Anayasa hukuku alanında dünyanın saygın isimlerinden Prof.İbrahim Kaboğlu, kamudan ihraç edilen 100 binden fazla kişiden biri. Kabaoğlu, anayasal haklarının en az üçte ikisinden mahrum bırakıldığını anlatıyor.
“Bütün yaşamını, emeğini hukuka adamış olan bir kişi, özellikle insan haklarına, hukuk devletine, hukuk toplumuna, başkalarının hakkını savunmaya adamış bir kişi olarak bu şekilde hukuk dışı bir işlemle karşılaşmanın verdiği derin bir acı var.”
Anayasa hukuku alanında Türkiye ve dünyanın en yetkin ve saygın isimlerinden Profesör İbrahim Kaboğlu, içinde bulunduğu psikolojik durumu böyle özetliyor.Sol görüşlü ve muhalif kimliğiyle tanınan Profesör Kaboğlu, geçen yıl 15 Temmuz’daki kanlı darbe girişiminin ardından ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) çerçevesinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) görevinden ihraç edilen 100 binden fazla kamu görevlisinden biri.
İhraç edildiği geçen Şubat ayına kadar, 1991 yılından itibaren Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Anayasa Hukuku Bölüm Başkanı’ydı. Buraya Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesi’nde 7 yıl çalıştıktan sonra geçmişti. 30 yıl boyunca, aralarında Sorbonne, Montesquieu ve Descartes üniversitelerinin de bulunduğu 10’u aşkın Fransız üniversitesinde hukuk ve siyaset bilimi dersleri verdi. Dünyanın hemen her yerinde bilimsel toplantılara, konferanslara katıldı, onlarca makalesi çeşitli dillerde yayınlandı. 10’a yakın kitabı var. Geçen Mayıs ayında yayınlanan son kitabı “15 Temmuz Anayasası” halen dört savcı tarafından inceleniyor.
“Biz öğrencilerimize ilkin gerekçe nedir, gerekçe hukukta neden önemlidir, bunu öğretiriz, bunu öğretirdik. Siz 40 yıl süreyle bunu öğretiyorsunuz ve 40 yıl sonra devlet sizi görevden ihraç ettim, diyor. Ve aradan 6 ay geçiyor gerekçe hakkında hala bir kelime bile yok” diyor Prof. Kaboğlu.
Başbakan Binali Yıldırım’ın kendisi ihraç edildikten iki hafta sonraki sözlerini hatırlatıyor: “Kurunun yanında yaş da yanıyor.”
Anayasa hukukunun saygın ismine göre KHK’lar anayasaya aykırı. “KHK adı altında bir gece yarısı bir liste yayınlanıyor. Listede adınız yer alıyor. Ama hiçbir şey yok adınızın yanında, hiçbir açıklama yok” diye devam ediyor.
Barış akademisyenlerinden biri
Kaboğlu, devlet erkânının yakından tanıdığı bir isim. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) iktidardaki ilk yıllarında, 2002-2005 yılları arasında Başbakanlık’a bağlı İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun başkanlığını yaptı. Başbakanlık daha sonra bu kurulu bir daha hiç toplamadığı için ilk ve son başkanıydı.
Bu süreçte, “Azınlıklar ve Kültürel Haklar” başlıklı bir rapor hazırlandı kurul tarafından. Bu raporu kamuoyuna duyurmak için düzenledikleri basın toplantısında, dönemin Kamu-Sen Genel Sekreteri Fahrettin Yokuş’un fiziki saldırısına uğradı. Yokuş, kameraların önünde Kaboğlu’nun okuduğu raporu elinden alarak yırttı.
Bu kurulun üyeleri arasında Prof. Baskın Oran ve Prof. Türkan Saylan gibi kamuoyunun yakından tanıdığı sol görüşlü muhalif akademisyenler de vardı. Bu rapor nedeniyle üç yıl boyunca yargılandılar ve beraat ettiler. O günleri şöyle anıyor Profesör Kaboğlu:
“Dicle Üniversitesi’nden öğrenciler beni bir akşam yemeğine çağırmışlardı. Orada dedim ki, ‘Çocuklar dedim, ben derin devlet kavramıyla Diyarbakır’da tanıştım, karşılaştım. Ama derin devletin ne olduğuna 20 yıl sonra Ankara’da bizzat tanıklık ettim, gördüm’ dedim.”
Prof. Kaboğlu, resmen bir bildirimde bulunulmasa da geçen yıl Ocak ayında yayınlanan “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildirinin imzacıları arasında olması nedeniyle ihraç edildiğinin söylendiğini belirtiyor. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki çatışmaların durdurulmasını talep eden bu bildiriye imza atan bin 100 civarındaki akademisyenin 300’den fazlası görevden uzaklaştırılmış durumda. Üniversitelerdeki işlerinden edilen toplam akademisyen sayısı ise 4 bin 800’den fazla.
“Anayasal haklarım ihlal ediliyor”
Kaboğlu, ihraç sonucunda “anayasada 30 küsur hak yazıyorsa, bunun üçte ikisinden alıkonmuş bulunduğunu” söylüyor. Pasaportuna el konulduğunu, Türkiye’de çalışma hakkının elinden alındığını anlatıyor:
“Ben seni çalıştırmıyorum burada, diyor. Ben diyorum, o zaman uluslararası alanda çalışacağım. Hayır diyor, orada da çalışamazsın. Burada sana bilimsel araştırma özgürlüğünü vermiyor, kütüphanelerden yararlandırmıyor. Peki ben orada yapacağım, onu da yaptırmam diyor. Uluslararası alanda bilimsel araştırma yapma özgürlüğümden de alıkonuluyorum.”
Profesör Kaboğlu, geçen ay çalışmaya başlayan OHAL İnceleme Komisyonu’na başvuracak haklarının iadesi için. Ancak, bu komisyonun adil olup olmayacağından şüpheli. Komisyonun üyelerinin çoğunun iktidar tarafından atanmış olduğunu hatırlatıyor.
Mücadeleye devam
Kaboğlu, hukuk mücadelesini sürdürmekte kararlı. Halihazırda, Türkiye’deki en geniş katılımlı sol platform Demokrasi İçin Birlik’in (DİB) etkin üyelerinden.
Geçen yıl oluşturulan DİB’in, Meclis’teki muhalefet partilerinden Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) de dahil, çeşitli sol görüşlü siyasi partiler, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), meslek örgütleri, Alevi dernekleri, barış, kadın, eşcinsel ve sanatçı örgütlenmelerine, sol görüşlü 100’den fazla bileşeni var.
Prof. Kaboğlu diğer yandan, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde kitaplarını imzalıyor. Son 2-3 ayda, toplam imzalamış olduğu kitap sayısından fazlasını imzaladığını söylüyor. Peki, içeriden ve dışarıdan tanıklık ettiği 15 yıllık AKP iktidarı nasıl bir sürece taşıdı Türkiye’yi? Düşünceleri, gözlemleri neler?
Bir kez daha “hukuk” diyerek tamamlıyor sözlerini Kaboğlu: “İlk kez hukuk hedefi yok Türkiye’de. Hukuk diye bir hedef hiç yok. Hukuk hedefinin olmadığı yerde korkmak lazım. O nedenle korkmamız için çokça nedenimiz var.”©Deutsche Welle Türkçe