ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
Gizli/açık, gözle görülür şekilde belli çevreler, Avustralya’daki huzur ortamını baltalamaya çalışıyor. Başını ise, nefret söylemleriyle, her gün daha sevimsiz hale gelen Tek Ulus Partisi’nin lideri Pauline Hanson çekiyor. Olayları tetikliyor, tahrik ediyor ve rol çalmaya çalışıyor…
Beri baştan söyleyeyim, burkayı tartışabiliriz, tartışmalıyız da. Tasvip de etmiyorum. Çünkü dinimiz asla zorlaştıran değil, kolaylaştıran bir dindir. Benim tepkim, burka özelinde Müslümanların hedef tahtasına oturtulmasıdır. Olayın, farklı ve tehlikeli mecralara taşınma riskidir.
Konumuza dönecek olursak…
Senatoya, burkayla girdi fanatik senatör. Yoklama sırasında yerinden kalkarak, hışımla üstündeki burkayı çıkardı ve; “Bunu kafamdan çıkardığım için çok mutluyum. Çünkü bu, parlamentoya ait olan bir şey değil” diye konuştu. Hanson, daha önce de, burkaya “şeytanın aleti” demiş. İktidar ve muhalefet, İslam karşıtı Hanson’ın ‘burkalı şovu’na prim vermedi. Böyle sevimsiz ve nefret dolu hareketlerle ülkenin hoşgörü iklimini gölgelemeye çalışan Senatör’, sert cevapla karşılaştı. Adalet Bakanı George Brandis, Kıta Ülkesindeki yarım milyon Müslümanın varlığını hatırlatarak; “Hayır Senatör Hanson, burkayı yasaklamayacağız. Hepimiz, sizin İslam inancına karşı hoşgörülü olmadığınızı biliyoruz. Fakat diğer Avustralyalıların dini duyarlılıklarına zarar verebileceğiniz konusunda sizi uyarıyorum” diye ders niteliğinde uyarılarda bulundu.
Demokrasinin kalbi olan parlamentoya ve üst kanadı olan senatoya da zaten bu yakışırdı.
İktidar ve muhalefet senatörlerin hep bir tempoyla, adaletin temsilcisi olan Bakan’ın bu sert reaksiyonuna, ders içeren duruşuna destek vermesi, hatta bir adım ilerleyerek, bu sert tepkiyi ayakta alkışlamaları çok takdir ediciydi. Burası göçmenlerden kurulu bir ülke.
Deyiş yerindeyse, ‘Hiç kimsenin ama herkesin devletidir’ Avustralya.
Yani bu ülke, sadece Hanson’ların ülkesi değil ki, başkalarına kapıyı göstersin. Uzağa gitmeye gerek yok. Bugünlerde tam da senatörlerin birçoğu, başka ülkelerin vatandaşı olduğu için koltuklarını kaybetmek üzereler. Çünkü yasalar bunu emrediyor. Çifte vatandaşların milletvekili olarak görev yapmasına yasal imkân yok. Yasaklama nedeniyle, son bir ayda Avustralya’da ‘çift uyruklu senatör’ sayısı 7’ye yükseldi.
Yani, Hanson’ın, burka giyerek, Müslümanlara kapıyı gösterdiği salonundaki ‘çifte vatandaş’ senatör tablosu, ülkenin çokkültürlü ve çeşitliliğini gösteriyor.
Hatta koltuğunu kaybedecek olanlardan biri de Hanson’ın partisi olan Tek Ulus Partisi’nden Malcolm Roberts’in de, geçtiğimiz haftalarda çifte vatandaşlığı ortaya çıktı. Roberts, hem de Hanson’ın sağ kolu aynı zamanda.
Başbakan Yardımcısı ve Ulusal Parti lideri Barnaby Joyce, Bölgesel Kalkınma Bakanı Fiona Nash, Doğal Kaynaklar Bakanı Matt Canavan, Yeşiller Partisi’nden Scott Ludlam ve Larissa Waters’in çifte vatandaş oldukları ortaya çıktı. Ludlam ve Waters, çifte vatandaşlıktan dolayı istifa etmek zorunda kaldılar. Hafta sonu ise; senatoda 3 sandalye ile temsil edilen Nick Xenophon’un da, çifte vatandaşlığının ortaya çıkmasıyla sayı 7’ye yükseldi…
Bakmayın göçmenlerin böyle hırpalandığına…
Sadece Avustralya’da değil, Amerika ve Avrupa başta olmak üzere göçmenler, diğer ülkelerin değişik kademelerinde ve ekonominin lokomotifi sayılan sektörlerde söz sahibiler. Göçmenlerin ABD’de kurduğu dev şirketler, bugün dünya ekonomisine adeta yön veriyor. Ama eğer geçmişten günümüze herkes, Hanson ve Trump gibi davransaydı, dünya bu zenginliklerden mahrum kalacaktı.
Mesela 6 yaşında ailesiyle, Sovyetler Birliği’nden ABD’ye göç eden Sergey Brin, bugün binlerce Müslüman göçmen gibi kapı dışı edilseydi, Google diye bir hizmete sahip olabilir miydik? Stanford Üniversitesi’nde doktora yaparken arkadaşıyla, Google arama motorunu oluşturdu. Ve Google şirketini kurdu, Sergey Brin. Forbes’a göre 20,3 milyar dolarla, dünyanın en zengin 100 insanından biri, Sergey Brin. Ayrıca, Google’un CEO’su Hindistan doğumlu Sundar Pichai, Apple’ın 200’e yakın yabancı çalışanından sadece biri…
Trump Başkan seçildiğinde, Hanson Avustralya’da bayram yapmıştı, tüm bu gerçekleri atlayarak. Başkan Trump’ın, çoğunluğu Müslüman olan 7 ülkenin vatandaşlarının ülkeye girişini yasakladığında, yine zevkten dört köşe olanlardan biriydi, Pauline Hanson.
Suriyeli göçmen Abdulfettah Jandali’nin ülkeye girişi, bugün olduğu gibi yasaklansaydı, oğlu Steve Jobs, teknoloji devi Apple’ı dünyaya kazandıramayabilir miydi? Şirketin şu anki Üst Yöneticisi (CEO) Tim Cook, “Göç olmasaydı, Apple olmazdı” ifadeleriyle bunu açıkça dile getirdi.
Yine, dünyanın alışveriş platformuna dönüşen eBay’in kurucusu, İranlı Pierre Morad Omidyar de ailesiyle ABD’ye göç edenlerden. Dünyanın en büyük sosyal medya şirketlerinden Facebook’un ortak kurucusu Brezilyalı Eduardo Saverin, eğitimi için ABD’ye gelemeseydi, Mark Zuckerberg ile tanışıp Facebook’u ortaya çıkaramazdı, belki.
ABD’nin en büyük savunma şirketlerinden Boeing ve General Dynamics de göçmenler tarafından kurulan işletmeler arasında yer alıyor. ABD ordusuna hizmet eden bu iki şirketten Boeing, ailesi Avusturya’dan göçen William Boeing tarafından kuruldu. Amerika’nın, ilk denizaltı gemisini ise General Dynamics’in kurucusu İrlandalı göçmen John Holland’a borçlu… Intel, IBM, Bank of America, AT&T, Youtube, Yahoo, Goldman Sachs, Tesla, SpaceX, Sikorsky ve Oracle yine göçmenler tarafından kurulan dev Amerikan şirketleri arasında.
Sahi, Türkiye’deki mevcut iktidar, kendi vatandaşlarını hatta camilerde omuz omuza durduğu insanlara vatanını zehir ederek, başka ülkelere muhacirliğe/göçe mahkûm olmaya zorlarken, hatta bakanlık koltuğunu işgal eden birinin, IŞİD vari zihniyetle, mümin kardeşini ‘boğazlamayı ve linç etmeyi’ tavsiye, tahrik ve teşvik ederken, en azindan Milletvekili Hanson’ın hıncını burkadan alması, daha insancıl değil mi? Yani en azından insanları boğazlamayı önermedi şükür. Ama asıl sorulması gereken nokta da şu galiba; Neden Müslümanlar ülkelerinden göç ediyor/ ettiriliyor?
Yorumu sizlere bırakıyorum…
Öyle ya, mümin mümine vatanını dar ediyorsa, gayrisine bir şey demeye hakkımız var mı? Hâsılı dışlayıcı kafa her yerde aynı. Al birini vur diğerine… Zihinde aynı zeminde buluşuyor. Anlayacağınız, dar ufuklularla varılacak güvenli liman yok. e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au