İKİ RÜYA BİR HAKİKAT…
Yaklaşık 26 yıl önce henüz Bosna’daki katliamdan, Saddam’ın Kuveyt’i işgalinden ve Amerika’nın da Irak’a saldırısından önce ehli kalp birisi, rüyasında Ümmeti Muhammed (sav)’ın kanının ırmaklar gibi akıtılacağını, görmüştü. 1995 yılında sahabe efendilerimizden birisini rüyasında görüp, Müslüman olan İrlandalı bir mahkûm da rüyasında, şer güçler İslam adına çok terör yapacak, çok Müslüman kanı dökülecek, demişti. Her iki rüya da çıktı, çıkmaya da devam ediyor ne yazık ki. Hatta ehli kalp olan sonunda Mescid-i Aksa’da yıkılacak, demişti. Bugün Mescid-i Aksa’nın etrafından olup bitinler de, maalesef o kuvvetli ihtimalin belirtilerinden haber veriyor.
16 MİLYON MÜSLÜMAN VATANSIZ
Son 26 yıldır yaklaşık dört milyon Müslüman katledildi veya acımasız savaşlar neticesi aç ve ilaçsız kaldığı için vefat etti. Suriye’deki savaş ve Yemen’deki iç çatışmalardan ve Arakan’daki zulümden geriye masum yavruların ve yaşlılardan kalan vahim tablo. İçinde on binlerce Türk vatandaşının da bulunduğu on altı milyon Müslüman vatansız bırakıldı ve hicret etmek zorunda bırakıldı. Fakat bunların olması için önce planlar yapıldı, senaryolar hazırlandı. Bediüzzaman’ın tabiri ile şeytandan ilham alan insi şeytanlar, kendilerini haklı göstermek için Arakan’da ve Türkiye’de olduğu gibi, masum insanları öldürtür sonra da başkalarına mal edip yapacakları zulme ortam hazırlarlar. Senaryo aynı fakat sadece figürler değişik.
Peki netice?…
Ehli imandan bu zulümler neticesi vefat eden şehitlik kazanır, zulüm görüp imanında sabit kalem kalanlara da Allah’u Teâla evliyalık makamını ihsan eder. Bu mazlumların akıttıkları gözyaşları, çektikleri ıstıraplar ve inlemeleri toprak altına serpilen tohumlar gibi yeşerir, sümbüllenir ve kurulacak yeni medeniyetin meyveli ağaçları oluverirler. İslam tarihi bunun sayısız örnekleriyle dolu. Emevi hanedanından bazı idarecilerin yaptığı zulümlerin neticesi sekiz asır sürecek ve karanlık çağ yaşayan Avrupa’ya medeniyet ışıklarını saçacak Endülüs’ü ve Ortadoğu’da da Abbasileri doğurur. Sonra meşhur tarihçi Cizre’li İbn Esir’in (ö:1233) “İnsanlık tarihinde böyle bir zulüm görülmedi” dediği Moğol işgalinden sonra Mevlana ve Yunus Emre gibi erenlerin attığı tohumlar, dünyada altı asır denge unsuru olacak ve adaleti sağlayacak Osmanlı’yı doğurdu.
İNGİLİZ TARİHÇİ: KEŞKE DENGE UNSURU OSMANLIYI YIKMASAYDIK
Meşhur İngiliz tarihçisi Arnold Toynbee’nin keşke Osmanlı’yı yıkmasaydık çünkü dünyada denge unsuru idi, der. Yıkılmasından sonra insanlık tarihi en kanlı asrı yaşayacak ve çeşitli savaşlarda çoğu sivil olan yaklaşık yüz on milyon insan hayatını kaybedek. En büyük acıyı da Osmanlı’yı yıkanlar ve yıktıranlar yaşayacak. Evet, Âlemi İslam’ın her tarafı paraya, mevkiye taparcasına sarılan zalim idareciler, açgözlü iç ve dış güçler ve cehaletimiz sayesinde kan gölü ve inleyen yüz milyonlar, dinini dünyasına satmayan, kainat kitabını çok iyi okuyan erenlere, gönül sultanlarına muhtaç. İsterseniz, yine ehli kalbin rüyasına döneyim. Netice de zulümler bitecek, kan akan ırmaklar cennetvari nehirlere dönüşecek, her tarafta çiçekler, güller akacak ve rüyasında ağlayan Hz. Peygamber sonunda tebessümler yağdıracak. Ancak şartı adi planında biz vazifemizi hakkıyla yaparsak bunlar olacak inşallah. Öyle ise, ömrümüzün bir saniyesini dahi boş geçirmeyip, hak ve hakikat uğrunda harcayalım.
BİRAZ DA MİZAH: 100 NUMARA!
Yıllardır Avustralya’da tanıdığım cami cemaatinden biri, (derin kulaklar hizmetten sanmasın. Sonra bu yaşlı adam Türkiye’ye giderse pasaportuna el koyar ve zulmederler) diyor ki; hayatımdan iki şeyden çok çektim. Biri soyadım diğeri de evimin sokak numarası. Soyadım Demirel olduğu için Demirelci olmayanlar hep bana yüklendiler, dalga geçtiler. Adamın kapı numarası 100. Türkçe adresini verirken yüznumara deyince (malum eskiden Türkçe ’de ayakyolu için kullanılırdı) yine onunla dalga geçerler. Önceleri bundan kurtulmak için evinin sokak numarası için 99 artı bir der veya 101 eksi bir der ama kafalar daha çok karışır. Netice kapı numarasını değiştirmek için Avustralya’da mahkemeye başvurur. Hâkime “kapı numaram yüz olduğu için Türkçe ‘de kötü manaya geliyor. Arkadaşlarım dalga geçiyorlar, değiştirmek istiyorum” der. Hâkim, İngilizce de kötü manaya gelmiyor. Burası Avustralya, Türkiye değil deyip onun talebini kabul etmiyor. Netice de vatandaş Demirel’in bir aylık maaşı da mahkeme masrafına gidiyor. Evet, o beni affetsin ama hala “100 numara”da oturuyor, pardon 99 plus bir numarada. İşte ‘Türkiye kafasıyla düşünüp’, Avustralya’da ikamet etmenin veya hareket etmenin bu tür zarar ve zorluklar var. yucelsalih@yahoo.com