Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanına,
Size bu mektubu yaklaşık 10 ay süreyle tutuklu olduğum (…) Cezaevlerinden sonra Mayıs ayında sevk edildiğim (…) Cezaevinden yazıyorum. Mektubumun size ulaştırılıp ulaştırılmayacağı konularında endişelerim var.
Mektubu yazma sebebim bizzat yaşadığım haksızlık ve hukuksuzlukları anlatmak değil, mektubu sizi 18 Temmuz 2016 tarihinde birlikte gözaltına alınıp tutuklandığımız ve o tarihten beri tutuklu olan eşim hakim (…)’nin maruz bırakıldığı insanlık ve hukuk dışı muameleler konusunda bilgilendirmek için yazdım.
Eşim hakim (…)’yle Anayasa Mahkemesinin birçok programında karşılaştınız. Kendisi hatırlayacağınız üzere (…)’da tetkik hakimliği, daire başkanlığı ve Genel Sekteter Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştu. Daha sonra (…) Adliyesinde asliye hukuk, iş hakimliği yaptı. Geçen yıl Temmuz ayının başından itibaren memleketimiz (…)’da aile büyüklerimizin yanında tatildeyken 15 Temmuz gecesi yaşanılan hain darbe girişiminin ardından HSYK tarafından önce görevden alındık ardından her ikimiz de tutuklandık. Her ikimizi tutuklayan hakim, (…)’dir. Gazete ve televizyondaki haberlerden adı geçen yargıcın FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında büyük bir inşaat firmasının sahibinden rüşvet alırken suçüstü yapılıp tutuklandığını öğrendim. Sırf bu olay dahi ne kadar şaibeli bir karara dayalı olarak tutuklandığımızı göstermeye yeter.
Kendi yaşadığım sorun ve sıkıntılardan bahsetmek istemiyorum. (…) yılında (…)mahkemenizden ayrılırken talep ettiğim hal kağıtlarımda, önceki Başkanımızın gönderdiği notta benden “kendini mesleğine adamış bir yargıç” olarak söz ettiğini görmüştüm. Bugün ise mesleğini, işini, aile yuvasını kaybetmiş, kızının eğitimini ise güç bela ancak 80 yaşındaki işçi emeklisi babasının emekli maaşıyla sürdürmeye çalışan bir baba, bir eş, bir evladım. 24 yıl hakim ve savcılık yapmış, bunun 8.5 yılında (…) Mahkemesinde çalışmış bir kişi olarak bugün toplam kapasitesi 8-10 kişi olduğu halde, ilave ranza yataklarla kapasitesinin iki katına çıkartıldığı, bu yetmezmiş gibi 5-6 kişinin de yerlerde yattığı, yerde yatanlardan biri ben olmam nedeniyle doğru düzgün uyku uyuyamadığım, tuvalet önünde her sabah ve akşam en az yarım saat sıra beklediğimiz, sıcak suyun yalnızca haftanın belli günlerinde sınırlı saatler arasında verildiğini, dışarıdan kitap ve hatta kanun kitaplarının dahi verilmediğinden bugüne kadar yapılan hak ihlallerinden bahsetmek ya da şikâyet etmek istemiyorum.
(…) Mahkeme başkanıyken o dönem tutuklu olan akademisyen B.’dan aldığı bir mektubu sizin de bulunduğunuz heyetle paylaşmıştı. Bu sayede neler yaşadığını öğrenmiştik. Mektuptan (…) paylaştıkları hepimizin içini acıtmıştı. Bugün gibi hatırımda mektubun sahibi o mektubun ulaşıp ulaşmayacağı konusunda endişeli olduğunu, ulaşsa bile onun okuma zahmetine katlanıp katlanmayacağı konusunda emin olamadığını anlatıyordu. O mektup B’e ulaşmış, hatta onunla da yetinmemiş içeriğini heyetle paylaşmıştı.
Eşim hakim (…) tutuklanmasının ardından (…) Cezaevine konuldu. 10 ay süreyle toplamda 3.5 metrekarelik bir oda ya da hücrede tek başına tutuldu. Bu süre zarfında aylarca günlük yalnızca 45 dk- 1 saat süreyle küçük bir havalandırmaya çıkmasına izin verildi. Bu esnada da hiç kimseyle karşılaşmasına görüşmesine izin verilmedi. Bu süre zarfında mektup yazma ve alması yasaklandı. Kızımız, annesi ve kız kardeşi dışında hiçbir ziyaretçiye izin verilmedi. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilip cezası kesinleşen mahkumlara dahi uygulanması mümkün olmayan bir infaz rejimi sistemli biçimde 10 aydan fazla süredir ne yazıkki tatbik edilmektedir. Eşimle en son sorgu yargıcı önüne çıkarıldıktan sonra 10 ay boyunca ne yüzyüze, ne telefon ne de mektupla görüşmeme izin verilmedi. Bu konuda yargısal başvurularım aylarca karara bağlanmadı. En son (…) Mahkemesi karı-koca her ikimizin de cezaevinde olması durumunda eşler arasında telefon görüşü yapılması gerektiği yönünde karar verdi. Üzerinden 1.5 ay geçmesine rağmen karar infaz edilmedi. Onun yerine beni önce (…)’ye sonra da (…) Cezaevine gönderdiler. Bir hafta kadar önce eşimin de aynı cezaevine sevkinin yapıldığını öğrendim. Bu arada eşimin uygulanan ağır tecrit koşulları nedeniyle sağlığının bozulduğunu, depresyona girdiğini, bu nedenle bir hafta hastanede yatarak tedavi gördüğü, aylardır rahatsızlığı nedeniyle sürekli ilaç kullandığı ve bundan sonraki yaşamında da bu ilaçları kullanmak zorunda kaldığını öğrenmek bir eş olarak benim için tahammül edilmeyecek elem ve ızırap haline geldi.
(…) Cezaevinde de eşim yine bir koğuşa, yalnız konulduğunu, (…) Cezaevinde bir süredir içeri alınmasına izin verilen kitaplarına ve bir kısım eşyalarına el konulduğunu öğrendim. Bu uygulamanın dosya içeriği ile bir ilgisi bulunmamaktadır. İdari karar, Cezaevi İdari Gözlem Kurulu adı verilen heyetçe alınmaktadır. Bu yolla tutuklular odalarına yerleştirilmektedir. Ne var ki anılan karar yöntemince tebliğ edilmediğinden itiraz yolunu da etkin biçimde kullanma imkânı bulunmamaktadır.
Tutuklanma bir tedbir, üstelik istisnai bir tedbir iken bizim açımızdan çoktan peşin infaza dönüştü. Maddi kaybıma, çok sevdiğim mesleğimi kaybettiğime, dostlarımı-arkadaşlarımı ve hatta aile çevremi kaybettiğime artık yanmıyorum. Artık eşimin sağlığını kaybetmesinden endişeliyim.
Tutukluluğun, üstelik eşlerden her ikisinin de tutuklanmasının ne kadar ağır sonuçlarının olduğunu ve bunu 10 aydan fazla sürdürülmesinin ortaya çıkarttığı maddi ve manevi tahribatı bir eş, bir baba olarak çok iyi anlayacağınızı tahmin ediyorum.
Bir hikâye vardır bilirsiniz. Bir bilgenin talebeleri hocalarının okyanus kıyısında koşturduğunu ve bir kısım anlaşılmaz hareketler yaptığını görmüşler. Yanına yaklaştıklarında med-cezir hadisesinde cezir esnasında kumsalda kalmış zavallı deniz yıldızlarını toplayıp yeniden suya attığını, bu yolla onları kurtarmaya çalıştığını fark etmişler. Hocalarının bu çabasını birazda küçümseyerek gayretiniz neyi fark ettirecek, sahilde daha binlercesi var dediklerinde, bilge kişi elindeki deniz yıldızını okyanusa attıktan sonra, “bunun için çok şey farketti” cevabını vermiş.
Şu an önünüzde 100.000’e yakın başvuru dosyası olduğunu biliyorum. Bütün haksızlıkları düzeltme imkânınızın da olmadığı ne yazıktır ki ortada. Ancak eşime yönelik hukuksuzluğu durdurmanız (…) cezaevinde tek başına bir odada ve ağır tecrit koşulları altında tutulan eşim (…)’nin sağlığı ve hayatı için çok şeyi değiştirecektir.
Selam ve saygılarımla. Bu mektup Yeni Asya Gazetesinde yayınlanmıştır.