Hasan Cemal, t24.com’daki köşesini, Zaman Gazetesi Yazarlarına ayırdı.Türkiye’deki adaletsizliğe isyan eden Cemal; “Yargıçlar yöneticilerin kontrolüne geçerse, mahkemeler adalet değil,zulüm yapar!”dedi.
İşte Hasan Cemal’in yazısı:
Yargıçlar yöneticilerin kontrolüne geçerse, mahkemeler adalet değil,zulüm yapar!
İkişer jandarmanın arasında tek sıra halinde geliyorlar.
İçim burkuluyor.
Bu nasıl adaletse, tam 14 ay ya da 414 gün sonra ilk defa mahkemedeler.
Şahin Alpay‘ı izliyorum.
Eşine, kızına, oğluna, torununa uzaktan öpücükler gönderiyor.
Şahin’in en eski arkadaşı Ömer Madra da izleyiciler arasında.
Biz de el kol hareketleriyle hasret gideriyoruz Şahin’le.
Biraz uzayınca, jandarma uyarıyor yerine oturması için…
Basın sıraları boş gibi. Öğleden sonra bir tek ben kalıyorum. Avukat ve izleyici sıraları da epeyce seyrek.
Anlaşılan o ki, iktidarın yarattığı korku iklimi etkili oluyor ve adı Zaman olan bir davanın ilk duruşmasında tribünler dolmuyor.
Zaman gazetesinin dağıtım şirketinden bir çalışanın savunmasını dinliyorum:
Hapisteyken üçüncü kızım oldu.
İki kızım daha var, okula gidiyor.
Eşim çalışmıyor.
Eş dosttan aldığımız borçlarla
geçinmeye çalışıyoruz.
Mağdur oldum.
Tutuklu yargılanan yazarlara bakıyorum:
Ali Bulaç, Şahin Alpay, Mümtaz’er Türköne, Mustafa Ünal, Ahmet Turan Alkan.
Tutuksuz yagılanan yazarlar sırasında Nuriye Akman‘la Orhan Kemal Cengiz oturuyor.
Hepsini tanıdığım bu meslektaşlarımdan darbeci çıkarmaya çalışacaksınız, silahlı terör örgütü üyesi çıkarmaya çalışacaksınız.
Adaletsizliğin bu kadarı gerçekten akıl alır gibi değil.
Ali Bulaç‘ın savunmasına kulak veriyorum.
14 aydır tutukluyum.
66 yaşındayım.
Kalbimin 4 damarı değişti.
Stentim var.
Kalp, şeker, tansiyon, guatr ve prostat olmak üzere 5 kronik hastalıkla boğuşuyorum.
Tecrit edilmiş vaziyette, başkalarıyla değil koridorlarda selamlaşmak, göz temasının dahiyasak olduğu, son derece gayri insani şartlarda, neredeyse torunum yaşındaki memurlarca 9. Kısım’da zevkle aşağılanan – elbette hepsi değil- ve “denetimli serbestlik” adlı cevazla affedilen katillerle hırsızların, yankesici ve kaçakçıların boşalttığı bir hapishanede, Türkiye’nin en korunaklı Silivri Cezaevi’nde yatıyorum.
Bu sözler yüreğime bıçak gibi saplanıyor.
Bulaç savunmasında, Gülen hareketinin bir “cemaat“ten zaman içinde “kötüye” dönüşerek “FETÖ” olduğuna işaret ederken şöyle diyor:
Benim sorum şu:
Devletin en tepedeki zatları bu örgütü bilememişse, benim konumumdaki biri nasıl bilebilir ki?
Hayatım boyunca askeri vesayete ve darbelere karşı durmuş bir insanım.
Siyasilerin “yanılma, kandırılma hakları” var da, sorumlu
mevkideki zatların görev ihmallerini anlayışla karşılamak
var da, neden benim bu hain-sinsi örgütün karanlık yüzünü fark edememe hakkım yok?
Sevgili Ali Bulaç’ın hakkında istenen cezaya gelince:
15 yıl + 3’er kez ağırlaştırılmış ömürboyu hapis.
Peki ya delil?
Sadece 6 yazısına yapılan atıfla istenen bu cezaya dair Ali Bulaç’ın tepkisi şöyle:
“Adalet denen sabır taşı çatlamıyorsa, ilahi inayet sonucudur.”
Ali Bulaç iddianameyi delik deşik ettikten sonra ekliyor:
Devlet adalet için vardır.
Devlet adaletin hizmetinde olmalıdır.
Yargıçlar yöneticilerin kontrolüne geçerse, mahkemeler adalet yerine zulüm yapar.
Müebbet de verseniz yaşadığım kadar yaşadım. Üç beş sene daha yaşayacağım diye vicdanımı karartmam, kendime özgü çizgimi değiştirmem.
Sevgili Şahin’in savunmasını dinliyorum. O da iddianameyi delik deşik ediyor.
Demek Şahin FETÖ‘cü…
Demek Şahin darbeci…
Demek Şahin terör örgütü üyesi…
Yuh olsun!
Evet öyle.
Yıllar yılı demokrasiyi, hukuku, özgürlük ve insan haklarını savunmuş Şahin Alpay, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmiş…
TBMM’yi ortadan kaldırmak istemiş…
Silahlı terör örgütü üyesi olmuş…
Delil durumuna gelince:
Sadece Zaman’da yayımlanan 7 yazıya yapılan göndermeler…
Hepsi bu kadar.
Şahin için de, 15 yıl + 3’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapiscezası isteniyor.
Gerçekten akıl alır gibi değil.
Sevgili Şahin de, Ali Bulaç gibi uğradığı hayal kırıklığının altını olanca içtenliğiyle çiziyor savunmasında:
Gülen hareketiyle ilgili hayal kırıklığım 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişimiyle patlak verdi.
İtiraf edeyim ki, o güne kadar hareketin gayrimeşru işlere karışan bir karanlık bir yüzü olduğunun bilincinde değildim.
Tabii ki, idari bir kararla FETÖ/PYD olarak nitelenen ve
silahlı terör örgütü olarak suçlanan Gülen hareketinin, hangi mensuplarıyla ve ne ölçüde gayrimeşru işlere ve 15Temmuz darbe girişimine karıştıkları yargılamalar sonunda ortaya çıkacak.
Ne var ki, kimi Gülen hareketei mensuplarının şu veya bu ölçüde15 Temmuz darbe girişimine karışmış olduklarına dair emareler, bütün yazarlık hayatım boyunca sivil yönetimi savunmuş, askeri darbelere, askeri vesayete karşı yazmış ve konuşmuş bir liberal demokrat olarak beni şoke etti ve derin bir yanılmışlık duygusuna boğdu.
Şahin Alpay, 2014 yılındaki bir yazısından, “Bu halk ‘bidon kafalı’ olduğu için AKP’yi iktidara getirmedi; ‘bidon kafalı’ olmadığı için Erdoğan ve kliğinin iktidarına son vermeyi bilecek, milletin anasını bellemesine izin vermeyecektir” alıntısını yaptığı savunmasını şöyle bağlıyor:
Tahliye edilerek, tutuksuz yargılanmama hükmetmenizi;
ömrümün kalan birkaç yılını da eşim, çocuklarım ve torunlarımla geçirmeme izin vermenizi diliyorum.
Bundan böyle hayattan ailemle olmaktan başka hiçbir beklentim yok.
Sevgili Şahin kardeşim;
Neler gördük, neler yaşadık.
Sen de gayet iyi biliyorsun.
Adalet, demokrasi, hukuk ve özgürlük umudumuz hiç sönmeyecek.
İnşallah çok yakında kucaklaşacağız yine