Yıllarca önce İstanbul’da tarihi yerleri dolaşan bir
yabancı entelektüele izlenimlerini sormuştum.O, bana “Osmanlı padişahları Topkapı’dan Dolmabahçe
Sarayı’na taşınınca, Osmanlı ruhunu yitirmiş.”
Topkapı’ya saray diyoruz ancak o dönemde Avrupa’da yapılan saraylara
kıyas edilirse, Hasan amcanın evi gibi kalır, saray denilmez.
Tarih boyunca Müslüman liderler ne zaman saraylarda yaşamışlarsa,
ülkeler perişan olmuş, Müslüman kanı oluk gibi akmış.
Ne zamanki liderler sade bir hayat yaşamışlar, halkın
menfaatini kendi şahsi çıkarlarının ve mevkilerinin üstün tutmuşlar, ülkelerde
huzur olmuş, halkın eğitim ve refah seviyesi yükselmiştir.
Tarihin ve sosyolojinin babası olarak kabul edilen İbn
Haldun (ö.1406), liderler lüks hayatı tercih edip saraylarda yaşayınca
ülkelerde huzur kalmaz, iç savaş olur, diyor.
İbn Haldun’un bu
teorisi bu gün için de geçerli olduğunu gelişmiş ülkelerin liderlerini
hayatlarına bakınca anlıyorsunuz.
GELİŞMİŞ 30 KÜSÜR ÜLKE LİDERİNİN HİÇ BİRİ
SARAYDA YAŞMIYOR
Gelişmiş otuz küsur ülkenin liderlerine bakın, hemen
hemen hiç birisi sarayda yaşamıyor.
Ortaçağ
Avrupa’sında derebeyleri, bu günkü İslam ülkelerinin liderleri gibi; saraylarda
yaşıyorlardı.
O zaman Avrupa da ne ilerleme, ne adalet ne de insan hak
ve hukuku vardı. Bütün Avrupa’da iç savaşlar, fakirlik ve zulüm vardı.
Bunları şunun için yazıyorum.
Bugün âlemi İslam dünyasının her tarafı kan gölü.
1,5 milyar
Müslüman, altmış küsur devleti ile 30 milyonluk Mıyanmar’a Arakan’da oluk gibi
akan kanı durdurması için baskı yapamıyor, sadece suçluyorlar.
Kendi halklarına bir şey yaptıklarını göstermek ve
onların gözlerini boyamak için yağmuru olmayan bulutların şimşekleri gibi kuru gürültü çıkarıyorlar…
Fakat hiç bir sonuç yok.
Topladıkları paraları dahi yerlerine ulaştırmada aciz
kalıyorlar.
Çünkü sahada yoklar. İki yıl önce Mıyanmar’a gittiğimde
hiç bir İslam ülkesinin bir sivil tane kuruluşun müessesi yoktu.
Sadece Hizmet erlerinin çok zor şartlarda açtığı 4-5 okul vardı.
Arakan’a girmek yasak olduğu ve okul yapma izni olmadığı
için Hizmet erleri okul açamamışlar ancak her gün yediyiz elli yetime sıcak
çorba içiren küçük bir müessesleri vardı.
Türkiye’deki rejimin baskısı sonucu Türk öğretmenleri bu
ülkeden ayrılınca, Arakan’ın yetimleri de aç kaldı.
İslam ülkesi liderlerinin sonuç getirmeyen sert demeçleri
ve kuru gürültüleri karşısında, Mıyanmar rejimi yetkilileri “Siz önce kendi
halkınıza zulmetmeyin, sonra konuşun ’’diyorlar.
Evet, tarih boyunca saraylarda yaşayan liderler
Müslümanların problemlerini çözmek yerine problem üretmişler, hatta
problemlerinin kaynağı olmuşlardır.
İKİ SINIF VAR Kİ…
Hz.Peygamber “İki sınıf vardır ki onlar bozulunca bütün
insanlar bozulur. İdareciler ve alimler.”
Peki, çare yok mu?
Ebetteki var.
Birincisi; İslam ülkelerinin dört halifenin yolunda
giden, Dicle kenarında bir kurt bir koyuna saldırsa ondan kendisini sorumlu
tutan ve ölürken arkalarında hiç miras bırakmayıp sadece bir kefen parası
bırakan Ömer bin Abdülaziz’ler, Selahaddin’i Eyyubiler ve Osman Gaziler’e
ihtiyacı var.
Onlar mevki makamın, paranın, şan ve şerefin kulları
değil Allah’ın kulları idiler.
Onlar adaleti ile sadece kendi halklarını değil, dünyadaki
diğer halkların dahi gönüllerini fethetmişler. Hatta onların gelip kendi
ülkelerini idare etmesini istemişler.
İkinci olarak; sarayların kapısında ulufe bekleyen ve
dinini dünya malına satan âlimlere değil, devlet yetkililiklerinden gelen
ulufeleri, mevki ve makam tekliflerini canları pahasına ret eden, İmam Azam,
İmam Malik, İmam Şafi, Ahmet bin Hanbel, İmam Gazali, Abu Hasan Şazeli, Mevlana
Celaleddini Rumi, Bediüzzaman Said Nursi
gibi gözleri yaşlı, geceleri kaim ve bağımsız âlimlere ihtiyaç var.
İslam ülkelerinde bunları çıkartacak dinamizm var.
Zalimler ve haramiler istemese de bu olacaktır inşallah.
Çünkü küfür devam eder ama zulüm devam etmez.
ÜMİTSİZ OLMADIK, OLMAYACAĞIZ!
Son olarak da, idarecilerini hesaba çeken şuurlu bir halk
ve kamuoyuna ihtiyaç var. Evet, bunlar olmazsa (dilerim yakın gelecekte olmaz)
bugün Arakan’da Müslümanların oluk oluk kanı akıtıldığı gibi, bazı derin
güçler, bu yangını başka ülkelere de sıçratacaklar.
Global güçler ise menfaatleri olmadığı için Ruanda’da bir
milyon insanın katiline seyirci kaldıkları gibi, bir kaç milyon Müslümanın
katiline de seyirci kalacaklar, ne yazık ki…
Cenabı Allah’tan dua ve niyazımız yeryüzünün her
köşesinde sulh ve selametin olması.
Galiba bu sulhu da,
ehli dalalet ve ehli hasedin ortak olarak icra ettikleri, bebekleri dahi
hapse atan insanlık dışı bir zulmün mağdurları, mazlumları ve mahkûmlarının
manevi rehberliğinde gerçekleşecektir inşallah.
Çünkü zulüm gören, mazlumu en iyi anlar. Geçmişte
Hikmet’te zulüm gören bir kaç yüz kişinin önderliğinde er oğlu erler dünyanın 170 ülkesinde şefkat, merhamet ve fedakarlık üzerine barış adacıkları kurdular. Şu an insanlık
dışı bir zulüm gören içlerinde bebeklerin, hanımefendilerin ve seksen doksan
yaşındakilerin bulunduğu yüzbinler ise, dünyadaki bütün zulümlerin son bulması
için gönüllere otağlarını kuracaklar.
Manevi beşaretler bunu gösteriyor. Asla ümitsiz olmadık,
ümitsiz olmayacağız da… yucelsalih@yahoo.com