EMİNE EROĞLU/ YORUM
| TR724.COM
Sana
gülle dokunan ümid eder mi mağfiret
Gonca-i gülşenserây-ı Mustafâ’sın (as) yâ
Hüseyn
Kethüdazade
Arif Efendi
Kerbelâ, bela sarmalı demek… Belanın dört
bir yandan sökün etmesi.Hazreti Hüseyin’in şehadetinden sonra, takvimler hangi
zamanı gösterirse göstersin, Yezid’lerin hükümranlığında ırmakların Revan
nehrine, düşmanların Şimir’e, toplumları Kûfe halkına, ayların Muharrem’e
dönüşmesidir Kerbelâ.
YEZİD
Ashâb-ı Bedir arasında, ismi Yezid olan,
bir tespite göre dört, başka bir tespite göre beş sahabe olsa da, Kerbelâ’dan
sonra Yezid ismini taşımak kirli bir elbise ile dolaşmak haline gelir. Arapçada
çokça kullanılan, “artar” veya “arttırır” manasına gelen kelime, “zulmün
arttıkça artması”, “şerrin yeni boyutlar kazanması” gibi menfi anlamlar
yüklenir.Yezid kaçınılmaz olarak prototipe dönüşür, etrafındaki
özneleri de kendi rengine boyar. İnsanın, kalbini, ruhunu ve hislerini dünyaya
bağlayıp o uğurda yapmayacağı canavarlık, şirretlik kalmamasının
adı olur Yezidlik. Fecaatlerini zulümle örtenlerin, savaşamayacak
insanların üzerine güçle gidenlerin; karşı koyanları en temel haklarından
bile mahrum ederek boyun eğmeye, özür dilemeye, biat etmeye zorlayanların;
düşmanının çoluğunu çocuğunu, ailesini
de düşman görenlerin; etrafına topladığı ahmakların
alkışlarından kahramanlık ve şöhret devşirenlerin sıfatı
olur.Yezidlik, “Devletin bekası için değil fertler, cemaatler feda
edilebilir,” fetvası ile cadı avı başlatanların, nihayetinde kendi bekaları için
herkesi ve her şeyi feda edecek hale gelmeleri
olarak kavramsallaşır.Yezid hangi asırda, hangi mekânda yaşarsa yaşasın
“Müslüman görünen bir firavun”dur artık.Yezidîlik, gücü ele geçirenlerin dini
de ele geçirdikleri yanılgısıdır.
ŞİMİR
Şimir, merkezdeki
zulmü sahaya hunharlık olarak taşıyan işgüzardır. Şuuraltında
biriktirdiği kıskançlıkları intikam duygusuna dönüştüren habis. Hazreti
Hüseyin’in başını gövdesinden
ayırıp efendisinden mükâfat bekleyen cani.Mazlumlar hakkında
mahkûmiyet kararı verip terfi bekleyen hâkim, gözaltında vefat eden bir
öğretmen için hainler mezarlığında yer ayırtan belediye başkanı, Peygamber
yolunun yolcularını fırak-ı dâlle iftirası ile
itibarsızlaştırmaya çalışan diyanet işleri reisi, okul kapatmak için
ülke ülke gezen bürokrat, hakikatin başını gövdesinden ayıran
birer Şimir olarak yazılırlar tarihin hafıza sayfalarına.
KÛFE HALKI
Kûfe halkı… Hazreti Hüseyin’in
amcasının oğlu Müslim bin Akil’i coşkuyla karşılayan, Hazreti Hüseyin adına
ona biat eden, ama vali Ubeydullah bin Ziyad’ın tehdit
ve vaatleri karşısında Müslim’i yapayalnız bırakan, saklandığı yeri
bile ihbar edip şehit edilişini seyreden şuursuz
yığınlar.Seyyidina Hazreti Hüseyin’i çocuklarıyla beraber davet eden,
mektup üstüne mektup yazan, ama Ehl-i Beyt kılıçtan
geçirilirken imdada koşmayan Persliler.Hepsi birer Yezid, hepsi birer Şimir’dir
Kûfe halkının ve bu halleriyle “Onlar müminlerle kâfirler arasında bocalayıp
dururlar. Ne
onlara bağlanırlar, ne de bunlara. Her kimi de Allah şaşırtırsa sen ona hiçbir
yol bulamazsın.” (Nisa, 143) ayetini tefsir ediyor gibidirler.Kûfe halkı
demek, korkuya yenik düşmüş ucuz kahramanlıklar, mübalağa perdesi altında
saklanan gizli düşmanlıklar, riya kokan muhabbetler, küçücük menfaatlerle
bozulan yeminler, ihaneti perdelemek için dökülen sahte gözyaşları ve boşa
dövünmeler demektir.Söylemlerinin büyüklüğü ile yüreğinin küçüklüğü arasında ezilip
kalmaktır.Kelepçeli annesinin yanında yürüyen yelekli çocuğu görmemektir Kûfe
halkı olmak. Başlarına çuval geçirilerek kaçırılan aileyi dert etmemektir.
Doğumhane kapısında polislerin beklediği hamile kadınlar için söyleyecek sözü
olmamaktır. Hapisteki 668 bebek, 17 bin kadının çığlıklarını duymamaktır. Bir
zalimden iltifat görmek, bir belediyeden iş almak için hakikati tahrip etmek,
yüzleşmekten korktuğu için gerçeği inkâr etmektir.Kûfe halkı olmak, insan
olmanın bütün imkânlarını tüketmek, kendi çocuklarına rüsvaylıktan başka
miras bırakmamaktır.
VE HAZRETİ HÜSEYİN
Kerbelâ’da
Hüseyin olmak, etrafını çevreleyen Yezidlere, Şimirlere, Ubeydullah bin
Ziyadlara ve Kûfe halkının ihanetine rağmen insaniyetin ve İslamiyet’in hakkını
vermektir.Hakk’ın hatırını âlî tutup hiçbir şeye feda etmemektir Kerbelâ’da
Hüseyin olmak.Zulme direnirken ödeyeceğin bedellerin hesabını yapmamak,
tehditlere boyun eğmemektir.Düşmanın gücüne ve çokluğuna bakıp yeise düşmemek,
İlahi rahmetten ümit kesmemektir.Ciğerparelerin gözünün önünde katledilirken
dahi zalimden aman dilememektir.İzzetle ölmeyi, zilletle yaşamaya tercih
etmektir.Yaşatma ideali ile yaşama sevdasından vazgeçmektir.İslam toplumlarında
tağutlara kurban edilmiş bireyi tutup ayağa kaldırmaktır.Bir belâ sarmalından “kahraman”
olarak çıkabilmektir…Kerbelâ’da Hüseyin olmak, “Müminlerden öyle yiğitler
vardır ki Allah’a verdikleri sözü yerine getirip sadakatlerini ispat ettiler. Onlardan kimi adağını ödedi, canını verdi, kimi de şehitliği gözlemektedir.
Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.” (Ahzab, 23) ayetinin tanımladığı
şekliyle ‘yiğit olmak’tır.