“Çocuklar ölmesin” dediği için bir insanın mahkum edilmesi hepimiz için büyük bir imtihandır. Ayşe öğretmen, katıldığı bir TV programında vatandaş olarak barışa yönelik hasretini dile getirmişti ve sonunda dönemin konsepti gereği şeytanlaştırıldı,hakkında dava açıldı, mahkum edildi ve geçtiğimiz günlerde bu karar onandı.
Ayşe öğretmen’in onanan mahkumiyet kararının uygulanmaması gerekir, çünkü bu karar toplumsal vicdanın kabul edebileceği bir karar değildir. Ayşe öğretmen sözlerinin arkasında durdu, çünkü mahkeme nasıl karar vermişse versin, bu sözler iyi niyetli sözlerdi. Bu kararın yanlışlığını anlatmak, hamile annenin cezaevine girmesinin önlenmesi için gayret sarf etmek, artık bu ülkenin vicdanlı insanlarının bir onur ve namus görevidir. Bu karara sessiz kalınan bir toplumda olmamız hepimiz için bir zuldür. Eğer bu karar uygulanır ve Ayşe öğretmenin bebeği cezaevinde dünyaya gözlerini açarsa iki defa mahkum edilmişiz demektir. Zira “çocuklar ölmesin” diyen bir kişi toplumun yeterli tepkiyi göstermemesinden dolayı bebeğini cezaevi şartları içinde dünyaya getirecektir.
Ayşe öğretmen’in cezaevinde geçirdiği her gün çatışmalarda ölen insanların vebalinin bizim sırtımızda olduğu anlamına gelecektir. Zira samimi bir barış çağrısına yeterli desteği vermeyen bir toplum kendi halini değiştirmediği için içinde bulundukları hali değiştirememiş olacaktır.
Barıştan uzaklaşma politikalarına getirilen eleştirilerin cezalandırılması bitmedi, şimdi de barış imzacılarına dava açılıyor. Bu ülke şimdi de binlerce bilim adamının yargılanmasını izleyecek ama çatışmalarda maalesef yine insanlar ölecek. Ayşe öğretmen ve barış imzacılarının cezalandırıldığı bir ortamda yine çocuklar ölecek ve anneler ağlayacaksa bu cezaların anlamı nedir?
Peki ne yapacağız? Bu haksızlığa karşı diğer mazlumlar ne yapabilir? Birbirimizin derdine sahip çıkmadıkça varabileceğimiz bir yer yoktur. Bugün KHK’lılar büyük hukuksuzluklarla karşı karşıyadır ve en mağdur kitle durumundadır. KHK lılar zulüm ve mazlum nedir, çok iyi öğrenmiş durumdadır. KHK’lılar Ayşe öğretmenin sorununa sahip çıkmadıkça bu ülkede değişebilecek bir şey yoktur. Ayşe öğretmen’in cezalandırılmasına sessiz kalanların belki kimisi şimdi başka haksızlıklarla beli bükülen insanlardır. Belki dün birşeyleri anlamak için erkendi ama bugün her farklı kesimin çeşitli keyfi ve cebri gerekçelerle cezalandırılması karşısında haksızlığa karşı ortak bir duruş sergilememesi büyük bir eksiklik ve gecikme olacaktır.
Çözüm sürecinin bitişinden beri değişen bir şey yok, hiçbir sorun çözülmedi. Son bir haftada 14 asker hayatını kaybetti, bu haberler medyada çok fazla duyulmadı bile. Anadolu’nun farklı çok ilinde göz yaşartan cenaze törenleri yapılıyor. Genellikle orta, düşük sosyo ekonomik seviyeden insanların perişan hallerini izliyoruz ve kahroluyoruz. Bu ülkede “çocuklar ölmesin, analar ağlamasın” sözünün “teröre destek” olarak algılanmasının nasıl büyük bir itham ve vebal olduğunu anlıyoruz. Bu ülkenin tüm insanları eğer gözü yaşlı asker ana babaları karşısında gözyaşlarını tutamıyorsa, barış söylemlerini cezalandırmanın aslında toplumsal birliğe yönelik büyük bir hata olduğu ortaya çıkacaktır.
Biten bir çatışma yok ama Kürt meselesinin çözümsüzlüğü yüzünden bu sefer dışarıdaki Kürtlerin yaptıklarından dolayı yine önemli gündemler oluştu. Sınırda askeri tatbikat yapılıyor ve T. C cumhurbaşkanı bölge ülkeleriyle sonunda ortak askeri harekat olasılığının da olduğu görüşmeler gerçekleştiriyor. Bu yönelişler başarılı da olsa başarısız da olsa sonunda yine çatışma, gözyaşı, kan ve ölüm görünüyor. Peki sonunda nereye vardık, veya varacağız? Bir kısır döngü içinde insanlarımızı ya çatışmalarda kaybedeceğiz , ya da bu hali eleştirenleri cezaevlerine atacağız. Bu kadar uğraştan sonra sorunlarımızı da çözemeyeceksek yaptığımızın ne anlamı olacaktır?
Aklıselim ile tekrar başımızı ellerimizin arasına alarak düşünmemiz lazımdır. Ya bu kısır döngüden aklımız ve vicdanımızla çıkacağız ya da kötülüklerin, utançların, mahcubiyetlerin içinde boğulacağız.