Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, uzun tutuklulukların cezaya dönüştürüldüğü koşullarda, cezaevlerinden tahliye olan yurttaşların vakfa başvuru yapabilme olanağından da yoksun olduğunu söyledi.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, TİHV’in Ankara, İstanbul, İzmir, Diyarbakır ve Cizre temsilciliklerinin işkence görenlerin başvurusu ile tedavi süreçlerini desteklediğini hatırlatarak, “Cezaevinde işkenceye uğrayan kişi, kendisi ya da yakınları veya avukatları aracılığı ile ellerindeki tıbbi belgeler ile TİHV’e başvurup işkence yönünden tıbbi değerlendirme yapılmasını da talep edebiliyor.
Ancak var olan tıbbi belgelere ulaşmak çok zorlu bir bürokratik süreç olduğu için bu tür başvurular kişiler tahliye edildikten sonra yapılıyor” dedi. Fincancı, son 15 yıl içerisinde cezaevlerinden tahliye olanların TİHV’e yaptıkları başvurularda, aşağılama, tehdit, hakaret, gereksinimlerin karşılanmasında sınırlandırma, kaba dayak işkencesi öyküleri ile karşılaştıklarını söyledi. Fincancı cezaevlerindeki işkencelere dikkat çekerek, “15 Temmuz sonrası infaz koruma memurlarının mahpuslara şiddet uygulamadığında FETÖ’cü diye ihbar edildiği, veya edileceği tehdidi ile karşı karşıya kaldığı bizlere aktarılan bilgiler arasında. Ayrıca işkence yapanlara cezasızlığın yasallaşması, tek tip kıyafet uygulamasının dillendirilmesi, halen cezaevinde olsalar da işkence yapılan insanların görüntülerinin medyada yer alması düşünüldüğünde işkencenin meşrulaştırılması çabaları çok açık olarak görünmektedir. Bu koşullarda da işkencede artış kaçınılmazdır. Şu anda tutuklu bulunan insanlar tahliye olduğunda TİHV’e yapılan başvurular çok daha yoğunlaşacak” diye konuştu. Hasta mahpusların durumuna da değinen Fincancı şu ifadeleri kullandı: “İHD verilerine göre cezaevlerinde 1025 hasta mahpus bulunmaktadır.
Zorlu barınma koşulları ve hastane sevklerinde yaşanan sorunlar, insanlık dışı uygulamalar hasta mahpusların durumunu daha da ağırlaştırmaktadır. Darbe girişiminden sonra tutuklandığı belirtilen binlerce kişiye yer açılması için Ankara, İstanbul, İzmir gibi belirli merkezlerde bulunan ve tedavileri zorlukla sürdürülmeye çalışılan bu kişilerin çok büyük bir çoğunluğu başka cezaevlerine sürgün edilmiş. Böylelikle tedavileri daha da zora sokulmuştur.” OHAL ile beraber cezaevlerindeki hak ihlallerinin arttığını söyleyen Fincancı, “Hak arama olanaklarının sınırlandırılması, kapatılan televizyonlar, gazeteler ve tutuklanan gazetecilerle kamuoyunun bilgi alma hakkına vurulan darbe sonucunda cezaevi koşullarının duyurulamaması, cezaevlerinin sessizliğe gömülmesine yol açmıştır” dedi.
OHAL sona erse de işkence bitmeyecek
İnsan Hakları Derneği (İHD) Cezaevi Komisyonu avukatlarından Zeynep Ceren Boztoprak, 2017 yılında Türkiye’de yaklaşık 40 cezaevi gezdiklerini söyledi. Boztoprak, cezaevlerinde insan hak ihlallerinin had safhalara ulaştığını belirterek, “OHAL’den sonra asgari haklar çok daha fazla kısıtlanmış durumda” dedi. Boztoprak, OHAL ilan edilmeden önce en ciddi sorunun çıplak arama olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Haberleşme şu an çok ciddi bir sorun. OHAL’den önce, telefon görüşmeleri her hafta yapılıyordu. Şimdi artık 15 günde bir yapılıyor. Açık görüş ise iki ayda bir yapılıyor. Görüş sürelerini de kısalttıldı. Cezaevine gönderilen mektuplar bir aydan önce mahpuslara ulaşmıyor. Buna gerekçe olarak ise mektup okuma komisyonlarında personel yetersizliği olduğu söyleniyor. Diğer bir sorun kitap… OHAL’den dolayı hiçbir cezaevine kitap alınmıyor. Sohbet hakkı, atölye faaliyetleri engellenmiş durumda.” Cezaevlerinde parmak izi uygulamasının başladığını belirten Boztoprak, mahkûmların bu uygulamaya direndiği için darp edildiğini söyledi. Boztoprak, “Her cezaevine giriş çıkışta parmak izinin alınması mahkûmlar tarafından kabul edilebilir bir şey değil” diye konuştu. Koğuşlarda şu an zamansız aramaların yapıldığına da dikkat çeken Boztoprak, “Gece koğuşlar basılıyor. Çıplak aramadan bile öteye gidiyorlar. Koğuşları talan edip, özel eşyaları karıştırıp, el koyuyorlar. Mahkûmlar bu sorunlarını bize iletiyorlar. Bizler ise başvurabileceğimiz bir mecra bulamıyoruz” ifadelerini kullandı. Boztoprak cezaevindeki kadınların yaşadıkları sıkıntılara ise şu sözlerle değiniyor: “Alanya cezaevinde havalandırmaya kamera yerleştirdiler. Bu kamera koğuşun içini de görüyordu. Kadınlar bu duruma isyan etti. Kadınlar bu duruma tepki gösterince koğuşlar basıldı. Ayrıca cezaevindeki kadınların ped sıkıntısı ve özel ürünlere ulaşmalarıyla ilgili sıkıntılar var. Kadınlar ihtiyaçlarını kantinden alıyorlar. Bu da bir hak ihlalidir. Yemek, içmek gibi bu tarz taleplerin onlara sağlanması gerekiyor.” OHAL bitse dahi cezaevindeki işkencelerin bitmeyeceğinin altını çizen Boztoprak, “İşkence bitmeyecek çünkü amaç bunların olağanlaşmasını sağlamak. OHAL’e şu an ihtiyaç var çünkü yapmak istediklerini şu an yapamıyorlar. Bunlar yasalaşınca OHAL’e gerek kalmayacak” dedi.