Mücahit Bilici, İslâmcılığın hiçbir zaman İslâmı fazla ciddiye almadığını söylüyor. İslamcılığın gelinen noktada devletle ilişkisini değerlendirirken “İslâmcılık menfaat karşılığında devlete namusunu satmış bir fikirdir” yorumunu yapan Bilici, “İslâmcılık alttayken bir hınç ideolojisiydi. Şimdi üstteyken bir faşizm halini almıştır, alıyor” ifadesini kullanıyor.
Mücahit Bilici, Türkiye’de İslamcılığın ve İslamcı aydınların evrimi ve İslamcı hareketin devletle kurduğu ilişkiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu.‘İslâmda Savaş Bitmiştir’ adlı kitabı Avesta Yayınları’ndan çıkan Mücahit Bilici’yle, Tanıl Bora’nın yaptığı söyleşi, Birikim’de yayınlandı. Bilici’nin Türkiye’deki İslamcı ve Müslüman camiaların devlete ilişkisine ilişkin değerlendirmeleri şöyle:“İslâmcılar 90’lar ve 2000’li yıllarda sivil ve demokrat bir çizgiyi benimseme yoluna girdiler. Bir kısmı bu düzlemde samimi çabalar içine girdi. Bugünkü İslâmcılık (ve entelektüel olarak İslâmcıların sofistikasyon seviyesinin çok altındaki bilumum dinî cemaat ve gruplar) katı bir devletçilik ve din sosuna batırılmış bir milliyetçiliği (neo-mukaddesatçılığı) savunuyorlar. İslâmcılar eskiden yalan mı söylüyorlardı? Bence eskiden samimiydiler. Sadece sınanmamışlardı. Avam tabiriyle, bekârdılar ve olmayan “karı”yı boşuyorlardı. İktidar ile temas ettiklerinde ve dayak yedikleri devletin sahipliğine terfi ettiklerinde bu sefer devletçi kesildiler. Demek ki sınıfsal konum ve mülkiyet yükünün zihniyeti bükeceğini iddia eden Marx gibi zatlar haklı idiler. Ve yine kim olursa olsun iktidarda olana ve devlete çıkana muhalefet etmek ve itimad etmemek adaletin lazımı imiş.
DEVLET TAPINCI ALLAH’A İBADETLE YARIŞIR HALE GELDİ’
“Bugün gördüğümüz durum gerçekten yeni bir ulusun yeni bir devleti kurmasıdır” diyen Bilici şöyle devam etti: “İslâmcılık ve Türk milliyetçiliğinin İslâm ve Osmanlı sosuyla baharatlandırdıkları bu çıkar evliliği hem İslâmcılığın devletleşmesine hem de devletçileşmesine zirve yaptırmış bulunuyor. Haklı olarak nereden nereye diye sorası geliyor insanın. Peki İslâmcılar bu geçişi nasıl bu kadar fikren hızlı ve vicdanen rahat yapabildiler diye kendi kendime sordum ve şu kanaate vardım: İslâmcılık hiçbir zaman İslâmı fazla ciddiye almadı. Amacı Müslümanlara (hem de eziklik hıncı ile dolu olan Müslümanlara) iktidarı ve devleti kazandırmak idi. Ve bunun için feda etmeyeceği hiçbir şey yoktu. Devlet tapıncı bugün Allah’a ibadet ile yarışır hale gelmiştir. Samimi dindarların nazarında devletin sıradanlaşması, adileşmesi süreci yaşanacak ve İslâmın bir kısmı sivilliği bu kez bir tercih olarak yaşayacak diye düşünüyorum. Ana akım dinî kültürün hep olageldiği üzere devletin kontrolörlüğünde kalacağını biliyoruz. Ortodoks Sünni din anlayışını şekillendiren ulema, din siyasetle karşı karşıya geldiğinde dinin siyasetin darbeleri ile ölmemesi için dini devletin kulu olarak tutmayı tercih etmiştir. Bu esaret iktidarların lehine olarak görünmezleşmiş ve dindarların siyaset ve devlet konusundaki tutarsızlık ve riyakârlıklarının temelini atmıştır.
‘İSLAMCILIK MENFAAT KARŞILIĞINDA DEVLETE NAMUSUNU SATMIŞ BİR FİKİRDİR’
Mücahit Bilici, “Müslüman ve İslâmcı entelektüellerin umumi manzarasını nasıl tasvir eder, nasıl bir tasnif ve tavsif yaparsın” sorusuna şu yanıtı verdi:“Eskiden düşünüyorlardı. Şimdi yapıyorlar. Düşünmek, yapma imkânından mahrum kalanların harcıdır. Galipler, hükmedenler eylemle meşgul olur. Mağluplar, mazlumlar düşüncelere duçar olurlar. Eylem yapanların durup düşünmesine ihtiyaç yoktur. Yapıyorlar, oluyor. Eylem felsefesi ve dünyayı dönüştürme cehdi açısından baktığımızda İslâmcı entelektüellerin başarılı olduklarını görüyoruz: Reis danışmanlıklarından parti üst düzey yöneticiliklerine kadar bir dizi makamda âleme nizam verdiklerini söyleyebiliriz. Bazıları hikmetli kitaplar bile çıkarmaya devam edebiliyor. İşin bir bu tarafı var. Acı ama gerçek.
İslâmcılık menfaat karşılığında devlete namusunu satmış bir fikirdir. İslâmcılık ile Türk milliyetçiliği yekdiğerinde eritiliyor ve yeni devletin ideolojik malzemesi bu çimento ile karılıyor. Bu devlet, yeniden kişi kültü ve devlet bekası çerçevesinde inşa edilirken İslâmcılık iktidarın tetikçiliğine gönüllü yazılmış görünüyor. Seyyid Kutub’un radikalizmini Türkçeye tercüme etme işini bile sivilliğe bırakmayacak kadar İslâmcılığı içeriden kavramış olan devletin bugün açıktan İslâmcıları kendine asker ve militan yazması artık bizi şaşırtmamalı. İslâmcılığın memuriyetine omurga veya onur gibi sebeplerle tam teslim olamayan unsurların zaten tasfiye edildiğini görüyoruz. Akif Emre gibi samimi ve kendini menfaat için ‘satmayan’ İslâmcıların arkasından kendini ‘satmış’ olan İslâmcıların neden ağıtlar yaktığını buradan da anlayabiliriz. İslâmcılık zaten alttayken bir hınç ideolojisiydi. Şimdi üstteyken bir faşizm halini almıştır, alıyor.”gazeteduvar