Pakistan Lahor’da 27 Eylül tarihinde sabaha karşın evi basılarak kaçırılan Pak-Türk okulunun eski yöneticilerinden Mesut Kaçmaz ve ailesinden hala haber alınamıyor.
Kaçmaz, eşi ve iki kızının Türkiye’ye hukuksuzca teslim edilmesinden korkulurken Lahor Yüksek Mahkemesi ailenin deport edilmesini durdurmuştu. Pakistan’da yoğun bir kampanya devam ederken milletvekili Syed Ali Raza Abidi, Kaçmaz ailesini Meclis gündemine taşıdı.Kaçmaz ailesinni Erdoğan Türkiye’de iktidara geldiğinden beri Lahor’da yaşadığını söyleyen Abidi, “BM belgeleri var. Kimliği belirsiz kişiler tarafından kaçırıldı. 1 haftadır haber alınamıyor. İçişleri Bakanı bu konuyu konuşmuyor. Burası muz cumhuriyeti mi yoksa Anayasal Hukuk Devleti Pakistan mı? Sesimizi yükseltmeliliz. Bu tür olayları önlemeliyiz.” dedi.
Pakistan’da eğitimci Mesut Kaçmaz ve ailesi sivil polisler tarafından tarafından 27 Eylül’de sabaha karşı 02:30’da 15 kadar sivil giyinimli polis olduğu düşünülen kişiler tarafından kaçırılmıştı. Görgü tanıkları arasından olan ve olay sırasında gözaltına alınan bir bir öğretmenin anlatımı şöyle:
“Ailenin iki kızı ağlama krizine girdi”
“İlk önce 15 kadar sivil giyimli ‘polis memuru’ Kaçmaz’ın bulunduğu daireye geldi. Polis memurları aile fertlerini ite kaka tutuklamaya çalıştı. Mesut Bey’in eşi Meral Hanım baygınlık geçiriyordu. İki kadın polis onu ayağa kaldırmaya çalışıyordu. Bu arada ailenin iki kızıda ağlama krizine girmişlerdi. Polis memurları olayı protesto eden ve cevap isteyen Mesut Bey’i kapıya doğru itelemekteydi. ‘Polis memurlarının’ Meral Hanım’a uyguladıkları orantısız müdaheleyi görünce ben de protesto ettim ve tutuklandım.”
“Mesut Bey şiddete maruz kaldı”
“İlk once beni aşağıya indirdiler. Az sonra, aile fertlerini bir bir aşağıya indirdiler. Bizi polis pikapına bindirmeden önce Meral Hanım ve ailenin kızları da dahil hepimizin gözlerimizi bağladılar ve başımıza çuval geçirdiler. Beni önden kelepçelediler. Mesut Bey’e de bir kelepçe takamadıklarından dolayı ellerini sıkıca bağladılar. Mesut Bey olayı protesto ederken şiddete maruz kaldı ve yüzüne bir iki darbe aldı.”
“Burası Pakistan siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz” dediler
Polis memurlarından birisi gülerek, “Burası Pakistan. Siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz? Biz istediğimizi yaparız” dedi. Polis pikaplarına bindirildik. Araçların üzerinde “Polis” vb işaret seçemedim. Her aracın tepe lambası vardı. Bütün “memurlar” sivil giyimliydi. 30 dakika kadar seyahat ettik, ardından göz bağlarımızı çözdüklerinde iyi döşenmiş bir villada olduğumuzu gördük. Burası bir misafirhaneye benziyordu. Orada başka kişiler de vardı. Zannederim, bunların bazıları üst düzey “memurlardı”. Oradaki “memurlardan” birisi bana, “Senin bu işe karışmaman lazımdı, ama geldin kendini de bulaştırdın. Seninle işimiz yok. Senin adın bizim listemizde yok. Seni serbest bırakacağız.”
“Saati bilmeyelim diye duvardaki saati bile indirdiler. Gözlerimi yeniden bağladılar ve beni yaşadığım sitenin kapısına bıraktılar. Ayakkabı giymiyordum, dolayısıyla yalın ayak eve yürüdüm. Herhangi bir plaka göremedim. Dört kişilik ailenin evine 15 kişilik bir “polis grubunun” gönderilmesi şok ediciydi. Bundan daha fazla şok edici husus da aileye reva görülen uygulamaydı:
“Evin hanımı ve kızlarının başına çuval geçirdiler”
“Evin hanımı ve genç kızları dahil hepsinin gözlerinin bağlanması ve başlarına çuval geçirilmesi… Bizler sıradan eğitimcileriz ve sanki suçluymuşuz gibi bizlere reva görülen bu kötü uygulama gerçekten de şok edici. Gelen insanların kim olduğu ve hangi kuruma ait oldukları hakkında hiçbir bilgim yok.”