ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU-artigercek.com
Zulme uğrayan insanlar sıklıkla niye bu kadar haksızlığa uğradıkları halde zalimce uygulamaların devam ettiğini sorar. Dindar olanları çok dualar eder, dinden uzak olanı “Allah varsa bu zulmün devam etmemesi gerekir” diyerek sitemkar serzenişlerde bulunur. Kimisi duasına devam eder, kimisi de dinden uzaklaşır. Kimisi uzun bir bekleyişle muradının tahakkukuna odaklanır, kimisi de sabırsız heyecanlara yönelir. Peki uğruna bu kadar mesai sarf edilen zulüm günün sonunda niye bitmez? Zulmün bitişinin bir yolu, tılsımı var mıdır?
Günümüzde çoğunluk kendisini merkeze alarak olayları değerlendirme modundadır. Büyük zulümlere, hukuksuzluklara insanlığın nasıl bu kadar sessiz kaldığını çok sitemli bir dille sorup dururlar. Kendisine yapılan kötülük için tüm insanlığın ayağa kalkmasını istemektedir, beklemektedir. Sonuçta kimse diğeri için kılını kıpırdatmaz. Genellikle benmerkezci istek hakim olduğu için bir mazlumun derdine diğer mazlumlar pek kulak asmamaktadır. Sonuçta eski düzen devam etmekte, kimi zaman zalimler mazlumların bu halinden güç alarak zalimliklerini artırabilmektedir.
Sosyal medyada yaptığım paylaşımlarda genellikle gördüğüm üzücü bir durumdan bahsetmek için bunları yazıyorum. Gerçi sadece şimdi değil yıllardır herkese acıların yarıştırılmamasını öğütlemenin ne kadar zor olduğunu müşahade ettiğim bir durum bu. Ama şimdilerde inanılmaz derecede büyük haksızlıklara uğratılanlar tarafından bu yönelişin devam ettirildiğini gözlemlemek insanı ümitsizliğe sevk ediyor.
Sosyal medyada yaptığım paylaşım sonrası gelen yorumların niteliği üzerine tartışacağım, önce paylaşımım “Yeni tanıştıgım Batmanlı öğretmen dertliydi, acığa alınıp geri dönmüş ama bu sefer uzak bir ile sürgün edilmiş. Eşi ve çocuklarını bırakıp gidecekmiş ‘ 2 bayram da zehir olmuştu bana Ramazan bayramı öncesi açıga alındığım, kurbanda ise sürüldüğüm haberini aldım, Allah, din, iman diyenler nasıl olur da bayramları bize zehir eder’ diyordu.” Bu paylaşımıma gelen yorumlarda KHK’lı olduğunu söyleyen kimi yorumcular açığa alınmanın kendi dertlerine göre çok önemsiz bir sorun olduğunu, öğretmenin muameleye şükretmesi gerektiğini, asıl gündeme getirilmesi gerekenin kendileri olduğunu söylüyordu. Kimisi şahsın Batmanlı olmasından dolayı Kürt olduğunu, bu yüzden konuyu gündem ettiğimi, ırkçılık yaptığımı, kimisi Kürtlerin de kendi ihraç hallerine duyarsız olduğunu belirtiyordu.
Şimdi makalemin başında sorduğum sorunun cevabının ne olabileceği kafalarda az çok belirmiştir. Biz mazlumlar ne kadar da başkasının sorununa duyarsızsak o kadar bize yapılan haksızlıklar artacaktır, bunu bilelim. İhraç edilen KHK’lının derdi eğer kendi kimliğine yakınsa dert edinenin, “KHK kalksın”çığlığı boşa gidecektir, zira o sadece kendisi için iyilik istemektedir. Kürt, kendi derdi gündeme getirildiğinde duyarlılık gösterip başka bir kimlik zulme uğradığında hassasiyet göstermiyorsa memlekette değişen bir şeyin olamayacağını bilmelidir. Sağcı, uğradığı işkenceden, cezaevindeki kötü muameleden şikayet ederken dün bunları dile getiren insan hakları savunucularını önemsemediğini, hatta itham ettiğini hatırlamalıdır. KHK’lı, şimdi şikayet ettiği hukuksuzluk, cezaevi koşulları, koluk kuvvetleri, bürokrasi keyfiliğine sorunları bitince yani işine iade edildiğinde devletçi reflekslerinin galip gelmesiyle sesinin çıkıp çıkmayacağı konusunda ne demektedir? Solcu, kendi başına gelen işkence ve zulümlerin şimdi başka kimliklerin başına geldiğini teslim etmelidir ve haksızlık kimden gelip kime giderse karşı çıkması gerektiğini unutmamalıdır. Dindar dinsizin, dinsiz dindarın uğradığı zulümde ilkeli davranmıyorsa imtihanları kaybetmiş demektir. Bunları uzatabiliriz ama gerek yok çünkü bunları okudukça başı öne eğilen çok kişi olacaktır. Mesele kimseyi mahcup etmek değil, derdimize hepimizin hep birlikte derman olabilmemizdir.
Birisine yapılan zulme karşı çıkarken o kimliğe değil, zulme karşı çıktığımızı anlarsak meseleler çözüme doğru ilerler. Mazlumlar zulmü uğrayanın kimliğine göre değerlendirdiği müddetçe zalimin işini kolaylaştırmaktan başkasını yapmazlar. Mazlum insani erdemini gösteremediği sürece niye feryatlarının duyulmadığını, harekete geçilmediğini sorabilir mi? Mazlumiyetimizi bitirmenin yolunun, mucizesinin, başkasının uğradığı haksızlığı küçümsememek olduğunu bilmeliyiz. Ama günümüzde gaflet öyle bir boyuttaki bir mazlum şikayet ettiği zalimin bir başka mazluma karşı tavrında zalime yardımcı bile olabilmektedir.
Acı gerçeklerle yüzleşmemiz gerekir. Arşa çıkan feryatlarının niye duyulmadığını soranlar, dininden, ideolojisinden, ırkından, toplumdan soğuyanlar meselenin başkasında değil kendi içlerindeki empati eksikliği ve bencillikten olduğunu anlamadığı müddetçe işimiz zordur.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU-artigercek.com
Zulme uğrayan insanlar sıklıkla niye bu kadar haksızlığa uğradıkları halde zalimce uygulamaların devam ettiğini sorar. Dindar olanları çok dualar eder, dinden uzak olanı “Allah varsa bu zulmün devam etmemesi gerekir” diyerek sitemkar serzenişlerde bulunur. Kimisi duasına devam eder, kimisi de dinden uzaklaşır. Kimisi uzun bir bekleyişle muradının tahakkukuna odaklanır, kimisi de sabırsız heyecanlara yönelir. Peki uğruna bu kadar mesai sarf edilen zulüm günün sonunda niye bitmez? Zulmün bitişinin bir yolu, tılsımı var mıdır?
Günümüzde çoğunluk kendisini merkeze alarak olayları değerlendirme modundadır. Büyük zulümlere, hukuksuzluklara insanlığın nasıl bu kadar sessiz kaldığını çok sitemli bir dille sorup dururlar. Kendisine yapılan kötülük için tüm insanlığın ayağa kalkmasını istemektedir, beklemektedir. Sonuçta kimse diğeri için kılını kıpırdatmaz. Genellikle benmerkezci istek hakim olduğu için bir mazlumun derdine diğer mazlumlar pek kulak asmamaktadır. Sonuçta eski düzen devam etmekte, kimi zaman zalimler mazlumların bu halinden güç alarak zalimliklerini artırabilmektedir.
Sosyal medyada yaptığım paylaşımlarda genellikle gördüğüm üzücü bir durumdan bahsetmek için bunları yazıyorum. Gerçi sadece şimdi değil yıllardır herkese acıların yarıştırılmamasını öğütlemenin ne kadar zor olduğunu müşahade ettiğim bir durum bu. Ama şimdilerde inanılmaz derecede büyük haksızlıklara uğratılanlar tarafından bu yönelişin devam ettirildiğini gözlemlemek insanı ümitsizliğe sevk ediyor.
Sosyal medyada yaptığım paylaşım sonrası gelen yorumların niteliği üzerine tartışacağım, önce paylaşımım “Yeni tanıştıgım Batmanlı öğretmen dertliydi, acığa alınıp geri dönmüş ama bu sefer uzak bir ile sürgün edilmiş. Eşi ve çocuklarını bırakıp gidecekmiş ‘ 2 bayram da zehir olmuştu bana Ramazan bayramı öncesi açıga alındığım, kurbanda ise sürüldüğüm haberini aldım, Allah, din, iman diyenler nasıl olur da bayramları bize zehir eder’ diyordu.” Bu paylaşımıma gelen yorumlarda KHK’lı olduğunu söyleyen kimi yorumcular açığa alınmanın kendi dertlerine göre çok önemsiz bir sorun olduğunu, öğretmenin muameleye şükretmesi gerektiğini, asıl gündeme getirilmesi gerekenin kendileri olduğunu söylüyordu. Kimisi şahsın Batmanlı olmasından dolayı Kürt olduğunu, bu yüzden konuyu gündem ettiğimi, ırkçılık yaptığımı, kimisi Kürtlerin de kendi ihraç hallerine duyarsız olduğunu belirtiyordu.
Şimdi makalemin başında sorduğum sorunun cevabının ne olabileceği kafalarda az çok belirmiştir. Biz mazlumlar ne kadar da başkasının sorununa duyarsızsak o kadar bize yapılan haksızlıklar artacaktır, bunu bilelim. İhraç edilen KHK’lının derdi eğer kendi kimliğine yakınsa dert edinenin, “KHK kalksın”çığlığı boşa gidecektir, zira o sadece kendisi için iyilik istemektedir. Kürt, kendi derdi gündeme getirildiğinde duyarlılık gösterip başka bir kimlik zulme uğradığında hassasiyet göstermiyorsa memlekette değişen bir şeyin olamayacağını bilmelidir. Sağcı, uğradığı işkenceden, cezaevindeki kötü muameleden şikayet ederken dün bunları dile getiren insan hakları savunucularını önemsemediğini, hatta itham ettiğini hatırlamalıdır. KHK’lı, şimdi şikayet ettiği hukuksuzluk, cezaevi koşulları, koluk kuvvetleri, bürokrasi keyfiliğine sorunları bitince yani işine iade edildiğinde devletçi reflekslerinin galip gelmesiyle sesinin çıkıp çıkmayacağı konusunda ne demektedir? Solcu, kendi başına gelen işkence ve zulümlerin şimdi başka kimliklerin başına geldiğini teslim etmelidir ve haksızlık kimden gelip kime giderse karşı çıkması gerektiğini unutmamalıdır. Dindar dinsizin, dinsiz dindarın uğradığı zulümde ilkeli davranmıyorsa imtihanları kaybetmiş demektir. Bunları uzatabiliriz ama gerek yok çünkü bunları okudukça başı öne eğilen çok kişi olacaktır. Mesele kimseyi mahcup etmek değil, derdimize hepimizin hep birlikte derman olabilmemizdir.
Birisine yapılan zulme karşı çıkarken o kimliğe değil, zulme karşı çıktığımızı anlarsak meseleler çözüme doğru ilerler. Mazlumlar zulmü uğrayanın kimliğine göre değerlendirdiği müddetçe zalimin işini kolaylaştırmaktan başkasını yapmazlar. Mazlum insani erdemini gösteremediği sürece niye feryatlarının duyulmadığını, harekete geçilmediğini sorabilir mi? Mazlumiyetimizi bitirmenin yolunun, mucizesinin, başkasının uğradığı haksızlığı küçümsememek olduğunu bilmeliyiz. Ama günümüzde gaflet öyle bir boyuttaki bir mazlum şikayet ettiği zalimin bir başka mazluma karşı tavrında zalime yardımcı bile olabilmektedir.
Acı gerçeklerle yüzleşmemiz gerekir. Arşa çıkan feryatlarının niye duyulmadığını soranlar, dininden, ideolojisinden, ırkından, toplumdan soğuyanlar meselenin başkasında değil kendi içlerindeki empati eksikliği ve bencillikten olduğunu anlamadığı müddetçe işimiz zordur.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU-artigercek.com
Zulme uğrayan insanlar sıklıkla niye bu kadar haksızlığa uğradıkları halde zalimce uygulamaların devam ettiğini sorar. Dindar olanları çok dualar eder, dinden uzak olanı “Allah varsa bu zulmün devam etmemesi gerekir” diyerek sitemkar serzenişlerde bulunur. Kimisi duasına devam eder, kimisi de dinden uzaklaşır. Kimisi uzun bir bekleyişle muradının tahakkukuna odaklanır, kimisi de sabırsız heyecanlara yönelir. Peki uğruna bu kadar mesai sarf edilen zulüm günün sonunda niye bitmez? Zulmün bitişinin bir yolu, tılsımı var mıdır?
Günümüzde çoğunluk kendisini merkeze alarak olayları değerlendirme modundadır. Büyük zulümlere, hukuksuzluklara insanlığın nasıl bu kadar sessiz kaldığını çok sitemli bir dille sorup dururlar. Kendisine yapılan kötülük için tüm insanlığın ayağa kalkmasını istemektedir, beklemektedir. Sonuçta kimse diğeri için kılını kıpırdatmaz. Genellikle benmerkezci istek hakim olduğu için bir mazlumun derdine diğer mazlumlar pek kulak asmamaktadır. Sonuçta eski düzen devam etmekte, kimi zaman zalimler mazlumların bu halinden güç alarak zalimliklerini artırabilmektedir.
Sosyal medyada yaptığım paylaşımlarda genellikle gördüğüm üzücü bir durumdan bahsetmek için bunları yazıyorum. Gerçi sadece şimdi değil yıllardır herkese acıların yarıştırılmamasını öğütlemenin ne kadar zor olduğunu müşahade ettiğim bir durum bu. Ama şimdilerde inanılmaz derecede büyük haksızlıklara uğratılanlar tarafından bu yönelişin devam ettirildiğini gözlemlemek insanı ümitsizliğe sevk ediyor.
Sosyal medyada yaptığım paylaşım sonrası gelen yorumların niteliği üzerine tartışacağım, önce paylaşımım “Yeni tanıştıgım Batmanlı öğretmen dertliydi, acığa alınıp geri dönmüş ama bu sefer uzak bir ile sürgün edilmiş. Eşi ve çocuklarını bırakıp gidecekmiş ‘ 2 bayram da zehir olmuştu bana Ramazan bayramı öncesi açıga alındığım, kurbanda ise sürüldüğüm haberini aldım, Allah, din, iman diyenler nasıl olur da bayramları bize zehir eder’ diyordu.” Bu paylaşımıma gelen yorumlarda KHK’lı olduğunu söyleyen kimi yorumcular açığa alınmanın kendi dertlerine göre çok önemsiz bir sorun olduğunu, öğretmenin muameleye şükretmesi gerektiğini, asıl gündeme getirilmesi gerekenin kendileri olduğunu söylüyordu. Kimisi şahsın Batmanlı olmasından dolayı Kürt olduğunu, bu yüzden konuyu gündem ettiğimi, ırkçılık yaptığımı, kimisi Kürtlerin de kendi ihraç hallerine duyarsız olduğunu belirtiyordu.
Şimdi makalemin başında sorduğum sorunun cevabının ne olabileceği kafalarda az çok belirmiştir. Biz mazlumlar ne kadar da başkasının sorununa duyarsızsak o kadar bize yapılan haksızlıklar artacaktır, bunu bilelim. İhraç edilen KHK’lının derdi eğer kendi kimliğine yakınsa dert edinenin, “KHK kalksın”çığlığı boşa gidecektir, zira o sadece kendisi için iyilik istemektedir. Kürt, kendi derdi gündeme getirildiğinde duyarlılık gösterip başka bir kimlik zulme uğradığında hassasiyet göstermiyorsa memlekette değişen bir şeyin olamayacağını bilmelidir. Sağcı, uğradığı işkenceden, cezaevindeki kötü muameleden şikayet ederken dün bunları dile getiren insan hakları savunucularını önemsemediğini, hatta itham ettiğini hatırlamalıdır. KHK’lı, şimdi şikayet ettiği hukuksuzluk, cezaevi koşulları, koluk kuvvetleri, bürokrasi keyfiliğine sorunları bitince yani işine iade edildiğinde devletçi reflekslerinin galip gelmesiyle sesinin çıkıp çıkmayacağı konusunda ne demektedir? Solcu, kendi başına gelen işkence ve zulümlerin şimdi başka kimliklerin başına geldiğini teslim etmelidir ve haksızlık kimden gelip kime giderse karşı çıkması gerektiğini unutmamalıdır. Dindar dinsizin, dinsiz dindarın uğradığı zulümde ilkeli davranmıyorsa imtihanları kaybetmiş demektir. Bunları uzatabiliriz ama gerek yok çünkü bunları okudukça başı öne eğilen çok kişi olacaktır. Mesele kimseyi mahcup etmek değil, derdimize hepimizin hep birlikte derman olabilmemizdir.
Birisine yapılan zulme karşı çıkarken o kimliğe değil, zulme karşı çıktığımızı anlarsak meseleler çözüme doğru ilerler. Mazlumlar zulmü uğrayanın kimliğine göre değerlendirdiği müddetçe zalimin işini kolaylaştırmaktan başkasını yapmazlar. Mazlum insani erdemini gösteremediği sürece niye feryatlarının duyulmadığını, harekete geçilmediğini sorabilir mi? Mazlumiyetimizi bitirmenin yolunun, mucizesinin, başkasının uğradığı haksızlığı küçümsememek olduğunu bilmeliyiz. Ama günümüzde gaflet öyle bir boyuttaki bir mazlum şikayet ettiği zalimin bir başka mazluma karşı tavrında zalime yardımcı bile olabilmektedir.
Acı gerçeklerle yüzleşmemiz gerekir. Arşa çıkan feryatlarının niye duyulmadığını soranlar, dininden, ideolojisinden, ırkından, toplumdan soğuyanlar meselenin başkasında değil kendi içlerindeki empati eksikliği ve bencillikten olduğunu anlamadığı müddetçe işimiz zordur.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU-artigercek.com
Zulme uğrayan insanlar sıklıkla niye bu kadar haksızlığa uğradıkları halde zalimce uygulamaların devam ettiğini sorar. Dindar olanları çok dualar eder, dinden uzak olanı “Allah varsa bu zulmün devam etmemesi gerekir” diyerek sitemkar serzenişlerde bulunur. Kimisi duasına devam eder, kimisi de dinden uzaklaşır. Kimisi uzun bir bekleyişle muradının tahakkukuna odaklanır, kimisi de sabırsız heyecanlara yönelir. Peki uğruna bu kadar mesai sarf edilen zulüm günün sonunda niye bitmez? Zulmün bitişinin bir yolu, tılsımı var mıdır?
Günümüzde çoğunluk kendisini merkeze alarak olayları değerlendirme modundadır. Büyük zulümlere, hukuksuzluklara insanlığın nasıl bu kadar sessiz kaldığını çok sitemli bir dille sorup dururlar. Kendisine yapılan kötülük için tüm insanlığın ayağa kalkmasını istemektedir, beklemektedir. Sonuçta kimse diğeri için kılını kıpırdatmaz. Genellikle benmerkezci istek hakim olduğu için bir mazlumun derdine diğer mazlumlar pek kulak asmamaktadır. Sonuçta eski düzen devam etmekte, kimi zaman zalimler mazlumların bu halinden güç alarak zalimliklerini artırabilmektedir.
Sosyal medyada yaptığım paylaşımlarda genellikle gördüğüm üzücü bir durumdan bahsetmek için bunları yazıyorum. Gerçi sadece şimdi değil yıllardır herkese acıların yarıştırılmamasını öğütlemenin ne kadar zor olduğunu müşahade ettiğim bir durum bu. Ama şimdilerde inanılmaz derecede büyük haksızlıklara uğratılanlar tarafından bu yönelişin devam ettirildiğini gözlemlemek insanı ümitsizliğe sevk ediyor.
Sosyal medyada yaptığım paylaşım sonrası gelen yorumların niteliği üzerine tartışacağım, önce paylaşımım “Yeni tanıştıgım Batmanlı öğretmen dertliydi, acığa alınıp geri dönmüş ama bu sefer uzak bir ile sürgün edilmiş. Eşi ve çocuklarını bırakıp gidecekmiş ‘ 2 bayram da zehir olmuştu bana Ramazan bayramı öncesi açıga alındığım, kurbanda ise sürüldüğüm haberini aldım, Allah, din, iman diyenler nasıl olur da bayramları bize zehir eder’ diyordu.” Bu paylaşımıma gelen yorumlarda KHK’lı olduğunu söyleyen kimi yorumcular açığa alınmanın kendi dertlerine göre çok önemsiz bir sorun olduğunu, öğretmenin muameleye şükretmesi gerektiğini, asıl gündeme getirilmesi gerekenin kendileri olduğunu söylüyordu. Kimisi şahsın Batmanlı olmasından dolayı Kürt olduğunu, bu yüzden konuyu gündem ettiğimi, ırkçılık yaptığımı, kimisi Kürtlerin de kendi ihraç hallerine duyarsız olduğunu belirtiyordu.
Şimdi makalemin başında sorduğum sorunun cevabının ne olabileceği kafalarda az çok belirmiştir. Biz mazlumlar ne kadar da başkasının sorununa duyarsızsak o kadar bize yapılan haksızlıklar artacaktır, bunu bilelim. İhraç edilen KHK’lının derdi eğer kendi kimliğine yakınsa dert edinenin, “KHK kalksın”çığlığı boşa gidecektir, zira o sadece kendisi için iyilik istemektedir. Kürt, kendi derdi gündeme getirildiğinde duyarlılık gösterip başka bir kimlik zulme uğradığında hassasiyet göstermiyorsa memlekette değişen bir şeyin olamayacağını bilmelidir. Sağcı, uğradığı işkenceden, cezaevindeki kötü muameleden şikayet ederken dün bunları dile getiren insan hakları savunucularını önemsemediğini, hatta itham ettiğini hatırlamalıdır. KHK’lı, şimdi şikayet ettiği hukuksuzluk, cezaevi koşulları, koluk kuvvetleri, bürokrasi keyfiliğine sorunları bitince yani işine iade edildiğinde devletçi reflekslerinin galip gelmesiyle sesinin çıkıp çıkmayacağı konusunda ne demektedir? Solcu, kendi başına gelen işkence ve zulümlerin şimdi başka kimliklerin başına geldiğini teslim etmelidir ve haksızlık kimden gelip kime giderse karşı çıkması gerektiğini unutmamalıdır. Dindar dinsizin, dinsiz dindarın uğradığı zulümde ilkeli davranmıyorsa imtihanları kaybetmiş demektir. Bunları uzatabiliriz ama gerek yok çünkü bunları okudukça başı öne eğilen çok kişi olacaktır. Mesele kimseyi mahcup etmek değil, derdimize hepimizin hep birlikte derman olabilmemizdir.
Birisine yapılan zulme karşı çıkarken o kimliğe değil, zulme karşı çıktığımızı anlarsak meseleler çözüme doğru ilerler. Mazlumlar zulmü uğrayanın kimliğine göre değerlendirdiği müddetçe zalimin işini kolaylaştırmaktan başkasını yapmazlar. Mazlum insani erdemini gösteremediği sürece niye feryatlarının duyulmadığını, harekete geçilmediğini sorabilir mi? Mazlumiyetimizi bitirmenin yolunun, mucizesinin, başkasının uğradığı haksızlığı küçümsememek olduğunu bilmeliyiz. Ama günümüzde gaflet öyle bir boyuttaki bir mazlum şikayet ettiği zalimin bir başka mazluma karşı tavrında zalime yardımcı bile olabilmektedir.
Acı gerçeklerle yüzleşmemiz gerekir. Arşa çıkan feryatlarının niye duyulmadığını soranlar, dininden, ideolojisinden, ırkından, toplumdan soğuyanlar meselenin başkasında değil kendi içlerindeki empati eksikliği ve bencillikten olduğunu anlamadığı müddetçe işimiz zordur.