SUAT ÖZÇELİK-RÖPORTAJ:TR724.COM
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in “Hukuk siyasetin köpeğidir” sözleri konuşulurken, binlerce hâkim ve savcı ya mesleğini kaybetmiş bir şekilde hapiste tutuklu bulunuyor ya da yurt dışında sürgünde. Ramazan Faruk Güzel de verdiği karardan dolayı mesleğini kaybetmiş ve yurt dışına çıkmak zorunda kalmış hakimlerden sadece biri.
13 Nisan 2015 tarihinde beraat eden Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink’in kararını veren hâkim Güzel, Türkiye’de adaletin ayaklar altında gezdiğini ve yüzlerce meslektaşının sırf mesleğinin gereklerini yerine getirdiği için şu an hücrelerde tutulduğunu dile getiriyor. Meslekte olduğu dönemlerde kendisine yöneltilen tehditlerden bahseden Güzel, Cumhurbaşkanı’nın oğlu Bilal Erdoğan’ın yakın arkadaşı bir Sulh Ceza Hâkimi tarafından tehdit edildiğini anlattı.Hâkim Güzel’e göre, HSYK, kendisinin ihracında izlediği yolla birçok önemli dava hakkında verilmiş olan kararların bozulmasını ve tekrar değerlendirilmesini amaçlıyor. Hatta HSYK’nın o dönemde bu yolla 2 bin hâkim savcıyı meslekten atarak verdikleri kararların da bozulmasını sağlamayı amaçladığını da dile getiriyor.
Hâkim Güzel daha 2010’lı yıllardan itibaren adalette fişlemelerin başlandığını yaşadığı hadiselerle dile getiriyor. Güzel, fişleme kriterlerinin için de, işinde çalışkan ve başarılı olmak şık giyinmek, güzel ahlaklı olmak, içki sigara kullanmamak gibi özelliklerin olduğunu söyleyerek “Bu özelliklerdeki hakimler ihraç edilince meydan kimlere kaldı anlamışsınızdır”diyor.
Güzel, kendisinin meslekten atılmasının temel saiki olan Hollandalı gazeteci Geerdink davası hakkında da, Türk hükümetinin kendisini verdiği karardan dolayı meslekten atmış olmasına rağmen bu kararı Avrupa Parlamentosu’na karşı “Özgür basından yanayız, işte adaletimizin verdiği karar” diye kullandığını söylüyor.
Hakimlikten atılma süreciniz nasıl gerçekleşti?
11 Eylül 2015 tarihinde bir anda meslekten atıldım, terör örgütünün ölüm listesinde olduğumdan dolayı 2 gün içerisinde ailemle birlikte Diyarbakır’ı terk edip memleketime, ailemin yanına gitmiştim. Diyarbakır Adliyesi içinde Başsavcılığın açmış olduğu bir mesajlaşma grubumuz vardı. Bu mesajlaşma grubundan meslekten atılmadan önce de tehdit edilmiştim. Hakkında beraat kararı vermiş olduğum Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink ile ilgili bir Sulh Ceza hâkimi, “Bu gazeteciye beraat verenler hakkında gereğinin yapılacağını” ima eden bir bir mesaj atmıştı. Gece yarısı gelen bu mesajı eşime göstermiş ve: “Topun ağzındayız. Hazır ol. Her an her şey olabilir” demiştim. Dikkate almıştım bu tehdidi. Çünkü bu Sulh Ceza Hâkimi, Erdoğan’ın oğlu Bilal’in okul arkadaşı ve aile dostu. Dikkate alınmayacak gibi değil yani.
Peki neden apar topar, hemen bir kopya iddiasıyla sizin meslek hayatınıza nasıl son verdiler?
Evet, bir hâkim olarak hukuk tarihinde rastlanmamış akıl almaz bir uygulamaya maruz kaldım. HSYK’daki sekreteryanın bile haberi olmadan 1 gün içerisinde daire başkanı Metin Yandırmaz’ın tek imzasıyla ve Cuma günü mesainin bitmesine yarım saat kala gizlice fakslanan bir kararla meslek hayatıma son verildi. Katillere, tecavüzlere tanınan savunma hakkını yüzde biri bile tanınmadan; direkt yargısız infaz! Hatta daha önceden de bu sınavla ilgili İdare Mahkemesine dava açıp bu sınavla ilgili şaibeler varsa araştırılmasını istemiş ve bu konuda Danıştayca kesinleşmiş bir karar olmasına rağmen bir de…
Mesleğini icra etmekte olan bir yargıca bir anda, “Bizce sen kopya çekip de hâkim olmuşsun” deyip, hiç kazanmamış, hiç hâkim olmamış hale getirilmesi, hem de bu yargıç için özel/ tek kişilik böyle bir karar alınması; hukuk tarihimizde emsaline rastlamak mümkün değil.
-Peki niye böyle bir karar verildi? Mesela başka bir gerekçe olabilir miydi?
– Bu öyle stratejik bir hamle ki, daha önce vermiş olduğum kararlar da “Yok hükmünde” sayılabilecekti. Yani, Geerdink davası, faili meçhul bir şekilde katledilen eski Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi ve Baro yönetiminin yargılandığı ilk duruşmanın başkanlığını yaparken (http://www.ankarabarosu.org.tr/HaberTop10Img/diyarbakir.pdf ) ve vermiş olduğum beraat kararları ve de benzeri diğer kararlarım yok sayılmasının önü açılmış oldu. Aslında benim gibi böyle 4 bin hâkim de sınavları iptal edilerek atılacaktı. Sonradan öğrendiğime göre, herkesin mesleğe kabulünü kaldırarak, vermiş oldukları kararlar da istendiğinde, gereğinde yok hükmünde sayılabilecekti.
Nitekim 2014 HSYK seçimlerinden hemen sonra AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop, basına yaptığı bir açıklamada; kendilerine yakın Yargıda Birlik Platformu’na oy vermeyen, bağımsız adaylara oy vermiş olan bütün yargı mensuplarını tek tek tespit edip atacaklarını duyurmuştu zaten.
– İşin tuhaf tarafı, aynı dosyadan ben de yargılanıyorum sanırım, çünkü son ikamet adresime bu iddia ile baskınlar düzenlemişler, oradan öğrendim. Yani, düşünebiliyor musunuz; darbeden en az 10 ay önce Diyarbakır’daki görevimden ihraç olmuşum, bir daha dönmemek üzere yurtdışına çıkmışım, ama beni de darbeye teşebbüsten soruşturuyorlar ve hatta sanırım hakkımda dava açıyorlar. Sanırım diyorum çünkü avukatımı da göz altına almaya çalıştılar. Yurtdışına çıkmadan önce bir avukat tutmuştum, HSYK’ya gerekli itirazları yapması ve hukuki süreci takip etmesi için. Darbe vs. olayları patlak verince, işlemlerimi takip etmesinin bedelini avukatıma da ağır ödettiler. Bürosunu vs. bırakıp o da yurtdışına çıkmak zorunda kalmış. Başka da avukat tutamadım zaten. Kimsenin de başını yakmak istemedim açıkçası. Bu aşamadan sonra beklentim de yok zaten Türkiye’deki yargılamalardan, hukuktan filan.
Aslında benim bu darbeden dolayı soruşturulmam, yargılanmam bile bu darbe girişiminin ne kadar düzmece ve kurmaca olduğunun bir göstergesidir. Aslında bu gibi soruşturmalar Metin Yandırmaz’ın bir röportajda dile getirdiği itiraf niteliğindeki sözlerini de destekliyor. Açık açık şöyle diyordu Yandırmaz: “Yok canım, bir gecede olmadı bu hakimlerin tespiti. Aylarca süren fişlemeler, dosyalamalar sonrasında çok önceden ortaya çıkmıştı bu listeler.”
Bu fişlemeye zaten bizzat ben de şahit oldum. Bir Ankara ziyaretimde HSYK’da bana da açık açık isimler sormuşlardı, haklarında bir beyanda bulunup bulunmayacağımı söylemişlerdi. Ben de, herhangi bir meslektaşım için de söylecek bir şeyim olmadığını vurgulamıştım. Diyarbakır’a gidince de bir başsavcı vekili odasına çay içmeye çağırmış, sonra da çekmecesinden uzun bir isim listesi çıkarmış ve bu listedeki bazı hâkim savcılar için fişlemede fikrimi sormuştu. Ben de benzer ifadeleri kullanmış, bütün meslektaşlarımın vazifelerine devam ettiklerini, haklarında diyecek bir şeyim olmadığını kibarca ifade etmiş ve odayı terk etmiştim. Benden fişleme bilgileri isteyen o şahıs şimdi Batıdaki büyük bir ilin Başsavcısı.
Fişlemelerdeki kriter neydi?
Şaka gibiler ama değil. İşinde çalışkan ve başarılı olmak, düzgün ve şık giyinmek, sosyal birisi olmak ve insanlarla münasebeti iyi olmak, diğer meslektaşlarına karşı yardımsever olmak, zararlı alışkanlıkları olmamak, esnaftan, çevreden ikram kabul etmemek, üstten gelecek emir ve direktiflere kapalı olmak. İşte bu kriterlerin en az 1-2 ‘si tutan hâkim savcıyı fişlediler ve attılar. Şimdi çoğu hapiste, tek kişilik hücrelerde. Siz böyle insanları içeri atarsanız, piyasada kimlere kalır? Kimlere kaldı, görüyorsunuz.
GEERDİNK KARARINI İKTİDAR AVRUPA’DA KULLANDI
Tam bu noktada sizin ihracınızın bamteli olan davaya gelmek istiyorum: Hollandalı gazeteci Geerdink davasına. İki ülke arasında kısa bir krize de yol açan Geerdink davası nasıl başlamış ve nasıl gelişmişti?
– Sonrasında klasik ‘Paralel’ ve ‘Cemaat’ tartışmalarını da beraberinde getiren Geerdink ile ilgili soruşturma, dosyadan anlaşıldığına göre Başbakanlık Bilgi Merkezi (BİMER)’e gelen bir ihbar mektubu ile start almıştı. İsimsiz bir ihbara dayandırılan Diyarbakır Emniyet’ine yapılan bilgilendirmede, ‘Geerdink isimli yabancı bir kadın gazetecinin olduğu, bu şahsın Twitter’da Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan hakkında bazı nahoş ‘Retweet’ler (RT) yaptığı, bu kadının ajan mı, terörist mi ne olduğunu araştırılarak hakkında gereğinin yapılması’ istenmişti.
Bu işaret fişeğinden sonra Emniyet hemen harekete geçmiş, gazeteci Geerdink’e ait Twitter ve Facebook sayfalarının çıktılarını almış ve Diken gazetesinde yayınlanmış PKK ile ilgili bir röportajının da çıktısını ekleyerek hemen Savcılığa koşmuştu.
O dönemin Diyarbakır Terör Savcılarından Ahmet Hakan Özdemir de gelen bu fotokopiler üzerinden hareketle yıldırım hızıyla bir savcılık hazırlık soruşturması başlatmış ve Sulh Ceza Hâkimi Ali Topaloğlu’ndan alınan bir kararla Hollandalı gazeteci Geerdink’in kapısına dayanılmıştı. Geerdink’in evi alt üst edilirken, kendisi de kısa bir gözaltı yaşamış ama sonrası malum; Hollandalı Bakanın sert çıkışı ile hükümetin bu davaya karşı yaklaşımı da tersyüz olmuştu…
– Ya Geerdink yargılamasında yer almış olan yargı mensuplarının akıbeti ne oldu?
Benim akıbetimi zaten biliyorsunuz. Yargılama esnasında sanık gazetecinin beraatı yönünde mütalaada bulunan duruşma savcısı Şaban Özdemir, ilk tayin döneminde talep ettiği hiçbir yere tayini gerçekleştirilmeyip istemediği bir bölgeye sürgüne gönderilmiş, yaptığı itirazlar reddedilmiş ve en son darbe kumpasından sonra da meslekten ihraç edilmiş ve hapse atılmıştı. Geerdink’in beraatı yönünde çıkan karar üçte iki çoğunlukla çıkmıştı. Bu karar, karar duruşmasında yer alan Hâkim Melih Uçar’ın ‘cezalandırılsın!’ yönündeki muhalefet şerhine rağmen verilmişti. Hâkim Uçar, bu yargılamadan sonra, isteği olan memleketi Ankara’ya hakim eşi ile birlikte tayin edilmiş ve istediği bir yetkilendirme ile de ödüllendirildi.
– “Verdiğim karara değdi” diyebiliyor musunuz?
Herkese şüphesiz ve kararlı bir şekilde dediğimi burada da diyeyim:
Değerdi, sonuna kadar! Çünkü ben 15 yıllık avukatlığım sonrasında hakimliğe geçişteki idealim; elimden geldiğince/ sonuna kadar adaleti sağlamak idi. Eğer bunda en ufak bir ödün vermiş olsaydım, bunların hiçbir anlamı kalmazdı ve bunun utancıyla bir ömür boyu yaşamak zorunda kalırdım. Bir de ilginç bir detay aktarayım. Sonradan öğrendim ki, benim ihraç edildiğim ayın ertesinde Hükümetimiz Avrupa Parlamentosuna, Geerdink Davası kararını örnek dava diye sunmuş. AP’den, Türkiye’de basın özgürlüğüne dair ciddi sıkıntılar olduğu yönünde bir eleştiri gelince, uzun bir rapor şeklinde, bizim ne mücadelelerle vermiş olduğumuz kararı emsal göstererek, “Bakın bizde böyle demokratik, özgürlükçü kararlar veriliyor ama” demişler özetle. Tabii, bu kararı veren hâkim yani ben, yurtdışına kaçarak canını zor kurtardı, beraat mütaalası veren savcı ise içeride, akıbeti ise meçhul!
İHRAÇ EDİLEN HAKİMLERİN HALİNİ HATIRINI SORMAK SUÇ!
– Tutuklu bulunan yargı mensuplarına isnat edilen suçlar tam olarak nedir, deliller neler acaba?
Şu an tutuklu hâkim savcıların iddianamelerinde şunlar var;
“HSYK seçiminde bağımsız adaylara oy vermek, istemek.” Seçilme hakkına sahip olduğuna dair YSK kararı olan bir adaya oy vermek ve istemek suç sayılmış. Bu tüm hâkim savcı iddianamelerinde var, hatta şu zamanlarından en gözde yalanı ‘Bylock’tan bile önce birinci delil sayılmış.
Bylock’u olmayana Kakao, o da yoksa WhatsApp’tan meslektaşları ile görüşme suç sayılmış. Şaka değil bu. Mesela Hâkim A’nın iddianamesinde demiş ki: “İhraç edilen hakim B ile WhatsApp’tan sıklıkla görüştüğü…” B hakimin iddianamesinde de: “İhraç edilen Hakim A ile WhatsApp’tan sıklıkla görüştüğü…”