İslam tarihinde yirmi küsur büyük âlimin
hayatını biraz inceledim. Birincisi; hayatlarında hiç rahat bırakılmamışlar.
Hepsinin de ehli dalaletten ziyade ehli nifak, ehli haset ve zalimlerden
çekmedikleri kalmamış. İlk önce iftira atmışlar, halk üzerinde etkilerini
kıramayınca bu defa yalanlar uydurmuşlar. O da tutmayınca onlara ve sevenlerine
karşı her türlü işkenceyi reva görmüşler. Tarihte
hemen hemen bütün büyük âlimleri çoğu gönüllere sultan olmasına sebep olanlar kâfirlerden
ziyade, zalim idareciler ve hasud âlimler olmuştur.
İşte bir
kaç örnek;
İmam Azam: Yaklaşık 45 yıl hem Emevi hem de
Abbasi halifelerinden ikisi hariç onların yaptıkları yanlış şeyleri ve
adeletsizliğe biat etmediği için hep zulüm görmüştür. İdareciler para ile satın
aldıkları pek çok âlimi, onun hakkında fetva vermesini istemişler. Onun delil
olarak gösterdiği hadislerin uydurma olduğu iftirasını atmışlar ve küfür ile
itham etmişler. En büyük zulmü ahir ömründe ehli haset ve zalimlerden
görmüştür. En son hapishanede Hakkın rahmetine kavuşmuş, bir rivayete göre
yapılan işkencelere dayanamayarak, diğer rivayette ise zehirlenerek şehit
edilmiştir. Sonuç ona iftira atan âlimlerin yüzde birinin adını ilahiyat
hocaları dahi bilmez. Ama İmam Azam on iki asırdır gönüllerin sultanı.
Ahmet bin
Hanbel: İdarecilerden
gelen hiç bir hediyeyi, mevki ve makamı kabul etmediği ve devletin resmi
mezhebi Mutezile’nin Kur’an mahlûktur görüşüne karşı çıktığı için hayatı
boyunca biri hariç bütün idarecilerden zulüm gördü. Halife onun şiddetli kamçı
darbeleri altında inlediği halde, orucunu dahi bozmadığını görünce, sessiz
kaldığı takdirde serbest bırakılacağını söyledi. Ahmed ibn Hanbel buna da
yanaşmadı. İşkencenin hiçbir tesiri olmadığını gören halife, onu serbest bırakmayı
düşündü. Ancak hiç bir kitabı olmadığı halde Başkadı olan İbn Ebû Duâd, Kur’an-ı mahlûk saymamak suretiyle
dinden çıkan bir kimseyi (Ahmed bin Hanbel’i dinsiz görüyordu) serbest bırakmanın
doğru olmayacağını, halkın bunu, “Mu’tasım kardeşi Me’mün’un yolundan
ayrıldı, üstelik İbn Hanbel her iki halifeyi de mağlûp etti’’ diyerek yanlış
değerlendireceğini (DVA) söyledi. Bunun üzerine halife kızgın güneş altında cellâtların
daha çok kamçılamak suretiyle yaptıkları işkencelere bizzat nezaret etti.
Ahmet bin Hanbel Cuma namazlarına gidemedi. Beş yıl boyunca oğulları dışında
kimseye hadis rivayet edemedi. Sonra halifenin hediyelerini kabul eden oğlunun
bir lokma ekmeğini dahi yemedi. Netice de gördüğü zulümler onu yıprattı ve
hakkın rahmetine kavuştu.
İmam
Rabbani: O günkü bazı
âlimler ve idarecilerce; önce kibirle, sonra da nice iftiralarla suçlandı. Bazı âlimler iftiralar yetmeyince, onun
itibarını kırmak için Mekke ve Medineli âlimlerden onun hakkında otuz tane
fetva istediler. En çok da onun tasavvuf konusunda ki görüşlerini eleştirerek,
onu kâfir diye itham ettiler. Daha sonra Kral Changire secde etmesini
emrederler. İmam Rabbani reddedince zindana atılır. Yaklaşık bir yıl sonra
serbest bırakılan İmam, hapse girmesini, mazharı olduğu cemâl sıfatının
tecellisini tamamlayan celâl sıfatının bir tecellisi olarak yorumlar. (DVA) Ne
onun hakkında yanlış fetva verenler, iftira atanlar ne de zulmedenler bilinir.
İmam Rabbani ise kalplerin sultanı.
Bunu şunun
için arz ediyorum;
Hocaefendi: Google’dan araştırınca, Hocaefendi
hakkında son bir buçuk yılda yaklaşık 64 bin küsur defa terörist tabiri
kullanılmış, PKK hakkında ise 1994’ten bu yana 56 bin defa kullanılmış.
Hakkında üç bin küsur yalan uydurulmuş. Ehli dalaletin projesini tatbik eden
ehli haset Hizmet gönüllülerine sahabeden sonra İslam tarihinin en büyük
zulmünü yapıyor. Çünkü tarihte hiç bir zaman bebekli anneler hapse
atılmamıştır. Bu zulüm ile Hocaefendi İmam Azam’laştı, Ahmed bin Hanbel’leşdi,
Bediüzzaman’laştı.Görülen beşaretler gösteriyor ki;
Hizmet ise en çok zulüm dönemlerinde manen kök salıyor.
Neden mi?
Bu süreçten önce Hizmet’in içinde zulüm gören
yaklaşık yüz kişi vardı. Bu çekirdek kadro kırk yılda Hizmeti İmaniye ve
Kur’aniyye’yi 170 ülkede Allah’ın inayeti ile yayılmasında en büyük rolü
oynadılar. Şimdi ise yüzbinler zulüm görüyor. Peki, bu yüzbinlerin gelecek kırk
yılda hal dili ile gönülleri nasıl fethedeceklerini hayal edebiliyor musunuz?
Sosyolojik kanunlar -ki; kâinat
kitabının bir parçasıdır- açısından
bakılınca böyledir. Batılıların tarihin, sosyolojinin ve ekonominin babası
olarak gördüğü İbn Haldun (o da zindanlara atıldı) derki, dünyalığa sahip
olmayan bedevilerle baskı ve zulümle baş edilmez. Çünkü kaybedecekleri bir şey olmadığı
için ölümüne direnirler.
Hizmetin bütün malları gasp edildi.
Hizmet erleri, her türlü insani haklardan mahrum bırakıldığı için dünyevi
açıdan bedevilere benzediler. Fakat ilmi açıdan yüzde sekseni üniversite mezunu
ve manevi ilimlerle farklı derecelerde
mücehhez oldukları için gemileri yakılan Tarık Bin Ziyad’ın ordusuna benzer.
Tarık bin Ziyad Peygamberimizin işareti ile Cebeli Tarık Boğazı’nı geçti, geri
dönmemek için gemileri yaktı ve sekiz asır sürecek bir medeniyetin tohumlarını
serpti. Bu süreçte Hizmeti İmaniyye ve Kur’aniyye’ye ait yüzlerce belki de
binlerce manevi beşaret var. Fakat muvaffakiyetin sırrı azim, sadakat ve aktif
sabırdır. Evet, bütün medeniyetleri mazlumlar kurmuşlardır, zalimler değil. yucelsalih@yahoo.com