“Bir insanın ömründen cebren gaspedilen 500 gün asla hafife alınamaz.
Siz benden çok daha iyi farkındasınız, herkes farkında. Bu dava hukukta tarif edilen bir cümrün eseri olarak açılmadı.Bu dava bir intikam hırsının, bir siyasi hıncın eseri. Biz bu hırs ve hıncın saikiyle sanık olarak ifade veriyoruz.
Bu kadar hafif ve ciddiye alınamayacak ithamlarla sıradan bir insanın hayatından 500 gün çalmak bu kadar kolay mı?
Cevap veriyorum; evet, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde bu iş bu kadar kolay.
Benim hayatımla, şerefimle, meslekî onurumla oynamak bu kadar ucuz mu? Evet, burada öyle.
Her çıkan “Ben aslında gazeteye yazı yazmayacaktım, önünden geçerken herhalde yazar gibi göründüm” gibi ifadeler veriyor.
Ben 20 yıldır yazdım. Zaman gazetesinin yazarıyım. Kayyum gelinceye kadar da yazdım.
İnandığım şeyleri yazdım. Ne Erdoğan’a ne Gülen’e angajmanım yoktur. Bununla onur duyuyorum.
Bu tavrım benim evlatlarıma torunlarıma bırakacağım en manidar mirastır çünkü hapisten sağ çıkıp çıkmayacağımı bilmiyorum.
Mağduriyetimiz devletin hangi yarasına merhem oluyor? Benim hapse atılmamla nasıl bir kamu yararı istishar edilmiş oluyor?
Belki malumatınız yok, bize 500 gündür ağır tecrit uygulanıyor. Bize vatan haini muamelesi yapılıyor, bu resmî bir tutum.Şunu yapmamı istiyor; içerde akıl sağlığımı kaybedeyim. Benim kafayı oynatmamı bekleyen devletime dargınım, küskünüm.Benim ve bizlerin üzerinden muhalif gazetecilere gözdağı verilmek istendiğini gayet iyi biliyoruz.En iyi örnek biziz, Zaman gazetesi yazarları sahipsiz. Kimse bize sahip çıkamıyor, öyle bir damga yedik ki F..Ö’cü diye.
Diyorlar ki AİHM bilmem ne kadar tazminat verecekmiş. Ne yapayım ben tazminatı?
Bir hafta öncesine kadar uğruna nota verilecek derecede makbul olan Reza kadar hukukum yokmuş devletin nazarında.Herkes biliyor ve itiraf edemiyor, yargı ağır baskı altında. Bu iktidar hiçbir siyasi yanlışını sahiplenmedi, hepsinin vebalini başkalarına yıktı.Bu hukuksuz davadan doğan mağduriyetlerin sorumluluğu da yine bürokratların üstüne kalacak, hepimiz bunun farkındayız.Bu zorlama dosyanın ömrü bizi buraya tıkan iradenin ikbaline bağlı.Dengeler değiştiği anda biz serbest kalacağız. Çünkü zaten suçlu değiliz. Biz şu anda konu mankeniyiz.Bunu kimse doğru dürüst ifade etmiyor, arkadaşlarıma biraz da bu yüzden öfkeliyim.Bu dosya kimsenin el sürmeyeceği şekilde ortada kalacak, kimse sahiplenmeyecek.Sizden merhamet beklemiyorum. Sadece somut kanunları hayata geçirebilirseniz başka ihsan istemem.Bu davada yargılayanla yargılanan arasında fazla bir mesafe olmadığı kanaatindeyim. Biz baskı altındayız, zannediyorum ki yargı bürokrasisi de farklı bir baskı altında.Sanki bu salonun üstünde büyük ağabeyin tehditkar bakışları geziniyor.Bir gazeteci büyüğümüzün sözleriyle bitirmek istiyorum: “Öyle mahkemeler vardır ki orada sanık mahallinde oturmak yargıç sırasında oturmaktan daha evladır.”
TÜRKÖNE: BİZ HANGİSİNDEN YARGILANIYORUZ?
Duruşmada Ahmet Turan Alkan’dan sonra Mümtaz’er Türköne söz aldı. Türköne iddianame ile tensip zaptı arasında farklılıklar olduğunu söyleyince mahkeme başkanı savunmasını iddianameye göre yapmasını söyledi.
Türköne ise şunları kaydetti:
Mahkeme başkanı olarak bizi bilgilendirmeniz gerekirdi. Arkadaşların çoğu hangi delillerle yargılandıkları konusunda fikir sahibi değil.Bizler 17-25 Aralık’tan mı yargılanıyoruz 15 Temmuz’dan mı bu konuda bile müphemlik söz konusu.Şahsen benim iddianamede yer alan 10 yazımı lehimde delil olarak da mahkemenize sunabilirim. Geçen celsede de söyledim.Yargıtay’ın terör örgütü üyeliği kriterlerini açıklayan kararını anlatıyor: “Yazılarım bu itibarla da herhangi bir suç niteliği taşımıyor.”
ŞAHİN ALPAY’IN İFADESİ : Fethullah Gülen hareketinin suç örgütü olduğuna dair bir yargı kararı olsaydı bir gün bile Zaman’da yazmayı sürdürmezdim. 15 Temmuz darbe girişimini lanetliyorum. Bu nedenle de Zaman’da yazmış olmaktan pişmanlık duyuyorum. Gülen hareketinin karanlık ve gizli bir yüzü olduğunu göremediğim için yanılgıya düştüm, bunu itiraf ediyorum. Ben terörist değilim. Hayatım boyunca şiddetin ve terörizmin karşısında durdum.
ÇOK HASTAYIM KALAN ÖMRÜMÜ : Birçok kronik hastalığım var. Bunların bir kısmı kanser riski taşıyor. Kardiyoloji uzmanınca anjiyo olmam gerektiği söylendi. İşitme kaybımın yüzde 30’dan yüzde 50’ye çıktığı tespit edildi. Birçok kronik hastalığım olduğu gibi kalp sağlığımın da kötüye gittiği anlaşılıyor. 16 aydır özgürlüğümden yoksunum. Tutukluluğum cezaya dönüştü.Bu haksızlığa son vererek giderek azalmakta olan yıllarımı eşim, torunlarım ve çocuklarımla geçirmemi mümkün kılmanızı diliyorum.
ALİ BULAÇ’IN İFADESİ : Örgütün lideri bana “Sebateyist” dedi. Bana “Bulaç mıdır bulamaç mıdır” diyen örgüt lideri beni örgütüne üye yapar mı? Benim Zaman gazetesinde yazı yazmam iddianamede suç olarak gösteriliyor, başka kanıt yok. İddianamede atıfta bulunulan yazıların tümünün üzerinden yıllar geçmiş durumda. Kanuna göre yazılarda hukukî zaman aşımı 4 ay. 17 aylık tutukluyum, yarın 500. güne gireceğim. Kaçmadım, bundan sonra da kaçmaya niyetim yok. Beraatimi, tahliyemi talep derim.
LALE KEMAL’IN SAVUNMASI: Lale Kemal savunmasını SEGBİS’le Ankara’dan yaptı. İşte Lale Kemal’ın savunmasından bölümler: İddianamede hakkımda tek bir delil olmamasına rağmen 3 müebbetle yargılanmam talep ediliyor. Bugün huzurunuzda oluşumun nedeni kariyerim boyunca darbecilik hevesi olanlara ters düşmemdir. Herhangi bir hiyerarşik yapıda yer aldığım iddiası inanılmaz bir suçlamadır, anlaşılması mümkün değildir. Zaman’ın bir terör örgütü oluşumu içinde olduğunu bilseydim zaten çalışmazdım. Ama bu illegal oluşumu devlet görememiş, ben nasıl görebilirdim?
İHSAN DAĞI’NIN İFADESİ: İddianamede tek bir belge vardır, o da ByLock kullanmadığıma dair belgedir. Zaman’da köşe yazıları yazdığım için suçlanıyorum ama ben yazmayı 17-25 Aralık sonrası bırakmıştım. Gazetenin F.. propagandasına dönüştüğünü anlayınca ayrıldım. Diğer gazetelerde de yazmadım, TV’lere çıkmadım. Ben gazeteci değil akademisyenim. Özgürlükçü fikirlerim ve seküler yaşam tarzımla hiçbir dini yapılanma içinde yer almadım. Fikirlerim ve geçmişim ortadayken bana darbe suçlaması yapılamaz.
-Her zaman darbe karşısında durdum. İktidara karşı verdikleri kavgada gazetenin kullanıldığını, bunun benim kavgam olmadığını düşünerek 11 Nisan 2014’te Zaman’da yazmayı bıraktım. Bu tarihten sonra kamusal hayattan çekildim. Buna rağmen 15 Temmuz sonrası bu soruşturmaya dahil edilmemi anlamıyorum. Fethullah Gülen örgütünü post-modern bir terör örgütü olarak tanımlıyorum. Bu örgüt 15 Temmuz darbe girişiminde deşifre olmuştur.
Gülen ile ilk röportajı yapan Nuriye Ural’ın savunması: Gülen’i hiçbir zaman hayatıma yön verebilecek bir lider gibi görmedim. Evet, 20 yıl önce kendisiyle ilk röportajı yapan benim. O zaman Sabah’ta çalışıyordum. Gülen’le röportaj görevi bana Hürriyet’teyken Ertuğrul Özkök tarafından verilmişti. O zaman yapamadığım bu işi yapmak Sabah’a transfer olduktan sonra mümkün oldu.
2002’de Sabah grubundan ayrıldıktan sonra ekonomik gerekçelerle Zaman gazetesinde çalışmaya başladım. 2008’de Hürriyet’ten teklif aldım ve kabul ettim. Ancak birkaç gün sonra Zaman’da çalışmam nedeniyle benimle çalışamayacaklarını söylediler. Böylece Zaman’da çalışmaya devam ettim.
“Bir insanın ömründen cebren gaspedilen 500 gün asla hafife alınamaz.
Siz benden çok daha iyi farkındasınız, herkes farkında. Bu dava hukukta tarif edilen bir cümrün eseri olarak açılmadı.Bu dava bir intikam hırsının, bir siyasi hıncın eseri. Biz bu hırs ve hıncın saikiyle sanık olarak ifade veriyoruz.
Bu kadar hafif ve ciddiye alınamayacak ithamlarla sıradan bir insanın hayatından 500 gün çalmak bu kadar kolay mı?
Cevap veriyorum; evet, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde bu iş bu kadar kolay.
Benim hayatımla, şerefimle, meslekî onurumla oynamak bu kadar ucuz mu? Evet, burada öyle.
Her çıkan “Ben aslında gazeteye yazı yazmayacaktım, önünden geçerken herhalde yazar gibi göründüm” gibi ifadeler veriyor.
Ben 20 yıldır yazdım. Zaman gazetesinin yazarıyım. Kayyum gelinceye kadar da yazdım.
İnandığım şeyleri yazdım. Ne Erdoğan’a ne Gülen’e angajmanım yoktur. Bununla onur duyuyorum.
Bu tavrım benim evlatlarıma torunlarıma bırakacağım en manidar mirastır çünkü hapisten sağ çıkıp çıkmayacağımı bilmiyorum.
Mağduriyetimiz devletin hangi yarasına merhem oluyor? Benim hapse atılmamla nasıl bir kamu yararı istishar edilmiş oluyor?
Belki malumatınız yok, bize 500 gündür ağır tecrit uygulanıyor. Bize vatan haini muamelesi yapılıyor, bu resmî bir tutum.Şunu yapmamı istiyor; içerde akıl sağlığımı kaybedeyim. Benim kafayı oynatmamı bekleyen devletime dargınım, küskünüm.Benim ve bizlerin üzerinden muhalif gazetecilere gözdağı verilmek istendiğini gayet iyi biliyoruz.En iyi örnek biziz, Zaman gazetesi yazarları sahipsiz. Kimse bize sahip çıkamıyor, öyle bir damga yedik ki F..Ö’cü diye.
Diyorlar ki AİHM bilmem ne kadar tazminat verecekmiş. Ne yapayım ben tazminatı?
Bir hafta öncesine kadar uğruna nota verilecek derecede makbul olan Reza kadar hukukum yokmuş devletin nazarında.Herkes biliyor ve itiraf edemiyor, yargı ağır baskı altında. Bu iktidar hiçbir siyasi yanlışını sahiplenmedi, hepsinin vebalini başkalarına yıktı.Bu hukuksuz davadan doğan mağduriyetlerin sorumluluğu da yine bürokratların üstüne kalacak, hepimiz bunun farkındayız.Bu zorlama dosyanın ömrü bizi buraya tıkan iradenin ikbaline bağlı.Dengeler değiştiği anda biz serbest kalacağız. Çünkü zaten suçlu değiliz. Biz şu anda konu mankeniyiz.Bunu kimse doğru dürüst ifade etmiyor, arkadaşlarıma biraz da bu yüzden öfkeliyim.Bu dosya kimsenin el sürmeyeceği şekilde ortada kalacak, kimse sahiplenmeyecek.Sizden merhamet beklemiyorum. Sadece somut kanunları hayata geçirebilirseniz başka ihsan istemem.Bu davada yargılayanla yargılanan arasında fazla bir mesafe olmadığı kanaatindeyim. Biz baskı altındayız, zannediyorum ki yargı bürokrasisi de farklı bir baskı altında.Sanki bu salonun üstünde büyük ağabeyin tehditkar bakışları geziniyor.Bir gazeteci büyüğümüzün sözleriyle bitirmek istiyorum: “Öyle mahkemeler vardır ki orada sanık mahallinde oturmak yargıç sırasında oturmaktan daha evladır.”
TÜRKÖNE: BİZ HANGİSİNDEN YARGILANIYORUZ?
Duruşmada Ahmet Turan Alkan’dan sonra Mümtaz’er Türköne söz aldı. Türköne iddianame ile tensip zaptı arasında farklılıklar olduğunu söyleyince mahkeme başkanı savunmasını iddianameye göre yapmasını söyledi.
Türköne ise şunları kaydetti:
Mahkeme başkanı olarak bizi bilgilendirmeniz gerekirdi. Arkadaşların çoğu hangi delillerle yargılandıkları konusunda fikir sahibi değil.Bizler 17-25 Aralık’tan mı yargılanıyoruz 15 Temmuz’dan mı bu konuda bile müphemlik söz konusu.Şahsen benim iddianamede yer alan 10 yazımı lehimde delil olarak da mahkemenize sunabilirim. Geçen celsede de söyledim.Yargıtay’ın terör örgütü üyeliği kriterlerini açıklayan kararını anlatıyor: “Yazılarım bu itibarla da herhangi bir suç niteliği taşımıyor.”
ŞAHİN ALPAY’IN İFADESİ : Fethullah Gülen hareketinin suç örgütü olduğuna dair bir yargı kararı olsaydı bir gün bile Zaman’da yazmayı sürdürmezdim. 15 Temmuz darbe girişimini lanetliyorum. Bu nedenle de Zaman’da yazmış olmaktan pişmanlık duyuyorum. Gülen hareketinin karanlık ve gizli bir yüzü olduğunu göremediğim için yanılgıya düştüm, bunu itiraf ediyorum. Ben terörist değilim. Hayatım boyunca şiddetin ve terörizmin karşısında durdum.
ÇOK HASTAYIM KALAN ÖMRÜMÜ : Birçok kronik hastalığım var. Bunların bir kısmı kanser riski taşıyor. Kardiyoloji uzmanınca anjiyo olmam gerektiği söylendi. İşitme kaybımın yüzde 30’dan yüzde 50’ye çıktığı tespit edildi. Birçok kronik hastalığım olduğu gibi kalp sağlığımın da kötüye gittiği anlaşılıyor. 16 aydır özgürlüğümden yoksunum. Tutukluluğum cezaya dönüştü.Bu haksızlığa son vererek giderek azalmakta olan yıllarımı eşim, torunlarım ve çocuklarımla geçirmemi mümkün kılmanızı diliyorum.
ALİ BULAÇ’IN İFADESİ : Örgütün lideri bana “Sebateyist” dedi. Bana “Bulaç mıdır bulamaç mıdır” diyen örgüt lideri beni örgütüne üye yapar mı? Benim Zaman gazetesinde yazı yazmam iddianamede suç olarak gösteriliyor, başka kanıt yok. İddianamede atıfta bulunulan yazıların tümünün üzerinden yıllar geçmiş durumda. Kanuna göre yazılarda hukukî zaman aşımı 4 ay. 17 aylık tutukluyum, yarın 500. güne gireceğim. Kaçmadım, bundan sonra da kaçmaya niyetim yok. Beraatimi, tahliyemi talep derim.
LALE KEMAL’IN SAVUNMASI: Lale Kemal savunmasını SEGBİS’le Ankara’dan yaptı. İşte Lale Kemal’ın savunmasından bölümler: İddianamede hakkımda tek bir delil olmamasına rağmen 3 müebbetle yargılanmam talep ediliyor. Bugün huzurunuzda oluşumun nedeni kariyerim boyunca darbecilik hevesi olanlara ters düşmemdir. Herhangi bir hiyerarşik yapıda yer aldığım iddiası inanılmaz bir suçlamadır, anlaşılması mümkün değildir. Zaman’ın bir terör örgütü oluşumu içinde olduğunu bilseydim zaten çalışmazdım. Ama bu illegal oluşumu devlet görememiş, ben nasıl görebilirdim?
İHSAN DAĞI’NIN İFADESİ: İddianamede tek bir belge vardır, o da ByLock kullanmadığıma dair belgedir. Zaman’da köşe yazıları yazdığım için suçlanıyorum ama ben yazmayı 17-25 Aralık sonrası bırakmıştım. Gazetenin F.. propagandasına dönüştüğünü anlayınca ayrıldım. Diğer gazetelerde de yazmadım, TV’lere çıkmadım. Ben gazeteci değil akademisyenim. Özgürlükçü fikirlerim ve seküler yaşam tarzımla hiçbir dini yapılanma içinde yer almadım. Fikirlerim ve geçmişim ortadayken bana darbe suçlaması yapılamaz.
-Her zaman darbe karşısında durdum. İktidara karşı verdikleri kavgada gazetenin kullanıldığını, bunun benim kavgam olmadığını düşünerek 11 Nisan 2014’te Zaman’da yazmayı bıraktım. Bu tarihten sonra kamusal hayattan çekildim. Buna rağmen 15 Temmuz sonrası bu soruşturmaya dahil edilmemi anlamıyorum. Fethullah Gülen örgütünü post-modern bir terör örgütü olarak tanımlıyorum. Bu örgüt 15 Temmuz darbe girişiminde deşifre olmuştur.
Gülen ile ilk röportajı yapan Nuriye Ural’ın savunması: Gülen’i hiçbir zaman hayatıma yön verebilecek bir lider gibi görmedim. Evet, 20 yıl önce kendisiyle ilk röportajı yapan benim. O zaman Sabah’ta çalışıyordum. Gülen’le röportaj görevi bana Hürriyet’teyken Ertuğrul Özkök tarafından verilmişti. O zaman yapamadığım bu işi yapmak Sabah’a transfer olduktan sonra mümkün oldu.
2002’de Sabah grubundan ayrıldıktan sonra ekonomik gerekçelerle Zaman gazetesinde çalışmaya başladım. 2008’de Hürriyet’ten teklif aldım ve kabul ettim. Ancak birkaç gün sonra Zaman’da çalışmam nedeniyle benimle çalışamayacaklarını söylediler. Böylece Zaman’da çalışmaya devam ettim.
“Bir insanın ömründen cebren gaspedilen 500 gün asla hafife alınamaz.
Siz benden çok daha iyi farkındasınız, herkes farkında. Bu dava hukukta tarif edilen bir cümrün eseri olarak açılmadı.Bu dava bir intikam hırsının, bir siyasi hıncın eseri. Biz bu hırs ve hıncın saikiyle sanık olarak ifade veriyoruz.
Bu kadar hafif ve ciddiye alınamayacak ithamlarla sıradan bir insanın hayatından 500 gün çalmak bu kadar kolay mı?
Cevap veriyorum; evet, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde bu iş bu kadar kolay.
Benim hayatımla, şerefimle, meslekî onurumla oynamak bu kadar ucuz mu? Evet, burada öyle.
Her çıkan “Ben aslında gazeteye yazı yazmayacaktım, önünden geçerken herhalde yazar gibi göründüm” gibi ifadeler veriyor.
Ben 20 yıldır yazdım. Zaman gazetesinin yazarıyım. Kayyum gelinceye kadar da yazdım.
İnandığım şeyleri yazdım. Ne Erdoğan’a ne Gülen’e angajmanım yoktur. Bununla onur duyuyorum.
Bu tavrım benim evlatlarıma torunlarıma bırakacağım en manidar mirastır çünkü hapisten sağ çıkıp çıkmayacağımı bilmiyorum.
Mağduriyetimiz devletin hangi yarasına merhem oluyor? Benim hapse atılmamla nasıl bir kamu yararı istishar edilmiş oluyor?
Belki malumatınız yok, bize 500 gündür ağır tecrit uygulanıyor. Bize vatan haini muamelesi yapılıyor, bu resmî bir tutum.Şunu yapmamı istiyor; içerde akıl sağlığımı kaybedeyim. Benim kafayı oynatmamı bekleyen devletime dargınım, küskünüm.Benim ve bizlerin üzerinden muhalif gazetecilere gözdağı verilmek istendiğini gayet iyi biliyoruz.En iyi örnek biziz, Zaman gazetesi yazarları sahipsiz. Kimse bize sahip çıkamıyor, öyle bir damga yedik ki F..Ö’cü diye.
Diyorlar ki AİHM bilmem ne kadar tazminat verecekmiş. Ne yapayım ben tazminatı?
Bir hafta öncesine kadar uğruna nota verilecek derecede makbul olan Reza kadar hukukum yokmuş devletin nazarında.Herkes biliyor ve itiraf edemiyor, yargı ağır baskı altında. Bu iktidar hiçbir siyasi yanlışını sahiplenmedi, hepsinin vebalini başkalarına yıktı.Bu hukuksuz davadan doğan mağduriyetlerin sorumluluğu da yine bürokratların üstüne kalacak, hepimiz bunun farkındayız.Bu zorlama dosyanın ömrü bizi buraya tıkan iradenin ikbaline bağlı.Dengeler değiştiği anda biz serbest kalacağız. Çünkü zaten suçlu değiliz. Biz şu anda konu mankeniyiz.Bunu kimse doğru dürüst ifade etmiyor, arkadaşlarıma biraz da bu yüzden öfkeliyim.Bu dosya kimsenin el sürmeyeceği şekilde ortada kalacak, kimse sahiplenmeyecek.Sizden merhamet beklemiyorum. Sadece somut kanunları hayata geçirebilirseniz başka ihsan istemem.Bu davada yargılayanla yargılanan arasında fazla bir mesafe olmadığı kanaatindeyim. Biz baskı altındayız, zannediyorum ki yargı bürokrasisi de farklı bir baskı altında.Sanki bu salonun üstünde büyük ağabeyin tehditkar bakışları geziniyor.Bir gazeteci büyüğümüzün sözleriyle bitirmek istiyorum: “Öyle mahkemeler vardır ki orada sanık mahallinde oturmak yargıç sırasında oturmaktan daha evladır.”
TÜRKÖNE: BİZ HANGİSİNDEN YARGILANIYORUZ?
Duruşmada Ahmet Turan Alkan’dan sonra Mümtaz’er Türköne söz aldı. Türköne iddianame ile tensip zaptı arasında farklılıklar olduğunu söyleyince mahkeme başkanı savunmasını iddianameye göre yapmasını söyledi.
Türköne ise şunları kaydetti:
Mahkeme başkanı olarak bizi bilgilendirmeniz gerekirdi. Arkadaşların çoğu hangi delillerle yargılandıkları konusunda fikir sahibi değil.Bizler 17-25 Aralık’tan mı yargılanıyoruz 15 Temmuz’dan mı bu konuda bile müphemlik söz konusu.Şahsen benim iddianamede yer alan 10 yazımı lehimde delil olarak da mahkemenize sunabilirim. Geçen celsede de söyledim.Yargıtay’ın terör örgütü üyeliği kriterlerini açıklayan kararını anlatıyor: “Yazılarım bu itibarla da herhangi bir suç niteliği taşımıyor.”
ŞAHİN ALPAY’IN İFADESİ : Fethullah Gülen hareketinin suç örgütü olduğuna dair bir yargı kararı olsaydı bir gün bile Zaman’da yazmayı sürdürmezdim. 15 Temmuz darbe girişimini lanetliyorum. Bu nedenle de Zaman’da yazmış olmaktan pişmanlık duyuyorum. Gülen hareketinin karanlık ve gizli bir yüzü olduğunu göremediğim için yanılgıya düştüm, bunu itiraf ediyorum. Ben terörist değilim. Hayatım boyunca şiddetin ve terörizmin karşısında durdum.
ÇOK HASTAYIM KALAN ÖMRÜMÜ : Birçok kronik hastalığım var. Bunların bir kısmı kanser riski taşıyor. Kardiyoloji uzmanınca anjiyo olmam gerektiği söylendi. İşitme kaybımın yüzde 30’dan yüzde 50’ye çıktığı tespit edildi. Birçok kronik hastalığım olduğu gibi kalp sağlığımın da kötüye gittiği anlaşılıyor. 16 aydır özgürlüğümden yoksunum. Tutukluluğum cezaya dönüştü.Bu haksızlığa son vererek giderek azalmakta olan yıllarımı eşim, torunlarım ve çocuklarımla geçirmemi mümkün kılmanızı diliyorum.
ALİ BULAÇ’IN İFADESİ : Örgütün lideri bana “Sebateyist” dedi. Bana “Bulaç mıdır bulamaç mıdır” diyen örgüt lideri beni örgütüne üye yapar mı? Benim Zaman gazetesinde yazı yazmam iddianamede suç olarak gösteriliyor, başka kanıt yok. İddianamede atıfta bulunulan yazıların tümünün üzerinden yıllar geçmiş durumda. Kanuna göre yazılarda hukukî zaman aşımı 4 ay. 17 aylık tutukluyum, yarın 500. güne gireceğim. Kaçmadım, bundan sonra da kaçmaya niyetim yok. Beraatimi, tahliyemi talep derim.
LALE KEMAL’IN SAVUNMASI: Lale Kemal savunmasını SEGBİS’le Ankara’dan yaptı. İşte Lale Kemal’ın savunmasından bölümler: İddianamede hakkımda tek bir delil olmamasına rağmen 3 müebbetle yargılanmam talep ediliyor. Bugün huzurunuzda oluşumun nedeni kariyerim boyunca darbecilik hevesi olanlara ters düşmemdir. Herhangi bir hiyerarşik yapıda yer aldığım iddiası inanılmaz bir suçlamadır, anlaşılması mümkün değildir. Zaman’ın bir terör örgütü oluşumu içinde olduğunu bilseydim zaten çalışmazdım. Ama bu illegal oluşumu devlet görememiş, ben nasıl görebilirdim?
İHSAN DAĞI’NIN İFADESİ: İddianamede tek bir belge vardır, o da ByLock kullanmadığıma dair belgedir. Zaman’da köşe yazıları yazdığım için suçlanıyorum ama ben yazmayı 17-25 Aralık sonrası bırakmıştım. Gazetenin F.. propagandasına dönüştüğünü anlayınca ayrıldım. Diğer gazetelerde de yazmadım, TV’lere çıkmadım. Ben gazeteci değil akademisyenim. Özgürlükçü fikirlerim ve seküler yaşam tarzımla hiçbir dini yapılanma içinde yer almadım. Fikirlerim ve geçmişim ortadayken bana darbe suçlaması yapılamaz.
-Her zaman darbe karşısında durdum. İktidara karşı verdikleri kavgada gazetenin kullanıldığını, bunun benim kavgam olmadığını düşünerek 11 Nisan 2014’te Zaman’da yazmayı bıraktım. Bu tarihten sonra kamusal hayattan çekildim. Buna rağmen 15 Temmuz sonrası bu soruşturmaya dahil edilmemi anlamıyorum. Fethullah Gülen örgütünü post-modern bir terör örgütü olarak tanımlıyorum. Bu örgüt 15 Temmuz darbe girişiminde deşifre olmuştur.
Gülen ile ilk röportajı yapan Nuriye Ural’ın savunması: Gülen’i hiçbir zaman hayatıma yön verebilecek bir lider gibi görmedim. Evet, 20 yıl önce kendisiyle ilk röportajı yapan benim. O zaman Sabah’ta çalışıyordum. Gülen’le röportaj görevi bana Hürriyet’teyken Ertuğrul Özkök tarafından verilmişti. O zaman yapamadığım bu işi yapmak Sabah’a transfer olduktan sonra mümkün oldu.
2002’de Sabah grubundan ayrıldıktan sonra ekonomik gerekçelerle Zaman gazetesinde çalışmaya başladım. 2008’de Hürriyet’ten teklif aldım ve kabul ettim. Ancak birkaç gün sonra Zaman’da çalışmam nedeniyle benimle çalışamayacaklarını söylediler. Böylece Zaman’da çalışmaya devam ettim.
“Bir insanın ömründen cebren gaspedilen 500 gün asla hafife alınamaz.
Siz benden çok daha iyi farkındasınız, herkes farkında. Bu dava hukukta tarif edilen bir cümrün eseri olarak açılmadı.Bu dava bir intikam hırsının, bir siyasi hıncın eseri. Biz bu hırs ve hıncın saikiyle sanık olarak ifade veriyoruz.
Bu kadar hafif ve ciddiye alınamayacak ithamlarla sıradan bir insanın hayatından 500 gün çalmak bu kadar kolay mı?
Cevap veriyorum; evet, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde bu iş bu kadar kolay.
Benim hayatımla, şerefimle, meslekî onurumla oynamak bu kadar ucuz mu? Evet, burada öyle.
Her çıkan “Ben aslında gazeteye yazı yazmayacaktım, önünden geçerken herhalde yazar gibi göründüm” gibi ifadeler veriyor.
Ben 20 yıldır yazdım. Zaman gazetesinin yazarıyım. Kayyum gelinceye kadar da yazdım.
İnandığım şeyleri yazdım. Ne Erdoğan’a ne Gülen’e angajmanım yoktur. Bununla onur duyuyorum.
Bu tavrım benim evlatlarıma torunlarıma bırakacağım en manidar mirastır çünkü hapisten sağ çıkıp çıkmayacağımı bilmiyorum.
Mağduriyetimiz devletin hangi yarasına merhem oluyor? Benim hapse atılmamla nasıl bir kamu yararı istishar edilmiş oluyor?
Belki malumatınız yok, bize 500 gündür ağır tecrit uygulanıyor. Bize vatan haini muamelesi yapılıyor, bu resmî bir tutum.Şunu yapmamı istiyor; içerde akıl sağlığımı kaybedeyim. Benim kafayı oynatmamı bekleyen devletime dargınım, küskünüm.Benim ve bizlerin üzerinden muhalif gazetecilere gözdağı verilmek istendiğini gayet iyi biliyoruz.En iyi örnek biziz, Zaman gazetesi yazarları sahipsiz. Kimse bize sahip çıkamıyor, öyle bir damga yedik ki F..Ö’cü diye.
Diyorlar ki AİHM bilmem ne kadar tazminat verecekmiş. Ne yapayım ben tazminatı?
Bir hafta öncesine kadar uğruna nota verilecek derecede makbul olan Reza kadar hukukum yokmuş devletin nazarında.Herkes biliyor ve itiraf edemiyor, yargı ağır baskı altında. Bu iktidar hiçbir siyasi yanlışını sahiplenmedi, hepsinin vebalini başkalarına yıktı.Bu hukuksuz davadan doğan mağduriyetlerin sorumluluğu da yine bürokratların üstüne kalacak, hepimiz bunun farkındayız.Bu zorlama dosyanın ömrü bizi buraya tıkan iradenin ikbaline bağlı.Dengeler değiştiği anda biz serbest kalacağız. Çünkü zaten suçlu değiliz. Biz şu anda konu mankeniyiz.Bunu kimse doğru dürüst ifade etmiyor, arkadaşlarıma biraz da bu yüzden öfkeliyim.Bu dosya kimsenin el sürmeyeceği şekilde ortada kalacak, kimse sahiplenmeyecek.Sizden merhamet beklemiyorum. Sadece somut kanunları hayata geçirebilirseniz başka ihsan istemem.Bu davada yargılayanla yargılanan arasında fazla bir mesafe olmadığı kanaatindeyim. Biz baskı altındayız, zannediyorum ki yargı bürokrasisi de farklı bir baskı altında.Sanki bu salonun üstünde büyük ağabeyin tehditkar bakışları geziniyor.Bir gazeteci büyüğümüzün sözleriyle bitirmek istiyorum: “Öyle mahkemeler vardır ki orada sanık mahallinde oturmak yargıç sırasında oturmaktan daha evladır.”
TÜRKÖNE: BİZ HANGİSİNDEN YARGILANIYORUZ?
Duruşmada Ahmet Turan Alkan’dan sonra Mümtaz’er Türköne söz aldı. Türköne iddianame ile tensip zaptı arasında farklılıklar olduğunu söyleyince mahkeme başkanı savunmasını iddianameye göre yapmasını söyledi.
Türköne ise şunları kaydetti:
Mahkeme başkanı olarak bizi bilgilendirmeniz gerekirdi. Arkadaşların çoğu hangi delillerle yargılandıkları konusunda fikir sahibi değil.Bizler 17-25 Aralık’tan mı yargılanıyoruz 15 Temmuz’dan mı bu konuda bile müphemlik söz konusu.Şahsen benim iddianamede yer alan 10 yazımı lehimde delil olarak da mahkemenize sunabilirim. Geçen celsede de söyledim.Yargıtay’ın terör örgütü üyeliği kriterlerini açıklayan kararını anlatıyor: “Yazılarım bu itibarla da herhangi bir suç niteliği taşımıyor.”
ŞAHİN ALPAY’IN İFADESİ : Fethullah Gülen hareketinin suç örgütü olduğuna dair bir yargı kararı olsaydı bir gün bile Zaman’da yazmayı sürdürmezdim. 15 Temmuz darbe girişimini lanetliyorum. Bu nedenle de Zaman’da yazmış olmaktan pişmanlık duyuyorum. Gülen hareketinin karanlık ve gizli bir yüzü olduğunu göremediğim için yanılgıya düştüm, bunu itiraf ediyorum. Ben terörist değilim. Hayatım boyunca şiddetin ve terörizmin karşısında durdum.
ÇOK HASTAYIM KALAN ÖMRÜMÜ : Birçok kronik hastalığım var. Bunların bir kısmı kanser riski taşıyor. Kardiyoloji uzmanınca anjiyo olmam gerektiği söylendi. İşitme kaybımın yüzde 30’dan yüzde 50’ye çıktığı tespit edildi. Birçok kronik hastalığım olduğu gibi kalp sağlığımın da kötüye gittiği anlaşılıyor. 16 aydır özgürlüğümden yoksunum. Tutukluluğum cezaya dönüştü.Bu haksızlığa son vererek giderek azalmakta olan yıllarımı eşim, torunlarım ve çocuklarımla geçirmemi mümkün kılmanızı diliyorum.
ALİ BULAÇ’IN İFADESİ : Örgütün lideri bana “Sebateyist” dedi. Bana “Bulaç mıdır bulamaç mıdır” diyen örgüt lideri beni örgütüne üye yapar mı? Benim Zaman gazetesinde yazı yazmam iddianamede suç olarak gösteriliyor, başka kanıt yok. İddianamede atıfta bulunulan yazıların tümünün üzerinden yıllar geçmiş durumda. Kanuna göre yazılarda hukukî zaman aşımı 4 ay. 17 aylık tutukluyum, yarın 500. güne gireceğim. Kaçmadım, bundan sonra da kaçmaya niyetim yok. Beraatimi, tahliyemi talep derim.
LALE KEMAL’IN SAVUNMASI: Lale Kemal savunmasını SEGBİS’le Ankara’dan yaptı. İşte Lale Kemal’ın savunmasından bölümler: İddianamede hakkımda tek bir delil olmamasına rağmen 3 müebbetle yargılanmam talep ediliyor. Bugün huzurunuzda oluşumun nedeni kariyerim boyunca darbecilik hevesi olanlara ters düşmemdir. Herhangi bir hiyerarşik yapıda yer aldığım iddiası inanılmaz bir suçlamadır, anlaşılması mümkün değildir. Zaman’ın bir terör örgütü oluşumu içinde olduğunu bilseydim zaten çalışmazdım. Ama bu illegal oluşumu devlet görememiş, ben nasıl görebilirdim?
İHSAN DAĞI’NIN İFADESİ: İddianamede tek bir belge vardır, o da ByLock kullanmadığıma dair belgedir. Zaman’da köşe yazıları yazdığım için suçlanıyorum ama ben yazmayı 17-25 Aralık sonrası bırakmıştım. Gazetenin F.. propagandasına dönüştüğünü anlayınca ayrıldım. Diğer gazetelerde de yazmadım, TV’lere çıkmadım. Ben gazeteci değil akademisyenim. Özgürlükçü fikirlerim ve seküler yaşam tarzımla hiçbir dini yapılanma içinde yer almadım. Fikirlerim ve geçmişim ortadayken bana darbe suçlaması yapılamaz.
-Her zaman darbe karşısında durdum. İktidara karşı verdikleri kavgada gazetenin kullanıldığını, bunun benim kavgam olmadığını düşünerek 11 Nisan 2014’te Zaman’da yazmayı bıraktım. Bu tarihten sonra kamusal hayattan çekildim. Buna rağmen 15 Temmuz sonrası bu soruşturmaya dahil edilmemi anlamıyorum. Fethullah Gülen örgütünü post-modern bir terör örgütü olarak tanımlıyorum. Bu örgüt 15 Temmuz darbe girişiminde deşifre olmuştur.
Gülen ile ilk röportajı yapan Nuriye Ural’ın savunması: Gülen’i hiçbir zaman hayatıma yön verebilecek bir lider gibi görmedim. Evet, 20 yıl önce kendisiyle ilk röportajı yapan benim. O zaman Sabah’ta çalışıyordum. Gülen’le röportaj görevi bana Hürriyet’teyken Ertuğrul Özkök tarafından verilmişti. O zaman yapamadığım bu işi yapmak Sabah’a transfer olduktan sonra mümkün oldu.
2002’de Sabah grubundan ayrıldıktan sonra ekonomik gerekçelerle Zaman gazetesinde çalışmaya başladım. 2008’de Hürriyet’ten teklif aldım ve kabul ettim. Ancak birkaç gün sonra Zaman’da çalışmam nedeniyle benimle çalışamayacaklarını söylediler. Böylece Zaman’da çalışmaya devam ettim.