Birgün yazarı ve anayasa hukukçusu Prof. Dr.
İbrahim Kaboğlu CHP’nin ‘Adalet Yürüyüşü’nün ardından 26-29 Ağustos
tarihlerinde Çanakkale’de gerçekleştireceği ‘Adalet Kurultayı’nı değerlendi.
Kurultay’da;
mahkemede adalet, yaşamda adalet, seçimde adalet, inançta adalet, geçimde
adalet, eğitimde adalet, devlet ve medyada adalet olmak üzere 8 ana panel
şeklinde düzenlenmiş bulunduğunu belirten Kabaoğlu “Adalet yelpazesi hayli
geniş tutulmuş ancak, ‘çevresel adalet’in görünür olmayışı önemli bir eksiklik”
ifadesini kullandı. Kabaoğlu, Türkiye’de ‘adalet arayışını’ görünür hale
getiren CHP’nin gerçekleştireceği Kurultayı’n sonrasıyla ilgili olarak
“Böyle bir etkinliğe, bu kez Türkiye’nin güneydoğusundan başlamak”
dedi.
Prof.
Dr. İbrahim Kabaoğlu’nun “Adalet: Eylemden fikre…; ya sonra?”
başlığıyla yayımlanan (25 Ağustos 2017) yazısı şöyle: Adalet Kurultayı (26-30
Ağustos), Adalet Yürüyüşü’nün uzantısı olsa da, esasen sonrasının planlanması
bakımından da önem taşımakta. Neden ve nasıl?
Adalet Yürüyüşü:
Hangi ilkler?
15
Haziran’da Ankara’da başlayan ve 9 Temmuz’da Maltepe büyük toplantısı ile
noktalanan Adalet Yürüyüşü, eylem ve özgürlükler bakımından ilk olma özelliğine
sahip: Zaman- mekân ve kitlesellik bakımından, sadece ülkemizde değil, dünya
ölçeğinde de 21. yüz yıla damgasını vurmuş olan bir eylem. Hak ve özgürlükler
bakımından da, birçok eşiğin geçildiği söylenebilir: Toplanma ve gösteri
şeklinde bir toplu özgürlüğün bu denli kitleselleşmesi bir ilk. Kitleselleşme;
çünkü bizde toplantı ve gösteriler, genellikle iki uçta yer alır veya
algılanır: Bir uçta, toplumsal taleplere ilişkin toplantı ve gösteri özneleri
için sıklıkla, ‘marjinal gruplar’ indirgemesi yapılır; öbür uçta, özellikle AK
Parti’nin önemsediği kitlesel, ama tek bir kişinin konuştuğu toplantılar. İşte
Adalet Yürüyüşü, kitlesel toplu eylemlerin bu şekilde iki uç şeklindeki zıt
görünümü kırdı. Ama belki daha önemlisi, zaman-mekân ve kitlesellik bakımından
bu denli devasa toplu özgürlüğün, barışçıl bir şekilde kullanılabilmiş olması.
Kuşkusuz bunda, adalet gibi bir toplumsal ve ulusal ihtiyaç üzerine inşa edilen
meşru bir amaç ve düzenleyicilerin özeni etkili oldu. Bunda, kolluk güçlerinin
payı da teslim edilmeli. Güvenlik güçleri, böylece asli görevlerini icra
etmenin ötesinde, ‘politik baskı ve zorlamalar’ dışında kalabileceklerini de
kanıtlamış oldu. Siyasal açıdan ise; ülkenin gündemini değiştirebilme
özelliği. Başta yürüyüşü itibarsızlaştırma yarışına girenler bile, tek adamın
güdümü altında ülke gündemini belirleme kısırdöngüsünü fark etmiş olsa ki,
adalet ve yürüyüşünü tartışmaya değer görmeye başladı.
Kurultayın
yelpazesi geniş, ama...
Adalet
Kurultayı (26-30 Ağustos, Çanakkale), adalete ilişkin sorunlar, tartışmalar,
görüş ve öneriler ekseninde şekillenecek. Mahkemede adalet, yaşamda adalet,
seçimde adalet, inançta adalet, geçimde adalet, eğitimde adalet, devlet ve
medyada adalet olmak üzere 8 ana panel şeklinde düzenlenmiş bulunuyor.
Kuşkusuz, onlarca çalıştay, daha somut açılım ve tartışmalara olanak
sağlayacak. Örnek, Ceza Muhakemeleri Hukukunda Savunma çalıştayı: KHK ve OHAL
koşullarında soruşturma ve kovuşturma evresinde müdafiden yararlanma hakkı,
müdafinin yetkileri, Anayasa ve İH Avrupa Mahkemesi kararları ışığında savunma
hakkı, müdafilik görevinden yasaklanmak.
Çevresel adalet ve
vatanseverlik
Adalet
yelpazesi hayli geniş tutulmuş ancak, ‘çevresel adalet’in görünür olmayışı
önemli bir eksiklik. Zira ülkesel yağmalama hız kesmeden devam ediyor. Gerçi,
parti eksenli zirvedeki kişi, sol ve vatana ihanet arasında bir bağlantı
arayışı içinde olsa da; ilk somut bağlantı, çevresel yağma ile vatan hainliği
arasında kurulabilir. Vatana ihanet ile hukuka saygı arasındaki ilişkiye
de dikkat çekmekte yarar var. Hukuka saygının olmadığı bir devlette, mahkemeler
adalet dağıtamaz. Adaletin dağıtılamaması, devletin varlık nedeninin
sorgulanması demek. Bu nedenle, mahkemede adalete inanmayan veya elindeki
yetkiyi bunu baskı altında tutmak amacıyla kullanan kişi, devletin birlik ve
bütünlüğünden de söz edemez; zira hukuk devleti, hukuk kuralları bütünü olarak
tanımlanır. Hatta, çağdaş anayasa hukuku, vatana ihanet suçu ile anayasal saygı
arasında doğrudan bağlantı kurar: Anayasa’nın açık yasaklarına uymamak;
anayasal emirlere aykırı hareket etmek.
Yürüyüş ve
kurultay ötesi...
Adalet
Yürüyüşü, Ankara-İstanbul güzergâhındaki bir eylem ile sınırlı olmadığı gibi,
Adalet Kurultayı da sadece fikri bir etkinliğe indirgenemez. Neden ve nasıl?
Yürüyüş eylemi, adalet sorunsalını da toplumun gündemine taşıdı; belki de ilk
kez, Türkiye’de ‘adalet arayışı’nı bu denli görünür hale getirdi. Kurultay ise,
tam tersine yalnızca bir fikri çalışma ile sınırlı kalmayacak, bir forum olarak
bundan böyle izlenecek mücadele yöntemlerine ışık tutacak. Belki de, adalet
arayış mücadelesinde, ‘eylem-düşünce’ halkasına ‘toplum ve hukuk’ şeklinde yeni
bir halka ile 3. yolu ortaya çıkaracak…
İşte
birkaç erken öneri:
»
Kurultay bildirisinin kucaklayıcı olması ve yeni adli yıl için olduğu kadar
ülke barışı için mesajlar içermesi,
»
Çalıştayların yaratacağı sinerji ile, adalet nöbetlerini adalet platformlarına
çevirmek ve buralarda tematik tartışmalar yapabilmek,
» Kurultay
başlıklarından her bir konuyu işlemek için 7 bölgede Adalet Kurultayı
düzenlemek,
» Böyle
bir etkinliğe, bu kez Türkiye’nin güneydoğusundan başlamak.