HABER-YORUM | ERMAN YALAZ-
Cuma günü çıkan 693 ve 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) Erdoğan rejiminin sınır tanımaz şekilde Türkiye’yi bir Ortadoğu diktatörlüğü haline getirdiğinin tescili. Anayasa’yı, Meclis’i, hükümeti ve bütün hukuk kaidelerini çiğneyerek atılan adımlara bir bakalım.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na, yani Tayyip Erdoğan’a bağlandı. Yetmedi, Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu adıyla bütün bu işler her şeyiyle artık Saray’ın uhdesine alındı. Saray zaten ülkeyi MOBESE’lerle izliyordu. Ama olsun. Buna da ihtiyacı varmış demek ki. Dile kolay, 1,100 odalı koca devlet tesisi boş mu kalsın. Muhaberat devletiydik, muhaberatın tamamı da Erdoğan’ın uhdesinde artık.
İkinci büyük hamle Meclis’e. Anayasa referandumunun gereği uyum yasaları da bu yolla yapılacak. Meclis komisyonu imiş, azınlıkmış, çoğunlukmuş, sivil toplumun iknası ya da alternatif fikirmiş: gerek yok. Erdoğan karar verecek, olacak bitecek. Meclis sizlere ömür.
DÜŞÜK PROFİL BAŞBAKAN, YÜKSEK İTAATKAR MAHKEME DEVRİ
Bakanlar kurulu ve başbakanlık zaten Saray toplantıları ve ‘düşük profilli başbakan’ sayesinde böyle çalışıyordu. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve Mahkemesi, 550 milletvekilini yargılamak üzere görevlendirildi. Sürecin ta en başında Erdoğan, yurt dışı gezisinden dönerken, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet skandalını örtmek için bulduğu yöntemi, Hizmet Hareketi’ni yok etme seferberliğine çevirerek, ‘iki savcı atar yaptırırım’ demişti. Bu sözünden sonra Sulh Ceza Hakimlikleri kuruldu. Türkiye’nin en gözde şirketlerine, Anadolu sermayesine çökmek için kayyımlar bu mahkemeler eliyle tayin edildi. Sonra on binler tutuklandı. Halen tutuklanıyor.
MİLLİ İRADE SÖYLEMİ VE MASALIN SONU
Şimdi günde üç öğün temcit pilavı gibi konferans ve nutuklara konu edilen milli irade ve seçilmiş milletvekillerinin iradesi iki-üç savcının kararına bırakıldı. Tabii onları da Erdoğan belirleyeceğine göre son KHK fermanları, milletvekilliğinin, parlamenter sistemin, yasama dokunulmazlığının ölüm fermanı anlamına geliyor. Zaten kendi seçtiği Meclis başkanları, komisyon başkanları, başbakanlar, bakanlar ile işi yönetiyordu Erdoğan. Şimdi, bekleme süresini sıfırladı.
MEMURA, EĞİTİME, ÜNİVERSİTELERE VE AKADEMİSYENE DÜŞMAN
Ne iş yaptı bu KHK’lar? Ne işe yarıyor? Bir kere çıkarılan KHK’ların tamamının hedef kitlesi ve düşmanı vardı. Mesela memurlar düşmandı. Öyle düşündüğünüz gibi darbe yaptığı iddia edilen askeri zevat değil. Bizzat eğitimciler, akademisyenler. 21 Temmuz 2016’da ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamaları sonrası çıkarılan 29 KHK ile 130 bin kişi ihraç edildi. Ve bu KHK’ların sadece 5 tanesi TBMM’de görüşülerek kanunlaştı. ‘Sanki darbeyi eğitimciler yaptı’ dedirten bir düşmanlık bu.
İnsan Hakları Ortak Platformu’nun (İHOP) raporuna göre Nisan 2016 itibariyle ihraç edilen sayısı 101 bin 44 idi ki; 15 Temmuz’un yıl dönümü vesilesi ile bu sayı 108 bini aştı. Kapatılan binden fazla özel eğitim kurumunda işsiz kalan 22 bin civarında eğitimci ile birlikte rakam 130 binleri geçiyor. İhraç edilenlerin 33 bine yakını Milli Eğitim’de çalışıyordu. Özel okul öğretmenleri ve akademisyenler de eklendiğinde neredeyse 60 bine varan eğitimci işinden edildi. En büyük zayiat eğitimde.
YÜKSEK YARGI KENDİ KENDİNİ TASFİYE ETSE DE, YASAKLAR KHK ELİYLE İKAME EDİLDİ
Erdoğan’ın KHK’lar eliyle ikame ettiği bu rejim, bağımsız yargıyı ve özgürlükleri de hiç sevmedi. Bu zihniyet, KHK’lar ve OHAL marifetiyle devletin geleneklerini, hukuk devleti ve anayasa ilkelerini yerle bir etti. Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu eliyle 4 binden fazla hakim savcı kamu görevinden atıldı. Yüzlerce hakim subayı da buna eklemek gerekiyor.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin iki üyesi Alparslan Altan ve Erdal Tercan’ı ihraç ettiğini; Raportör ve memurlarla birlikte onlarca yüksek yargı çalışanın işini kaybettiğini unutmayalım. AYM ve HSYK eliyle yapılanlar KHK’lardan bağımsız. Ama Sulh Ceza’ların kurulmasından uzun tutukluluk sürelerinin ilanına, cezaevlerindeki açık, örtülü aflardan, ceza kanunlarındaki yaptırımlara kadar her türlü yasak KHK’lar eliyle ikame edildi.
GEÇMİŞİ HATIRLAMA, ÜNİVERSİTE OKUMA, TÜRKÜ SÖYLEME!
Peki ya başkaca kısıtlanan özgürlükler? Sondan başa hatırlayalım. KHK ile ihraç edilenlerin üniversitelerinden okumaları yasak. Geçmişi hatırlamak da yasak. Nisan 2017 itibariyle Milli Kütüphane arşivine yasak getirildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, KHK’lara dayanarak; kapatılan gazeteler ve dergilerin araştırılmasını yasakladı.
Geçmişi araştırmak, Maazallah “Neymiş bu kapatılan gazetelerin derdi” demek yasak. Hatta iktidar yanlısı bir tez için ‘f..ö medyası ne yazmış’ diye bakmak bile. Durun daha bitmedi! Türkü söylemek, aşure günü kutlamak, gezinti tekneleri ile tur yapmak, Rock festivali yapmak yasak. CHP’nin OHAL’in birinci yılı raporuna giren yasakları hatırlayalım. Suruç, 10 Ekim, Soma, Roboski anmalarında ağıt yakmak yasak. Ölüne bile ağlayamıyorsun kısacası.
TİYATRO MU, PİLAV GÜNÜ MÜ! ZİNHAR!
Bu arada kış lastiği, lazer epilasyonlarında sınırlama, evlilik programlarının kaldırılması gibi toplumsal öneme haiz kararlar da KHK’lar eliyle alındı. Tabii bu toplumsal hizmetler verilirken sanata, iş dünyasına dokunmadan edemedi Erdoğan rejimi. Tiyatro oyunları yasaklandı. Genco Erkal’ın uyarlayıp yönettiği “Güneşin Sofrasında-Nâzım ile Brecht” sansüre kurban gitti.“İflas ettik, yandık bittik” diyenler, “Ekonomiyi kötü göstermek!” isteyenler de unutulmadı. İflas ertelemeler KHK ile yasaklandı. Ama Cumhurbaşkanı TÜSİAD üyelerine gerine gerine ‘Sizin için OHAL uzatıyoruz, sendika eylemlerini durdurduk’ gibi akla ziyan laflar etti.
100 yıllık Erenköy Lisesi’nde pilav günü bile yasaklandı. Bir de Cerattepe’miz var. “Çevreciyim, ormanı severim, korurum” yok. Artvin için konserler engellendi bilvesile. KHK’larla yetkiler valilere de dağıtıldığı için önüne gelen yasak koydu affedersiniz.
Tarihin en komik siyasi yasaklarını yaşadık. Referandum öncesi seçim yasakları açıklanırken, siyasi partilere bir dizi sınırlama getirildi. Seçimler süresince açılışlar, temel atma törenleri, nutuk¸ demeç vermek milletvekillerine, hatta Başbakan ve bakanlara yasaklandı. Ama Erdoğan’a bunlar işlemedi. O da fırsatı kaçırmadı tabii, kendisi ‘o meydan senin, bu meydan benim’ devlet imkanlarını tepe tepe kullanıp ‘evet kampanyası’ yürüttü.
ÖZAL’IN DEĞİL, EVREN VE HİTLER’İN KHK’LARINA BAK!
Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi aslında. AKP’liler bile KHK ve OHAL’i savunacak durumda değil. İlk üç ayda ağır eleştiriler karşısında Turgut Özal dönemini hatırlatıp (22 KHK), o da KHK çıkarttı deyip, yasakçılıklarından ‘demokratlık devşirmek’ istemişlerdi. Ancak buna kendileri dahil kimse inanmıyor artık. Tabii, muhalefeti, sivil toplumu, Meclis’i, yargıyı, kuvvetler ayrılığını, Anayasa’yı bitiren bu sürecin de bir sonu olacak.
AKP’liler iki örneği daha unutmuş olabilir; Biz hatırlatalım. 12 Eylül askeri darbesinde Kenan Evren ve paşaları Kasım 1982’den Aralık 1983 kadar 145 KHK çıkarmıştı. Neredeyse 85 yıl önce, 28 Şubat 1933’de Alman Parlamentosu da Hitler’e “Reich Başkanının Halkı ve Devleti Koruma Kararnamesi çıkarma yetkisi” vermişti. Ve bu yasayla Hitler, Alman faşizminin temelini attı. Ülkeyi Meclis’e gerek duymadan, KHK ile yıllarca yönetti. Tarihin en büyük soykırımlarına imza attı. Bu yetkililerle inşa edilen diktatörlük sadece Almanya’yı değil, bütün Avrupa’yı hatta dünyayı yaktı, kavurdu.TR724.COM