AKP zulmünün insanları ve aileleri getirdiği felaket ve karşı karşıya bıraktığı drama köşesinde yer veren T24.Com sitesinin Yazarı Ömer Faruk Gergerlioğlu, 12 yaşındaki Muhammet Eray için insanları yardıma çağırıyor. Ömer Faruk Gergerlioğlu T24 gazetesindeki köşesinde yine bir KHK’lı ailenin yürek acıtan dramını paylaştı. Yazının çarpıcı kısımlarını sizlerle paylaşıyoruz. Ender Özkul bir polis memuruydu
İşte bir Ailenin yürek sızlatan dramını yazan o yazı:
Bu olmaz, bu olamaz, bu olmamalı..! Bir çare lütfen…
15 yıl yurdun doğusunda, batısında fedakarca görev yapmış bir insandı.
O, oldukça talihsiz bir çocukluk dönemi geçirmişti. Çocuk yaşta anne,
babasını kaybetmiş, zorluklar içinde okumuş ve polis olmuştu. En son
Zonguldak’ta görev yapıyordu ve 2 çocuğu vardı. 15 Temmuz darbe girişimi
sonrası Eylül 2016’da “FETÖ” ithamıyla açığa alındı. Ardından gözaltına alındı ve tutuklandı.
27 Kasım KHK’sıyla komiser yardımcısı olarak çalıştığı devlet
memuriyetinden ihraç edildi. Anne Oya hanım bir anda neye uğradığını
şaşırmıştı. Apar topar lojmandan çıkarılmış, yalnız başına taşınmıştı, ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Bu yetmezmiş gibi kendisini suçlayan anne, babası ve kardeşleriyle ilişkileri bozuldu, sosyal dışlanmaya maruz kaldı. Maddi ve manevi şoku üstünden atmak amacıyla evinin eşyalarını satmaya başlamıştı.
Ailenin büyük oğlu 12 yaşındaki Muhammet Eray 7. sınıfa gidiyordu.
Kendisi için bir kahraman olan babasının uğradığı bu muameleyi
anlayamıyor, bir anlam veremiyordu. Okul başarısı düşüyor,
duygusallaşıyor ve içine kapanıyordu. “Babamın da babası yokmuş, şimdi benim de yok artık” diyerek ağlıyor, babası için nitelenen “terörist”
kelimesine çok içerliyordu. Muhammet Eray’ın gün geçtikçe iştahı
kesiliyor, aralıklı ateşleri yükseliyordu. Oya hanım Zonguldak’ta 2.5 ay
boyunca doktor, doktor dolaşıyor ama verilen ilaçlar derde derman
olmuyordu. Hastanelerde kendisine “bir şey yok” deniyordu. Sonunda
İstanbul’a gitmeye karar veriyor ve bir üniversite hastanesinde Lenfoma teşhisi konuyordu. “Oğlum
üzüntüden kanser oldu Ömer bey, çok iyi biliyorum yavrumdur, o çok
duygusal bir çocuktur, babası için çok üzüldü, yıkıldı o” diyordu bana Oya hanım. Mart ayından sonra okuluna da gidemeyen çocuğa öğretmenleri anlayış gösteriyor, 8. sınıfa geçiyordu.
Oya
hanımı İstanbul’da zor günler bekliyordu. Halden anlamaz ev sahibine mi
dert anlatsın, sorunlarını nasıl çözsün bilemez. Sosyal yardım için
gittiği Eyüp kaymakamlığındaki görevli kendisine, “Kardeşim burası ağlama duvarı değil” diyor. Yardım isteğiyle aradığı İHH’daki görevli “Kocan FETÖ’cüyken bu anı düşünseydi”
deyip telefonu yüzüne kapatıyor, başvurduğu ne Aile Bakanlığı’ndan ne
de sosyal dayanışma vakfından yüzde 80 hastalık puanına rağmen bir
destek görebiliyordu. O, artık hem bir kadın, hem bir anne, hem bir
baba, hem bir eş, hem bir babaydı ve bu ağırlığın altında eziliyordu.
Hastalık
haberini cezaevinde alan babanın halini anlatmak ise çok zor.
Çaresizlik içinde kıvranan baba haberi aldıktan bugüne kadar 21 kilo kaybediyor ve stresten şeker hastalığı başlıyordu.
Görüş günlerinde çocuğu üzülmesin diye o da saçlarını kazıtıyordu. Mart
ayından itibaren defalarca mahkemeye dilekçeler gönderiyor, “Beni tutuksuz yargılayın, yıllarca hizmet verdiğim ülkemden kaçacak değilim, ama eşim ve çocuklarımın bana çok ihtiyacı var”
diyor. Ama dilekçeler hep cevapsız kalıyordu. 1 yıllık tutukluğunun
sonunda ilk duruşmasına ancak geçtiğimiz cuma günü çıkıyor, ailelerin
adliyeye bile alınmadığı duruşma sonucu ikinci duruşma ocak ayına
veriliyordu.
Mart ayından itibaren 4 ay kemoterapi görüyor Muhammet Eray.
Zonguldak’tan İstanbul’a taşınmak zorunda kalan aile için ikinci adres
Okmeydanı hastanesi onkoloji bölümü oluyordu. Oldukça yoğun bir tedavi
süreci sonrası ağustosta durumu tekrar kötüleşiyor, gittiği doktorlar bu
sefer daha yoğun yüksek doz kortizon tedavisine alıyorlar ama sonuçta
dün ‘tedaviye cevapsız’ diyorlardı, ilik nakli konusunda da çok umutlu konuşmuyorlardı.
Beni öncesinde de tanıyan Oya hanım dün aradı “Oğlum gidiyor, bir çare Ömer bey, ellerimin arasından gidiyor bu çocuk”
diyordu ağlayarak. Sosyal medyaya attığım mesajlarla bir duyarlılık
oluşturmaya çalıştım acilen, ehli vicdan mutlaka görecekti bu hali. “Aylardır perişan ve tükenmiş bu anneye elbette uzanacak eller vardır” diye düşündüm.
Bir
aile düşünün ki baba cezaevinde, 8 yaşındaki diğer çocuğunu komşulara
emanet eden çırpınan bir anne ve hastalığı ilerleyen bir çocuk…