Çağlayan dergisinin Kasım, 2017 sayısı neşredildi. Başyazıda M. Fethullah Gülen Hocaefendi şöyle diyor: “İnsan kendini yakın takibe alamaz ve nefsini, iyiliklere açık, kötülüklere de meyyal yanlarıyla doğru okuyamazsa, sürçmelerden sıyrılamayacağı gibi, hayatını istikamet içinde sürdürmesi de çok zor hatta imkânsızdır. (…)
Bilmez bunlar kalb safvetini, ruh nezâhetini; şeklî, surî Müslüman görünümüyle aldatır ve sürüklerler arkalarından şuursuz kalabalıkları… Hep birer hak eri ve diriliş kahramanı olduklarından dem vurur dururlar ama ne hak ve hakikatle bir münasebetleri vardır, ne de diriliş adına bir gayretleri… Çirkeftir duyguları ve düşünceleri; bilmezler kalbî-ruhî nezafet ve tahareti… İç ve dış bütünlüğünün esas olduğunu… Nefis ve hevâ güdümünden sıyrılarak Allah’a hâlis kul olmayı. Vicdan mekanizması itibariyle düşe-kalkadır azim ve iradeleri… Taklit eksenli ve yapmacık kulluklarıyla aldatıcıdır her halleri. Abdest alır gibi görünür, namaz kılacakmış gibi ön safa yürürler ama her şeyleriyle göz boyamacadır tavırları… Kandırmacadır Hak karşısında kıyamları, kuudları… Bilmezler Allah tarafından görülüyor olmayı… Zihin ve ruh kirliliğiyle kirletirler miraç güzergâhında bulunmayı… Arındıramamışlardır görünme ve bilinme levsiyatından iç dünyalarını…”
Bilim dalında Numan Erciyes, “Fiziki Âlemin Yapı Taşları ve Son Element” yazısında Mendeleyev’in Peryotlar Cetveli üzerinde duruyor. Onun “Peryodik Tabloda boş bıraktığım yerler, mutlaka dolacak, bu elementler gelecekte bulunacaktır.” dediğini naklederek, “Belki de günümüzde teknolojisiyle gözlemlenemeyen fakat varlığı ilmî olarak ispat edilen yeni elementlerin gelecekte stratejik fonksiyonları olduğu keşfedilecektir. Bu gün için gidemediğimiz yıldız veya gezegenlerin birinde varlıklarının tesbit edilmesi de muhtemeldir.” diyor.
Biyografi dalında, Prof. Dr. Enis Cebeci, “Anadolu’nun İbn-i Sina’sı Aydınlı Hacı Paşa” yazısıyla 1339’da doğduğu tahmin edilen Aydınlı Hacı Paşanın hayatı ve tıp üzerine yazdığı eserlerinden bahsediyor.
Bu sayıda da M. Fethullah Gülen Hocaefendinin “Hep O Olsun Virdim” Münâcâtı ile, “Bir Hâle Örgüledin” Naatı var.
Sağlık dalında Hikmet Arar, “Hassas Asit Ayarı” yazısıyla, kanımızdaki harikulade vücut sistemimizin, kanımızdaki asitlik değerini belirli seviyede tutacak şekilde programlandığını anlatıyor.
Araştırma dalında Adam Penale “Eğitim Ve Ticaretin Kayıp Merkezi Timbuktu” başlıklı yazısında bir zamanlar Timbuklu’nun; büyük bir devlet ve medeniyet olan Mali’nin dinamik bir İslam Merkezi olduğunu anlatıyor.
Araştırma dalında Fatih Bera Arslan’ın “Hayat Bir Fonksiyondur” başlıklı yazısı bulunmaktadır.
M. Fethullah Gülen Hücaefendi “Kalbin Zümrüt Tepeleri” istidrak olarak yazdığı “Kendi Derinliğiyle Latîfe-i Rabbâniye” başlıklı yazıda, bizi engin ve derin bir âleme hem de rengin ve zengin ifadelerle seyahat ettiriyor: “Lâtîfe-i Rabbaniye; nazargâh-ı İlahî olmasının yanında, insânî ufka ulaşmanın da peyki burağı ve vesile-i nuraniyesidir. Onun dilinden anlayanların ufkunda seyahat bir iştiyak-ı likâullah yolculuğudur. Konunun bizim dar ufkumuzu aştığı muhakkak; ve var ki, böyle bir aşkınlık mutlak suskunluğu gerektirmez. (…) Lâtîfe-i Rabbaniye veya âyine-i Samedâniye de denilen, beşere Hak mevhibesi bu sistem; akıl, irade, his ve şuur buudlarıyla insanın özü sayılan vicdan mekanizmasının takdirler üstü en değerli bir unsurudur. Daha önce de ‘seyyid-i kelâmi’l-beşer’ ile dillendirildiği üzere, KALB, büyük ölçüde insanın maddî anatomisinin salah selâmet ve sıhhati bu müstesna lâtîfeyle irtibatlı olduğu gibi, insanın bâtınî ve ledünnî derinlikleri de yine o rükni âzamın, dünya ve mâfîhâdan âzâde… Tevhid-i Ulûhiyet ve Tevhid-i Rubûbiyet mülâhazasında bir dil ve tercüman… Ritimleriyle bu iki daire-i kudsiyeyi işaretleyip duran bir mızrab-ı nurânî olmasıyla alakadardır. O, gaye-i hayal ufkuna iştiyak içinde kasılıp kıvranan bir heyecan ve heyman unsuru… Ebediyet ve Ebedî Zât iştiyakıyla cayır cayır yanıp püryan olan bir fenâfillâh dili… Tevazu ve mahviyetle buudlar ötesi seyahatlere talip, yorgunluk bilmez bir küheylan… Her zaman sonsuzluk rüya ve hülyalarıyla oturup kalkan ve ‘hel min mezîd?!.’ deyip gözünü ötelere, ötelerin ötesine dikmiş bir vuslat ve şeb-i arûs sevdalısı… Marifet, muhabbet, aşk ve iştiyâk-ı likâullah delisi… Beden dünyasındaki maddî-manevî hükümranlığına rağmen, sevdalandığı kapının boynu tasmalı, kulağı küpeli azat kabul etmez bir bendesidir ve sürekli tiktaklarıyla sinesinde bulunduğu emanetçiye bunları ve daha neleri ve neleri hatırlatan mübarek bir mekanizma, aldatmayan bir ihtarcıdır.”
Bilim dalında Prof. Dr. Atıf Yorulmaz, “Evrim için Yanlış Malzeme: DİŞLER” yazısıyla evrimcilerin yanlışlarını ve çelişkilerini ortaya koymuş.
Deneme dalında da Prof. Dr. Şerif Ali Tekelan’ın “Önce İnsan Olmak” yazısı, Ali Yıldız’ın “Sırası Yok Bu İşin” yazısı var…
Araştırma dalında, Harun Gülaçar, “Fethullah Gülen’de ‘Fıtrat-ı Sânî’ Düşüncesi” yazısını yazmış.
Tıp dalında Ayşenur Demir, “Beyin Omurilik Sıvısı” başlıklı yazısıyla, bir ibret konusunu dile getirmiş.
Şiir dalında Cihangir Asyalı “Hicret ve Ağaç” şiiriyle süreci değerlendiriyor.
Hikaye dalında Nazım Abasıyanık “Bizi Kâbustan Kurtaran” başlıklı yazısıyla, ölümü bizim için kâbus olmaktan çıkaran imana vurgu yapıyor…
İşte yine dolu dolu yazılarla Çağlayan dergisi neşredildi… Çağlayanı mütalaa ederek, tanıtarak bizler de bize düşeni yerine getirmeliyiz. Hizmet Hareketinin en zor şartlarda bile dimdik ayakta olduğunu görmeli ve göstermeliyiz…