Doç.Dr. Salih Yücel
kutsal vazife
MAK Danışmanlığının yaptığı bir ankete göre Türkiye’de son 4-5 yılda
Allah’ı inkar edenlerin oranı %125 artmış. Eskiden %6 civarında idi, şimdi %14.
Halkın %45’i Kur’an’ın Allah kelamı olduğuna inanmıyor. Namaz kılanların oranı
%22’ye düşmüş. Oruç tutanların oranı %45, Peygamberimize (SAV) inanmayanların
oranı %37.
PEKİ NE OLDU DA TÜRKİYE SON 5 YILDA DİNDEN UZAKLAŞTI?
Allah muhafaza buyursun, böyle giderse 15-20 yıl sonra Türkiye bir İslam
ülkesi olmaktan çıkacak… Peki nasıl oldu da Türkiye son üç beş yılda bu kadar
dinden uzaklaştı?
Bunun birinci sebebi; ehl-i dalalet ve ehl-i hasedin terkibi ile güya
İslam adına ortaya çıkan nifakane temsil ve folklorik Müslümanlık!.. Ehl-i
dalalet ve ehl-i hased rüesasının dedikleri ile yaptıkları birbirine yüz seksen
derece zıt. İbn Cevzi’nin kitabında belirttiği yetmiş türlü büyük günahı, hem
de din adına işliyorlar! Halk böyle bir Müslümanlığı (!) görünce dinden
uzaklaşıyor. İmam Gazzali, “İnsanların yarısı Müslümanların dini kötü
temsillerinden dolayı dinden kaçar” diyor.
Türkiye kurulduğundan bu yana hiç bu kadar imansızlık tehlikesi
yaşamamıştı. Öyle ise, asıl vazifemiz bu tahribi iyi bir temsil ile tamir etmek
olacak. Evet, Üstad’ın tabiri ile “Çok büyük kudsi bir vazife” şu an mazlum,
mağdur, mahkûm olan bay ve bayanları bekliyor.
HAYDİ TEKRAR İLK GÜNLER GİBİ; BİR KERE DAHA
İslam ordusunun Yemame’de düşmana karşı dağılması esnasında Ansar’ın
“Kerreten Kerreten Huneyn!” demesi gibi, “Haydi! Tekrar ilk günler gibi, bir
kere daha!” deyip malımızla canımızla, büyüğümüzle küçüğümüzle, Hizmet-i
İmaniyye ve Kur’aniyye yolunda, hem de daha samimi ve ihlaslı bir şekilde,
küheylanlar gibi koşturacak ve bu korkunç tahribatı tamir edeceğiz inşallah.
Belki o güne kavuşanlar şöyle diyecek: “Mallarımız gasp edildi.
Zindanlarda zulüm gördük. Çok zor günler geçirdik. Fakat milletimizin imanını
selamette görünce, yaşadığımız cehennem, cennete döndü, hepsi bu büyük başarıya
değdi…”
HABER ORUCU (!) VE KAZANDIKLARIM
Yıl 2013.
Babamın yerine Diyanet ile Hac vazifesini yerine getirdim. Malum, Arafat’ta öğle ve ikindi namazı
beraber kılındıktan sonra vakfe duası yapılır. Dua için Hizmet erlerinin
çadırına gittim. Diyanet İşleri Başkanı namazdan sonra yaklaşık 45 dakika vakfe
duası yaptı ve arkadaşların kaldığı çadırda belki 300-400 kişi ellerimizi
açarak, Başkanın duasına gözyaşlarımızla, aminlerimizle iştirak ettik. Sonra
Diyanet ile Hacca gidenlerin bir kısmı konuşmaya daldı. Halbuki öyle mübarek
bir gün ve yerde bir saniye dahi boş geçirilmemesi gerekir. Sonra çadırda Ahmet
Kurucan yaklaşık bir buçuk saatlik bir dua yaptı. Pek çok kişi gözyaşı ve
hıçkırıklarla duasına amin dedi. Dua
kısa aralıklarla güneşin batmasına yakın bir vakte kadar devam etti.
HAVUZ’UN YALANLARINA DEĞİL, 3’E KATLAYAN EVRAD-U EZKARA AYIRDIM
Türkiye’ye döndüm. Abdullah Öcalan, paralelciler safsatasını ortaya
attı. Kur’an, “Ey iman edenler! Eğer bir
fasık size bir haber getirirse
onun aslını araştırın. Yoksa
bilmeden bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat:6)
buyurur. Ehl-i hasedin dellalları Öcalan’ın bu ifadesine, Kur’an’daki ayetin
tam tersine can simidi gibi sarıldılar. Din adına ortaya çıkan fakat dün de
bugün de derin devletin dellallığını yapan bir gazete, “Hacda bile paralel vakfe
yaptılar! ”diye yazdı. Arkadaşlar yukarıda anlattığım gibi vakfenin nasıl
yapıldığını bir basın bildirisi ile açıkladılar. Ama o gazete bu bildiriyi
görmek istemedi. O gün bir daha havuz medyasına bakmamaya karar verdim. Beş
altı ay sonra da bütün dünya medyasını
terkedip haber orucu tutmaya başladım. O gün bu gündür yalanları
okumadım, dinlemedim, hatta gözüm değse hemen tevbe ettim. Eskiden haber
okumaya harcadığım zamanımı hayırlı şeylere harcayınca, okuduğum Kur’an ve
evrad-u ezkar neredeyse üçe katlandı. Bir akademisyen olarak, ürettiklerim de
Allah’ın inayeti ile ikiye katlandı…
Üstad yaklaşık otuz yıl hiç bir gazete okumamış, hiç bir radyo
dinlememiş. Kırdan dönerken Barla’daki evin önüne rüzgarın bir gazete parçasını
attığını görmüş ve öğrencisine “Bunu al, başka yere at” demiş. Vaktini
harcayacak şeylere karşı bu kadar hassas hareket etmiş.
Hocaefendi, 28 Şubatçıların Haziran 1999’daki saldırısında, arkadaşlar
haberleri okumak istedikleri vakit “da’’ ma keder, huz ma safa” yani “lehte
olanları okuyun aleyhte olanları okumayın” dedi. Hatta Türkiye Gazetesi 28
Şubatçıların kılıcı ile saldırıyordu ve Hocaefendi “Onların yazdıklarını da
bana okumayın. Bir gün karşılaşırsam din kardeşlerime karşı içimde bir ukde
olmasın” dedi.
YALAN HABERLERE ZAMAN AYIRMAK VEBAL
Düşündüm Üstad niye hiç haber okumamış diye. Çünkü, o zaman da bütün
gazeteler zulmün, yalanın dellallığını yapıyorlardı, aynen bugünküler gibi.
Zaman çok kıymetli bir şey ki; Allah Asr suresinde ona yemin ediyor… Bir
saniyesini bile yalan haberlere harcamak vebaldir (ilgililer hariç).
Fahreddin-i Razi, “Zaman buz gibidir. Nasıl ki buz eriyince bir daha geri
gelmez, boşa harcanan zaman da öyle geri gelmez.” der.
KİTAP OKUTAN ÜLKE 9. YAKAN TÜRKİYE İSE 89.
SIRADA
Avustralya’nın Melbourne şehrindeki, Hume Belediyesi 6 yaşına kadar bin
kitap okuyan bir çocuğa, büyük hediyeler veriyor. Türkiye’de ise içinde Allah’ın ayetleri,
Peygamber Efendimiz’in (SAV) hadisleri olan belki milyonlarca kitap yakıldı/yaktırıldı,
çöplere atıldı ve okuyanlar zindanlara atıldı…Okumayı teşvik eden Avustralya
yaşam standardında dünyada 9.Sırada. Yasaklayan Türkiye ise 89’cu. Yani üçüncü
ligde! Allah “Oku!” diye emretmişken, reisler! “yakın, atın !” diye
emrediyorlar!… yucelsalih@yahoo.com