Gazeteci Yazar Hasan Cemal, AKP ve Saray diktasına isyan etti. t24’teki köşesindeki yazısında Cemal, bugün karanlık bir dönem yaşanıyorsa, Türkiye’de demokrasi düşmanlarının ellerini kollarını sallayarak, iktidar dizginlerini ellerinde tutarak, yargı bağımsızlığının yok edilmesinden kaynaklandığını belirtti. Yazar Hasan Cemal: “Şahin’lerden, Nazlı’lardan, Ahmet’lerden, Mehmet’lerden, Ali’lerden, Enis’lerden, Osman’lardan darbeci, terörist, casus çıkarmaya kalkışmak hem hukuka aykırıydı, hem de hiç bir inandırıcılığı olmayan deli saçması bir gayretti” dedi.
İşte Cemal’in yazısı:
Sözüm demokrasi düşmanlarına…
Öylesine karanlık bir dönemden geçiyoruz ki, sözcükleri eğip bükmek istemiyorum.
Düşüncelerimi olanca çıplaklığıyla söylemekten yanayım.
Mesleğimde 49. yıla girdim.
Yıllardır diyorum ki:
Gazetecilik ifade özgürlüğüdür, bağımsızlıktır.
İfade özgürlüğü yoksa, benim mesleğim de nefes alamaz.
Ve benim mesleğimi soluk alamaz hale getirenler, gazeteciliği boğanlar, demokrasiyi de boğmuş olurlar.
Demokrasi düşmanları ancak bağımsız yargıyla, güçler ayrılığıyla, özgür ve bağımsız medyayla etkisiz hale getirilir.
Bugün Türkiye karanlık bir dönem yaşıyorsa, bugün Türkiye’de demokrasi düşmanları ellerini kollarını sallayarak dolaşabiliyorlarsa, iktidar dizginlerini ellerinde tutabiliyorlarsa, bunun temel nedeni yargı bağımsızlığının yok edilmiş olmasıdır.
Güçler ayrılığının yok edilmiş olmasıdır.
Özgür medyanın çok büyük ölçüde yok edilmiş olmasıdır.
Hiç aklınızdan çıkarmayın:
Yargısı, yasaması, yürütmesi, medyası, üniversitesi biat kurumları haline gelmiş bir memlekette, sadece orman kanunları geçerli olmaya başlamış demektir.
Bu açıdan en son çarpıcı örnek, Anayasa Mahkemesi’nin gömülmüş olmasıdır.
Yüksek Mahkeme bir karar verdi.
Bu karara göre, Şahin Alpay’la Mehmet Altan’ın tahliye edilmeleri gerekiyordu.
Onlardan sonra da sıra hapisteki diğer gazetecilere, yazarlara gelecek, cezaevi kapıları onlar için de açılacaktı.
Ama olmadı.
Önce Saray sözcüsü, sonra Saray Başdanışmanı, daha sonra Saray’ın Başbakanı hep bir ağızdan hayır diye bağırdılar.
Alt mahkemeler bunun üzerine Yüksek Mahkeme’ye değil Saray’a kulak verdi, Saray’ın sözünü dinledi.
İşte böylece hukuk devleti tamamen bitti.
Kanun devleti de bitti.
Yargı bağımsızlığı da bitti.
Güçler ayrılığı da bitti.
Türkiye’de bütün iktidar dizginlerinin Saray’da toplanmış olduğu gerçeği bir kez daha çırıl çıplak gözler önüne serildi.
Hapisteki arkadaşlarımız zaten haksız yere, hukuk hiçe sayılarak bunca zamandır demir parmaklık arkasında tutuluyordu.
Şahin’lerden, Nazlı’lardan, Ahmet’lerden, Mehmet’lerden, Ali’lerden, Enis’lerden, Osman’lardan darbeci, terörist, casus çıkarmaya kalkışmak hem hukuka aykırıydı, hem de hiç bir inandırıcılığı olmayan deli saçması bir gayretti.
Bu deli saçması ve hukuka aykırı çabanın altında Saray’ın tek bir hedefi vardı:
Muhalefeti tümüyle ezmek…
Aykırı sesleri yok etmek…
Saray’a karşı kıpırtıları sindirmek…
Ve ülkede bir korku imparatorluğunu hakim kılmak…
Anayasa Mahkemesi’nin kapısına bu nedenle kilit vuruldu.
Bir yargı darbesi bunun için yapıldı.
Kaç zamandır yazıyorum.
Türkiye’de askeri vesayet dönemi sona erdi diye…
Artık sivil vesayet derinleşiyor diye…
Sıra artık askeri değil ‘sivil darbe’ye geldi diye…
Erdoğan’ın sivil darbesi özellikle 20 Temmuz OHAL rejimiyle derinleşiyor diye…
Demokrasi ve hukukun, özgürlüklerin, insan haklarının katledildiği bu yolda, en ölümcül darbelerden biridir Anayasa Mahkemesi’ne indirilen
Bu öylesine ağır ve acımasız bir darbe ki, Türkiye bundan sonra içte ve dışta çok daha fazla sarsılacak.
Ama demokrasi düşmanları şunu hiç akıllarından çıkarmasınlar:
Bugün benim sevgili arkadaşlarımın oturmakta oldukları sanık sandalyelerinde yarın onlar oturacak.
Hiç kuşkunuz olmasın.
Bu ülkede yarın demokrasi düşmanlarından hesap sorulacak.
İyi pazarlar!