Yıl 1983… Yani bundan tam 34 sene önce… Bosna’da Genç Müslümanlar (Mladi Muslimani) tutuklanıyor ve mahkemede yargılanıyorlar… Bunların arasında rahmetli Aliya İzetbegoviç de bulunuyor…
Birileri, “Bunların arkasında Amerika var” diyorlar…
Diğerleri “İzzetbegoviç’in grubu CIA ile bağlantılıdır” diye iddia ediyorlar…
Öbürleri “Bunlar Humeyni’nin ajanları” diye sözler söylüyorlar. Obür taraftan Sırp miliyetçisi Dobrica Çosiç 12 akademisyen ile bir bildiri imzalıyor ve bunları affetmelerini istiyor…
Papa onlar için Yugoslavya Başpapazlarından Kuhariç yoluyla arabuluculuk yapmak istiyor… Beri tarfaftan da meşhur öğretim üyesi merhum Prof. Dr. Ahmed Smajloviç’in pasaportuna el konuluyor…
İktidarı kızdırmasın diye nerede ise kimse destek vermiyor ve kimse yardımcı olmak istemiyor… İktidardan korkuyorlar…
Nadir insanlardan biri, sakin ve mübarek bir zat yaşıyor o günlerde… Kendini iktidara satmamış… Saraybosna’da Hünkar (Careva) Camisi imamı merhum hafız Halid Hacimuliç… Yapılan o haksızlıkları “kafirlerin zülüm zincireleri” diye isimlendiriyor ve hayatın bir kuralını hatırlatıyor o günlerde: ”Küfür devam eder, fakat zülüm devam etmez”… İmamı olduğu camide genç öğrencileriyle salavat-ı şerifeleri ve kelime-i tevhidleri okumayı organize ediyor… O gün Genç Müslümanlara yapılan haksızlıklara karşı ”tek aktif direniş şekli” sadece bu idi… Artık Allah’tan başka da yardımcıları yoktu.
Mahkeme kararından önce iktidar ve medyası çoktan kararı ve hükmü vermişti… Bazı gazete başlıkları şöyle idi:
– “Devletin idari yapısını baltalıyorlardı” (Oslobodenje gazetesi)
– “Hedefleri İslam Cumhuriyeti” (Politika Expres gazetesi)
– “Allah’ın düşmanlarına karşı” (Politika gazetesi)
– “Çete küçük, fakat zehirli” (Svijet gazetesi)
– “Kur’an adına Anayasaya karşı” (Start gazetesi)
– “Karanlık ve nefret Deklarasyonu” (Oslobodenje gazetesi)
– “Terör kılıfında geçmişin hayaletleri” (Oslobodenje gazetesi)
– “Tanrı kardeş katilinin hizmetinde” (Svijet gazetesi)
Yugoslavya İslam Birliği, yani Diyanet İşleri Başkanlığı bile maalesef bunları ta 1949 yılından itibaren terör örgütü diye ilan etmişti…
Netice itibari ile bir Harman yalanı, bir dane-i hakikat her zaman yakıp yok ettiği gibi, bu iftiraların hepsi de yanıp kül olup gitti… Onlar fi’d-derki’l- esfele yuvarlanırken Aliya İzzetbegoviç gül olup başlara kondu… “Tarih tekerrürden ibarettir,” demişler. Biz de öyle diyoruz…
Rahmi Erdem Ağabeyimiz diyor ki: “27 Mayıs 1960 darbesini yapanlar, gittikçe inkişaf eden Risale-i Nur hizmetleri ve Nur Cemaati aleyhinde akla hayale gelmeyen tertiplere başvurdular. Bu tedbirlerden birisi de sonradan onları gülünç duruma düşürecek uydurma bir broşür hazırlatmak olmuştur. Broşürün yazılma maksadı, bir din âliminin adını kullanarak, toplumda Risale-i Nur’a ve Bediüzzaman’a karşı uyanan alâkanın önünü kesmekti. Plan şöyle işler:
“Önce Emekli Tümgeneral Sadettin Evrin Paşa, Diyanet İşlerine, Başbakana yardımcı olsun diye getirilir. Ama asıl başkan, Sadettin Evrin Paşa’dır. Diyanet İşleri Başkanı ise, İsmet İnönü döneminde Danıştay ve Anayasa Başkanlığı yapıp yaş haddinden 1963 yılında emekli olan Tefvik Gerçeker’dir.
“Sadettin Evrin Paşa döneminde, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi bünyesinde Neşet Çağatay’ın başkanlığında, NURCULUKLA MÜCADELE KOMİTESİ kurulur. Bu komitede İlahiyatın Dekanı Hüseyin Gazi Yurtaydın, İbrahim Çubukçu, Bahriye Üçok, Hamdi Kasapoğlu gibi isimlerle beraber Neda Armaner de vardır.
“Bu heyet inanılması zor işlere imza atar. İlk işleri ‘Tuhfetü’r-Reddiye’ adıyla yalan-dolan bir broşür hazırlamak olur. Broşürü müftü, vaiz, imam, kaymakam, vali ve ağır ceza reisleri gibi ulaşabildikleri herkese posta ile gönderirler. Maksat, Risale-i Nur ve Bediüzzaman Hazretleri aleyhinde bir terror havası estirmektir.
“İslam’ı ve güzelliklerini öğretmekle mükellef olan bu insanlar, kendi yazdıkları kitabı, kitabın basıldığı tarihten 10 yıl önce 1954’de Kahire’de vefat eden, Osmanlı’nın son Şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi yazmış gibi göstermişlerdir. Kitabın yalan, iftira ve kasıt dolu yönü zaten sırıtır. Ama acı, belki de komik olan bu tarafı daha da sırttıkça sırıtır. Bu acemice tertip bir çok araştırmacı tarafından hemen ortaya çıkarılmıştır. Rahmetli Avukat Bekir Berk de Mustafa Sabri’nin oğluna ulaşarak bu yalanı tesbit ettirmiştir.”
2008 senesinde Cemal A. Kalyoncu Aksiyo
n dergisi için, Neda Armaner ile yaptığı röportajında, konuşmanın bir yerinde Armaner, “İnönü, Said Nursi için raporu isterdi ben de yazardım.” diyerek itiraf etmişti.
n dergisi için, Neda Armaner ile yaptığı röportajında, konuşmanın bir yerinde Armaner, “İnönü, Said Nursi için raporu isterdi ben de yazardım.” diyerek itiraf etmişti.
Şimdi 54 sene sonra aynı Diyanet İşlerine ve Başkanına, cihan sulhünün temsilcilerini ve tevhid yolunun yolcuları Hizmet Hareketinin gönüllülerini yağlı karalarla karalamak ve iftiralarla çürütmek için benzer bir emir verilmiş olduğu anlaşılıyor. Ama bütün bunların inşaallah bir yalan harmanı olarak bir hakikat fiskesi ile yanıp kül olması yakındır…