Hak’tan Halka Hicret ve Zulmün Meyveleri
DOÇ.DR. SALİH YÜCEL
Peygamberimiz
hem kendisine hem de ashabı kiram efendilerimize zulmün doruk noktada olduğu
bir dönemde miraca çıktı, Allah’ın isimlerinin tecellilerinin hakikatini,
cenneti gördü fakat misyonunu tamamlamak üzere halkın arasına döndü. Allah’ın büyük dostu Abdul Kuddüs Gangohi “Vallahi o
makamlara erişseydim bir daha geri dönmezdim” der.
Onun
için Üstad, peygamberimizin miraca çıkışını vilayet ve halka dönüşünü de
risaleti ile irtibatlandırır. O Hak’tan halka hicreti Medine’ye hicret ile
taçlandırdı.
Hicretten
önce Müslümanların sayısı on üç yılda yaklaşık bin civarında idi.
Hicretten
sonra on yıl içinde yüz bini geçti. Yani on yılda
yaklaşık yüz kat arttı.
Halka
doğru hicret hem çok zor fakat mükâfatı da zorluğu ile orantılıdır.
Hicrete
güçleri yettiği halde hicret etmeyip, bulundukları yerde kalanları da Cenab-ı
Hak uyarır ve melekler onlara “..Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret edeydiniz!”
derler…”(Nisa-97)
Ehli
dalalet ve ehli hasedin kirli ittifakları neticesi icra edilen İslam tarihinde
görülmemiş (sahabi dönemi hariç) bir zulüm ile atmış bin insan (700’e yakın
bebek) dine, imana ve Kur’an’a ve ülkeye hizmet ettikleri için zindanlara
atıldı.
On
binlercesi hicret etmek zorunda kaldı.
Zindana
atılanlar bir nevi halktan Hakk’a hicret ettiler. Fakat bu zulüm manevi olarak
büyük rahmete dönüştü. Nasıl mı?
Birincisi,
müesseseleri, malları, mülkleri gasp edildiği için onlar ile Allah arasında bir
engel kalmadı.
İkinci,
sahabe arasında olduğu gibi fiilen Ensar ve Muhacir kardeşliği oluştu.
Üçüncüsü,
her ekecekleri tohum çürümeden başak verecek.
BEDİUZZAMA SELAM DURAN ASKER?’
İşte
size iki örnek.
Üstad
zulüm gördüğü yıllarda bir kışlanın önünden geçerken nizamiyede nöbet tutan bir
askere selam verir.
İbadeti
olmayan bu asker yıllar sonra Avustralya’ya gelir.
Nihayet
bir gün tövbe istiğfar ederek namaza başlar.
Sonrasını
kendisinden dinleyelim. “Ben namaza başlayınca önceleri Üstad her sabah beni
namaza kaldırırdı.”
Evet
zulüm altında birine selam dahi versen Cenab-ı Allah tesirini yaratıyor.
ZULMÜN SOMUT MEYVELERİ!
İkinci
örnek. 12 yaşında iken imam hatip okuluna yeni kaydolmuştum.
O
günlerde Risalei Nurlar’ı okuyanları hapse atıyorlardı. (Bugünkü zalimler
kitapta parmak izi dahi bulananı zindana atıyor). Öğretmenimiz ben dâhil, on
kişiye haftada bir Risale dersi yapıyordu. Ders bitince kapıdan dışarıyı kontrol
eder sonra bizi ikişer ikişer eve gönderirdi.
O baskı
altında yapılan derslere katılanın yüzde yüzü iman ve Kur’an’a hizmet eri oldu.
Zulmün üçüncü meyvesi: Nimetleri şükrü farzdır hele hele iman
nimeti için. Hz. Münim Hizmet erlerine çok şeyler ihsan etmişti. Bu nimetlerin
şükrünü çoğunluk itibarı ile hakkıyla eda etmiyor veya edemiyorduk. Halbuki
Üstad ‘Şükredilmeyen nimetin şükrünün kazası da
farzdır’ der.
Şimdi
ise o nimetin kazasını eda ediyoruz.
Arkadaşlara
bakıyorum, çoğu evradı ezkarını, ibadetini, himmetini ikiye üçe katladı.
Yıllarca
önce bir büyüğümüz Peygamberimizi rüyasında görüyor, Efendimiz ona “İyisiniz
fakat az Kur’an okuyorsunuz” buyurmuş.
Şimdi
okumadığımız Kur’an’ının kazasını yapıyoruz.
Kur’an
ve Sünnette caiz olsaydı bize zulmeden bu ehli dalalet ve ehli hasedin rüesasının
gider ellerini öper ve derdim “Size müteşekkirim. Sizin eşeddi zulmünüz bizi
sahabi gibi Kur’an’a yöneltti. Zulmünüz sayesinde
çoğumuz dünyaya küsmek zorunda kaldık. İman Kur’an hizmeti bunu gerektiriyordu.
Fakat bir türlü yapamıyorduk. Siz zulmettiniz fakat kader adalet etti.”
RÜŞVETİN KOKUSU VE ÖMER BİN ABDULAZİZ!
Rüşvetin
kokusundan kaçınana cennet kokusu
Ömer bin
Abdülaziz halife seçildiği gün huzuruna bir önceki
halifeye, Mısır’dan gönderilen hediyeler gelir. İçinde güzel kokular olan
hediyeler huzura getirilince etraf güzel kokmaya başlar. Ömer bin Abdülaziz hemen kolu ile burnunu
kapatır ve çabucak hediyelerin hazineye devrini ister. Hediyenin kokusundan
dahi istifade etmeyi rüşvet sayar.
Bir
dostum yıllarca önce Şam’da Ömer bin Abdülaziz’in kabrini ziyaret ederken
kabrindeki toprak gül gibi koktuğunu görür.
Kabir
bekçisi bu koku tabiidir, kimse toprağa gül kokusu serpmiyor, demiş.
Hediye
edilen güzel kokunun, kokusunu dahi rüşvet sayanı
Hz. Münim, kabrini cennet kokusu ile kokulandırmış.
80
milyonun malını kendi malları imiş gibi yiyen ehli hased rüesası keşke bundan
ibret alsa.
Vatansız!
Ehli
hasedin delallarından biri muhacir hizmet erlerine hakaret etmiş sonra da
“Vatansız gebersinler, (tabir için affedin)’’ demiş.
Beş vakit namazdan sonra “Mal mülk sahibi Allah’tır”
deriz. Dünyanın her yeri iyi niyetle hicret eden
müminin vatanıdır. Hemen hemen her peygamber, ashabı, hakiki alimler ve Allah
dostları hicret etmiştir. Çünkü hicret Dosta
dogru yolculuktur.
Peygamberimiz
Mekke’den, Medine’ye hicret etti ve bir daha da Mekke’ye yaşamak için
dönmedi. Gazzali’nin tabiri ile asıl
vatan cennettir. Bizim vatanımız ise bu
dünyada gönüllerdir.Her
yerde gönüllere girmek için kapılar vardır. Pak
olan her gönülde yerimiz olmuştur.Zavallı
keşke günde beş defa okuduğu zikirden nasibini
alsaydı. yucelsalih@yahoo.com