TARIK TOROS |HABER-YORUM
Başarısı genetik bir mirastı.
Babası ülkesinin bağımsızlık mücadelesine kendini adamış, suikasta uğramış, davası hayatına mal olmuştu.
Annesi de sıradan bir kadın değildi, Hindistan büyükelçiliği yapmış bir diplomattı.
Çocukluktan itibaren iyi bir eğitim aldı.
Oxford’da politika, ekonomi ve felsefe okudu.
Sonra New York’ta yaşadı, Birleşmiş Milletler’de çalıştı.
Londra Üniversitesi’nde felsefe dersleri verdi.
Annesi hastalanınca ülkesine döndü.
Askeri diktatörlüğe karşıydı.
Partisiyle seçime girdi.
Yaklaşık yüzde 60 oyla kazandı.
Başbakan olacaktı.
Ordu izin vermedi.
30 yıldır yönetimi elinde tutan Cunta tarafından gözaltına aldı.
Sonra ev hapsi başladı.
Eşi ve çocuklarıyla görüştürmediler.
Ne Papa’nın ne de BM Genel Sekreterinin çabaları sonuç vermedi.
Barışçıl ve şiddetsiz mücadelesi nedeniyle Nobel Barış Ödülü’nü kazandı.
Ödülü almaya gidemedi, oğulları aldı.
Eşinin cenazesine de katılamadı.
Dünya’nın dört bir yanında özgürlüğü için kampanyalar düzenlendi.
Hakkında kitaplar yazıldı.
Belgeseller çekildi, filmler yapıldı.
Time’a kapak oldu, sayısız başka ödül aldı.
21 yıl sonra serbest bırakıldı.
Dünyanın en güçlü 100 kadını arasında gösterildi.
Efsane müzik grubu U2, “Walk on” şarkısını ona adadı.
O tutsakken ülkesi özgür seçim görmedi.
Son yıllarda Ordu, baskıyı hafifletti, demokrasi vanasını biraz açtı.
Ve 25 sene sonra girdiği ilk seçimi bu defa ezici çoğunlukla kazandı.
Oyunu yüzde 80’e çıkardı.
Anayasaya göre çocuklarını ülke dışında doğurduğu için devlet başkanı olamadı fakat ülkesinin fiili lideri olarak sayılıyor, el üstünde tutuluyor.
Bir konuşmasında diktatörlüğü şöyle tarif etmiş:
“Temel insan haklarının varlığını kabul etmeyen bir sistemde korku günlük düzeni oluşturur. Hapsedilme, işkenceye tabi tutulma, öldürülme, arkadaşlarını, aileni, varını yoğunu yitirme korkusu…”
***
Bahsettiğim kişi, bugün 72 yaşında olan kadın lider, Aung San Suu Kyi.
Bahsettiğim ülke ise Myanmar.
Müslümanların evleri ve camileri yakılıyor.
Çocuklar ordu güçleri tarafından katlediliyor.
İnsanlar öldürülüyor, kadınlar tecavüze uğruyor.
Kalanlara büyük eziyet ve işkence ediliyor.
Arakanlılar, kitleler halinde göçe zorlanıyor.
Yüz binlercesi çevre ülkelere sığındı, sığınmaya çalışıyor.
Tam anlamıyla bir soykırım yaşanıyor.
***
Peki Nobelli kadın lider ne diyor?
–Etnik temizlik söz konusu değil.
-Olanlar için etnik temizlik ifadesi bence fazla sert.
-Ortada çok fazla hasımlık var.
-Bölünmüş insanlar meselesi var.
-Bölünmüşlüğü ortadan kaldırmaya çalışıyoruz.
**
İşin tuhafı, kendi gibi Nobel Barış Ödülü sahibi 13 kadının imzaladığı…
Myanmar’da süren olayları “insanlığa karşı suç ve etnik temizlik” diye niteleyen…
Ve “potansiyel soykırım” uyarısı yapan açık mektuba imza atmadı.
Bilakis bu kadınları suçladı.
***
Söyleyecek bir şey yok.
Ekleyecek kelimem de…
Deri kokarsa tuzlanır, ya tuz kokunca ne yapılır?