Tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden mektup gönderen gazeteci Murat Aksoy, “Artık özgürlük istiyorum. Artık adalet istiyorum. Artık aileme kavuşmak istiyorum” diye yazdı.
Aksoy, 15 Temmuz sonrası medyayı hedef alan soruşturmalar kapsamında 3 Eylül 2016’da tutuklanmıştı. Aksoy’un 31 Mart’ta tahliye edilmesine karar verilmiş ancak savcılığın kendisinin de içinde bulunduğu yedi kişi hakkında yeni soruşturma başlatması üzerine cezaevinden çıkamamıştı. İki kez ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılanan tutuklu gazeteci, 24 Ekim’de hakim karşısına çıkacak.
Aksoy, mektubunda şöyle dedi:
“Sonuçta şunu biliyorum: Gezi Süreci öncesinden itibaren siyasi iktidara yönelik eleştirel yazılar yazmam ve bunu sürdürmem nedeniyle tutuklandım. Sadece yazılarım değil TV konuşmalarımla da bunu sürdürdüm. Ama ben sadece siyasi iktidarı değil önemli ve değerli bulduğum diğer siyasi aktörleri de eleştirdim. CHP’yi ve lideri Sayın Kılıçdaroğlu’nu da, HDP ve Eşbaşkanı sayın Selahattin Demirtaş’ı da.Ben gazeteciyim. Solcuyum. Özgürlükçüyüm. Aleviyim. Ben Türkiye’nin farklılıklarıyla eşit vatandaşların kamusal alanda eşit yaşanmasını istiyorum. Kendim için istiyorum, çocuklarım için istiyorum.Ne terör propagandası yaptım, ne terör örgütü üyesi oldum ne de darbeye karıştım ne de şiddet ve cebir kullandım.Yazı yazdım, yorum yaptım. Bunlara hiç bir dava açılmadı.
Ben gazeteciyim.
Ve saymayı unuttum kaç gündür tutukluyum ama 400’ü bulduğumu Cumhuriyet’ten Murat Sabuncu, Akın Atalay’ın gününe 62 eklediğimde buluyorum.
Ve…
Artık özgürlük istiyorum.
Artık adalet istiyorum.
Artık aileme kavuşmak istiyorum.”
Evrensel gazetesinde yayınlanan Aksoy’un mektubunun tamamı şöyle:
NASIL GEÇTİ HABERSİZ O GÜZELİM YILLARIM….
Artık 2. Yılında olduğuma göre “ ve yıllarım” da ekleyebilirim değil mi?
İnsan cezaevine girdikten bir süre sonra günleri saymayı bırakıyor. Yeniden saymaya başlıyorsa bu artan/ileri değil azalan/geriye bir sayımdır. 10,20,30 gündür tutukluyumdan, duruşma, tahliyeye 30,20,10 gün vara döner.
Yok bir belirsizlik varsa ileriye sayma günlerin yerini önce haftalara sonra aylara ve nihayet yıllara bırakmasıyla olur sanki.Sahi benim kaçıncı günüm Silivri’de? Cevabı her sabah Cumhuriyet gazetesinde tutuklu olanların gününe 62 gün daha ekliyorum. Yani halen tutuklu Akın Atalay ve Murat Sabuncu’dan 62 gün daha kıdemliyim Silivri’de. Ve tam 400. günü geride bırakıyorsam bugünlerde. 400 gündür ailemden, eşimden, kızımdan, oğlumdan, sevdiklerimden ve özgürlüğümden mahrumum.İlk günden bu yana yani 400 günde de aynı soruyu soruyorum kendime : Neden? Neden hala tutukluyum?
30 Ağustos 2016’da göz altına alındım ve 2 Eylül 2016’da “örgüt üyesi olmamakla birlikte, propagandasını yapmakla” (TCK 220/7) suçlanıp tutuklandım.
5.5 ay sonra hazırlanan iddianamede “örgüt üyeliğine” (TCK 314/2) terfi ettirildim. Ama delillerde bir değişiklik yoktu. Üyelik için deliller, 2014,2015 ve 2016 yıllarında yazdığım yaklaşık 150’ye yakın yorum/köşe yazısından seçilen 6 yazı, bu yazılardan bölümleri paylaştığım tweetler ve ne söylemediğimin yazılmadığı iki TV konuşması.
Örgüt üyeliği suçlamasıyla yargılandığım bu davadan 7 ayda hakim karşısına çıktım. Savunmamı yaptım.104 sayfalık savunmamda iddianamede delil olarak yer alan yazı ve konuşmaların düşünsel olarak birbirinden farklı yayın organlarında yayınlanan görüş ve düşünceler olduğunu ve sadece bunlara değil o tarihe kadar yazdığım 1000’den fazla yorum ve köşe yazısına, 300’den fazla TV Programında söylediklerime ve binlerceyi bulan tweetlerimin hiçbirine dava açılmadığını ifade ettim.
Bu yazı ve TV yorumlarının ortak özellikleri siyasi iktidara eleştirel bakışı içermiş olmasıdır. Bu tür yazıları sadece 2014-2015 ve 2016’da değil, 2011,2012 ve 2013’te köşe yazdığım Yeni Şafak’ta da yazdığımı, konuk olduğum Ülke TV’de, TGRT Haber, CNN Türk, NTV, IMCTV,TV Net’de de ifade ettiğimi örnekleriyle sundum.
Yani, fikir ve görüşlerimin yazdığım kurum ve kanala göre değişmediğini delillerle ortaya koydum. Siyaset yazan, özgürlükçü ve sol pozisyonda biri olarak sadece siyasi iktidarı değil diğer siyasi aktörleri (CHP, HDP’yi) de eleştirdim.31 Mart 2017’de Mahkeme Savcısı benim de aralarında olduğum 13 gazetecinin “suç vasfının değişebileceği” gerekçesiyle tahliyemizi istedi.
Beni 2 Eylül 2016’da Sulh Mahkemesi Hakimi olarak tutuklayan Hakim bu kez heyetiyle Savcının tahliye İstemi’ne uydu ve tahliye kararını verdi.Ancak, Savcının “suç vasfı değişebilir” gerekçesi aynı akşam gerçek olmuştu. Tahliye olmamla birlikte ilerleyen saatlerde bir el devreye girmiş ve hakkımda bu kez anayasal düzeni şiddet ve cebir kullanarak değiştirmek, hükümeti ve meclisi ortadan kaldırmakla gibi iki ağırlaştırılmış müebbetle göz altına alınmıştım. Tam 1 Nisan şakası gibi. Saatler 03.25’I gösteriyordu.
Suçum 3. Kez değişmiş ve bu kez iki defa ağırlaştırılmış müebbete dönüşmüştü. Oysa 7 aydır tutukluydum. Tüm dijital alet-edavatımız devletteydi. Neden bu soruşturma için 7 ay beklediler?
Sorular,sorular …
Her biri boşluğa sorulan, cevapsız sorular…
Elbette bu soruların boşluğa sorulmuş sorular olduğunun farkındayım ama bu soruları sormak da insan olmanın bir işareti.İnsan olan insan kuşkusuz merak ediyor tutuklu olduğu 7 ay içinde hangi eylemiyle “şiddet ve cebir” kullanarak iki kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılandığını.Uzatmayalım, iki ay sonra iddianamede çıktı. Meğer ben neler yapmışım neler.
Mesela, Polis Akademisi’nde, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesinde, Kültür Bakanlığı’nda danışmanlık görevlerini sürdürdüğü dönemde ; ben Yeni Şafak Gazetesi Yorum sayfası editörü olarak kendisiyle 2008-2011 döneminde 36 kez irtibat kurmuşum. Yazı istemişim, haber içim yorum almışım. Sonra Evrensel Gazetesi yazarı ve Abant Platformu toplantısına davet edilen Fehim Işık’la irtibatlıymışım. Sadece o değil, bir de Osman Cengiz Çandar’la, sizin bildiğiniz adıyla Cengiz Çandar’la irtibatlıymışım. Bitmedi yazılarımı yolladığım ve yazar editörlerinde Bylock varmış, ben de onlarla irtibatlıymışım. Ha bir de Bülent Arınç’la söyleşi yapmak için görüşmek durumunda kaldığım Tarık Ümit Genç var. Onunla da irtibatlıymışım.
Üşenmedim dosya eklerinde HTS kayıtlarına baktım. 10 yıl içinde 5.270 kişi ile 48.000 adet irtibatım olmuş iddianameye bunlardan sadece 13’ü girmiş. Üstelik savunmamda da bu irtibatların gazetecilik kapsamında olduğunu, attığım maille, yaptığım söyleşi ile vs. İspat ettim.
Bir de yurt dışına gitmişim tabi. Tüm bu yurt dışı gidiş-gelişleri bakanların (Egemen Bağış,Bekir Bozdağ) daveti, parti (CHP) daveti ve Kıbrıs Cumhurbaşkanlığından yapılan davetler. Her gezide yazı yazmışım, söyleşi yapmışım, haber yapmışım. Yani hepsi gazetecilik kapsamında olan toplam 6 ülkeye 14 seyahat.
Bir de Çağlayan Adliyesinde telefonum 14-22 Aralık 2014 arası sinyal vermiş. Oysa aynı yerde telefonum 15 Kasım 2014 ve 6 Temmuz 2015 arasında hafta içi her gün 1 veya 2 kez sinyal vermiştir. Çünkü Adliye durağı bu okul güzergahındaki zorunlu durağım.
İşte bütün. Bunları yaparak iki kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyorum.Ve naif biçimde hala adalet bekliyorum ve bir gün geleceğine inanıyorum.Sonuçta şunu biliyorum: Gezi Süreci öncesinden itibaren siyasi iktidara yönelik eleştirel yazılar yazmam ve bunu sürdürmem nedeniyle tutuklandım. Sadece yazılarım değil TV konuşmalarımla da bunu sürdürdüm. Ama ben sadece siyasi iktidarı değil önemli ve değerli bulduğum diğer siyasi aktörleri de eleştirdim. CHP’yi ve lideri Sayın Kılıçdaroğlu’nu da, HDP ve Eşbaşkanı sayın Selahattin Demirtaş’ı da.
Ben gazeteciyim. Solcuyum. Özgürlükçüyüm. Aleviyim. Ben Türkiye’nin farklılıklarıyla eşit vatandaşların kamusal alanda eşit yaşanmasını istiyorum. Kendim için istiyorum, çocuklarım için istiyorum.
Ne terör propagandası yaptım, ne terör örgütü üyesi oldum ne de darbeye karıştım ne de şiddet ve cebir kullandım.Yazı yazdım, yorum yaptım. Bunlara hiç bir dava açılmadı.Ben gazeteciyim.
Ve saymayı unuttum kaç gündür tutukluyum ama 400’ü bulduğumu Cumhuriyet’ten Murat Sabuncu, Akın Atalay’ın gününe 62 eklediğimde buluyorum.
Ve…
Artık özgürlük istiyorum.
Artık adalet istiyorum.
Artık aileme kavuşmak istiyorum.
Murat Aksoy