Toplumların yaşam kültürü, ekonomik ve ticari durumu, sosyal ve demografik yapısı ile ilgili istatistiki bilgiler, zaman zaman tüm ayrıntılarıyla farklı kurum ve kuruluşlar tarafından yayınlanıyor.
Avustralya İstatistik Kurumu ABS, güvenilir ve objektif verilerle bu ince ayrıntıları her beş yılda bir yapılan nüfus sayım sonuçlarıyla açıklar. 1900’lü yılların başından günümüze kadar düzenli bir şekilde yapılan ve geleceğe yönelik alınacak önemli kararlar ve yatırımlar konusunda nasıl bir yol izleneceğini belirleyen ABS’in verileri, adeta ülkenin fotoğrafını çekiyor. Bununla birlikte, çeşitli sosyal kuruluşlar da ülke gerçekleri ile ilgili çarpıcı sonuçları yaptıkları anket ve araştırmaları ile toplumla paylaşıyorlar.
Bu önemli kuruluşlardan biri de Scanlon Vakfı. Vakfın yeni açıkladığı yıllık raporu yine büyük ses getirecek gibi. 2017 Sosyal Uyum Raporu’nda ortaya çıkan sonuçlar, ülkenin çok kültürlülüğe yönelik güçlü desteğini ve göçle ilgili olumlu bakış açısının devam ettiğini gösterdi. Avustralya’nın göçmenlerin ekonomik, sosyal ve kültürel faydalarını benimseyen ve çok kültürlülük üzerine bina edilmiş bir politika izlediği zaten biliniyor. Söz konusu yıllık raporda açıklanan rakamlar da toplumun izlenen politikanın ülke için yararlı yönde olduğunu gösterdi.
Geçtiğimiz aylar da Kültürlerarası Diyalog Vakfı Affinity’nin düzenlediği konferansların birine konuk olan Avustralya İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Dr. Tim Soutphommasane konuşmasında; Toplum çok kültürlülük, göçmenlik ve kültürel çeşitliliği güçlü bir biçimde destekliyor ve bununla ilgili bir çok kanıt var’ diyerek, Scanlon Vakfı’nın önceki yıllarda elde edilen anket sonuçlarını özetlemişti. Ayrıca Dr. Tim, ülke nüfusunun yaklaşık üçte ikisinin, göçmen sayısının yeterli veya halen çok az olduğuna inandığını’ ifade etmişti.
Söz konusu raporun bu yıl yayınlanan sonuçları ‘çok kültürlülüğün ülke için iyi olduğu’ önerisine verilen desteğin yüzde 83-86 arasında devam ettiğini gösterdi. Yani, Avustralyalıların büyük çoğunluğunun, çok kültürlülüğün bu ülke için iyi olduğunu ve daima faydalı olduğunu kabul ettiğini gösteriyor olmasıydı. Ankete katılanların yüzde 63’ü “Dünyanın birçok farklı ülkesinden gelen göçmenlerin, ülkeyi daha güçlü hale getirdiğine” inanıyor. Ancak anketteki bazı rakamlar, o kadar da iç açıcı değil. Mesela, rapora göre son on yıl içinde cilt rengine, etnik kökene veya dine göre ayrımcılık yapanların sayısı 2007’de yüzde 9’dan, 2017’de yüzde 20’ye çıkmış. Rakamların, ayrımcılık yapanların sayısının 10 yılda neredeyse iki kat arttığını göstermesi de ayrıca üzerinde önemli durulması gereken can alıcı noktalardan biri. Daha geçen ay Patriot Blue üyelerinin Melbourne’de, İşçi Partisi Senatörü Sam Dastyari’ye nasıl hakaret ettiklerini televizyonlardan izledik. Neyse ki, Başbakan Malcolm Turnbull kendi partisinden olmasa bile Senatöre sahip çıkarak “Avustralya’da ırksal içerikli kötü muameleye yer yok.” diyerek yapılan davranışı onaylamadı.
Her ne kadar Patriot Blue gibi grupların, Tek Ulus Partisi Lideri Pauline Hanson gibi Müslüman ve göçmen karşıtı politikacıların gösterdikleri hoşgörüsüzlüklere şahit olsakta, toplumun geneli bu tür davranışları hiç mi hiç, kabullenmiyor. İslamiyet ile ilgili konuları Federal Parlamento’ya taşıyan ve Müslümanlarla ilgili agresif açıklamalarıyla bilinen Senatör Pauline Hanson, bunun en bariz örneğini önceki haftasonu yapılan seçimlerde yaşadı.
SEÇMEN, HANSON’I HÜSRANA UĞRATTI
Hanson’ın kendi kalesi sayılan Queensland Eyaletinde seçmenler politikalarını yeniden gözden geçirmesi için Tek Ulus Partisi’ne uyarı gibi mesaj verdi. 29 Kasım’da yapılan eyalet seçimlerine 11 sandalye kazanma umudu ile giren Hanson, adeta hüsrana uğradı. Hanson’ın partisi, kesin olmayan sonuçlara göre sadece 1 sandalye kazandı. Hatta partinin Queensland Eyalet liderinin bile koltuğunu kaybettiği seçim sonuçları ile ilgili Avustralya Etnik Topluluklar Federasyonu (FECCA) Başkanı Mary Patetsos’un açıklaması çok anlamlı. “Queensland seçmenleri Tek Ulus Partisi ve destekçilerinin bölücü, olumsuz ve ırkçı politikalarını reddetti” dedi.İstatistiki sonuçlar, toplumun göçmenlerin ülkeye getirisinin olumlu olduğunu düşündüğünü gösterse de, siyasilerin izlediği politikalar kıta ülkesinin itibarını dünyaya böyle yansıtmıyor.
Özellikle son bir kaç yıldır Pasifik’teki Nauru ve Manus Adası’nda yaşanan insani kriz nedeniyle BM nezdinde insan hakları konusunda büyük eleştirilere maruz kalındı. Avustralya’ya okyanus dalgaları ile boğuşmayı göze alarak, tekne yolculuğu ile gelmeye çalışanları bu isteklerinden vazgeçirmesi ve can kayıplarının yaşanmaması açısından, hali hazırdaki izlenen politakanın sevinilecek yönleri olduğunu söyleyebiliriz. Ancak adalar da kalan mültecilerin, her gün artan yeni bir dramla, krize neden olan durumlarına bir an önce çare bulmakta, iktidarın en önemli gündemi olmalı. z.polat@yepyeni.zamanaustralia.com.au