Sahte ihbar mektupları ile 15 Temmuz öncesi ve sonrası birçok hukuksuz işlem devreye sokuldu. Bunların en ilginci ise Kocaeli Cumhuriyet eski Başsavcısı Mustafa Küçük, akrabası aracılığıyla kendi Adliyesi’ne gönderdiği sahte ihbar mektubu ile gerçekleşti.
Mektupta Cumhuriyet Başsavcı Vekili Erdal Yücel ve Cumhuriyet Savcısı Serhat Tütüncü’nün sözde F…. ile irtibatlı olduğu iddia edildi.Mektup Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) da gönderildi. İhbar üzerine HSK soruşturma başlattı fakat iki savcı hakkındaki soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verdi.Suçlanan kişilerin durumda şikayet etmesi üzerine polis inceleme yaptı. Mustafa Küçük’ün akrabası gözaltına alınarak tutuklandı, 3 yıl 2 ay hapis cezası aldı.
Küçük’ün akrabası ise ilerleyen dönemde ise bütün talimatın dönemin Başsavcısı Mustafa Küçük’ten geldiğini itiraf etti. “Başsavcı makamında bana, ‘Faruk bak sana çok güveniyorum, bu zarflar çok önemli, çok hayati bir önemi var bu zarfların, devletin aleyhine olan bazı şeylerin önlenmesi için bu zarfları hiç kimseye göstermeden ve hiç kimseye bahsetmeden doğruca postaneye at’ dedi.” ifadelerini kullandı.Kocaeli Cumhuriyet eski Başsavcısı Mustafa Küçük
Bu dönemde Kocaeli Cumhuriyet Başsavcı Vekili Erdal Yücel ve Cumhuriyet Savcısı Serhat Tütüncü, eski Başsavcısı Mustafa Küçük hakkında da şikayetçi oldu. İddiaları inceleyen HSK tarafından müfettiş görevlendirildi. 15 Temmuz’un ardından Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak atanan Küçük, soruşturma devam ederken, emekli olarak görevinden ayrıldı.Yeni süreçte Küçük hakkında 100 bin TL’lik tazminat davası da açıldı.
Odatv’nin haberine göre süreç ise şöyle yaşandı;
Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı’na, 13 Mayıs 2016 tarihinde, 2 mektup geldi. Mektuplarda gönderici olarak M.Ö. ve S.Y.’nin isimleri yazarken, mektuplarda Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Erdal Yücel ve Cumhuriyet Savcısı Serhat Tütüncü’nün sözde F… ile irtibatlı oldukları, F… mensubu ‘üst düzey’ kişiler ile görüşme yaptıkları iddia edildi. Bunun üzerine Erdal Yücel ve Serhat Tütüncü iftira suçlamasıyla şikayette bulundu. Bunun üzerine polis, mektupların gönderildiği PTT şubesi ve MOBESE kameralarını incelemeye aldı.
ZARF ÜZERİNDEKİ YAZILAR EL YAZISIYLA UYUŞTU
Polis, mektupları gönderdiği belirlenen Faruk Gün’ü, 2016 yılının Ekim ayında gözaltına aldı. Gün, ifadesinde mektupları yaşlı bir adamın kendisine verdiğini, kendisine bakmayan oğullarını ve kendisini kabul etmeyen huzurevini savcılığa şikayet ettiğini söyledi. Faruk Gün, ayrıca Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Küçük’ün, annesinin teyzesinin oğlu olduğunu belirtti. Yapılan incelemede Faruk Gün’ün, Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Küçük ile telefon görüşmeleri tespit edildi. Mektup üzerindeki göndericilerin sahte olduğunu belirleyen savcılık, zarf üzerindeki el yazılarını incelemeye gönderdi. Yazıların, Faruk Gün’ün el yazısı ile uyuştuğu tespit edildi. Bu sırada mektuplar, Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) gönderildi. HSK, iki savcı hakkındaki iddiaları incelerken, herhangi bir soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verdi. Savcılığın soruşturması kapsamında mektupları gönderdiği belirlenen Faruk Gün, 3 yıl 20 ay hapis cezasına çarptırılırken, mektupları gönderirken, yanında bulunduğu tespit edilen H.A. ise beraat etti.
MEKTUPLARI BAŞSAVCININ VERDİĞİNİ İTİRAF ETTİ
Faruk Gün, tutuklanmasının ardından yeniden cezasının indirilmesi talebiyle İstanbul Bölge Adliyesi’ne gönderilmek üzere Kocaeli 6. Asliye Ceza Mahkemesi’ne ifade verdi. Gün, ifadesinde, ‘iftira’ suçundan 3 yıl 2 ay 7 gün hapis cezasına mahkum edildiğini belirterek, yeni ifadesinde olayı tüm gerçekleri ile anlatacağını belirtti. Erdal Yücel ve Serhat Tütüncü’yü hiçbir şekilde tanımadığını belirten Faruk Gün, şunları kaydetti:
“Kendilerini bir kez dahi görmedim. Ne bir düşmanlığım ne bir husumetim yoktur. Bu olayı ve bu mektupları bana getiren şahıs eski Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Küçük’tür. Mustafa Küçük burada görev yaptığı dönemde ben İzmit Ziraat Odası’na üye olduğumdan hayırlı olsun ziyaretinde tanıştık. Kendisiyle bu görüşmeden sonra 3-4 defa daha görüştüm. 3-4 defa görüştükten sonra sohbet esnasında bana Kocaeli’de kimseye güvenmediğini, devletin menfaati için bazı şeylerin yapılması gerektiğini bana söyledi. Tarihini hatırlamadığım bir zamanda beni makamına çağırarak ‘acil seninle görüşmem gerek’ dedi. Ben de makam odasına gittim. Çay içerken, ‘Faruk sana daha önce bahsettiğim devlet menfaatleriyle ilgili bir durum vardı’ dedi. Ben de ‘Buyurun başsavcım, devlet yararına benim üzerime düşen neyse yaparım’ dedim. Bana oturduğu masanın çekmecesini açarak, 2 adet hatırladığım kadarıyla açık kahverengi tamamen kapalı olduğunu gördüğüm zarfları verdi. Daha sonra çekmeceyi tekrar açıp, 2- 3 tane notların olduğu kartları çıkardı. Kartları 1-2 dakika inceledikten sonra bir tanesini ayırarak geri kalanları masaya koydu. Bana ‘Faruk, şimdi okuyacağım adresleri zarfların üzerine yaz’ dedi ve bir kalem uzatarak kağıttan adresleri okumaya başladı. Bende söylemiş olduğu adresleri zarfların üzerine ayrı ayrı yazdım. Daha sonra alıcı kısmına Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı’na diye yazdırdı. Elindeki adresleri okuduğu not kartını aynı çekmeceye koydu ve bana ‘Faruk bak sana çok güveniyorum, bu zarflar çok önemli, çok hayati bir önemi var bu zarfların, devletin aleyhine olan bazı şeylerin önlenmesi için bu zarfları hiç kimseye göstermeden ve hiç kimseye bahsetmeden doğruca postaneye at’ dedi. Benim gözümde adaletin en tepesindeki bir başsavcının bana bu güveni duyması beni açıkçası çok gururlandı. Çünkü Kocaeli’nin Cumhuriyet Başsavcısı devletin aleyhine olan bazı durumları engellemek adına benim yardım etmemi istiyordu. Bende bulunduğu resmi makama güven duyarak, devletim için iyi bir şey yapacağımı düşündüm.”
“DEVLETİME YARDIM EDİYORUM, DİYE DÜŞÜNÜRKEN ALET OLDUM”
Başsavcı ile görüşmesinin ertesi günü mektupları gönderdiğini kaydeden Gün, ifadesine şöyle devam etti:“Yaklaşık 2- 3 gün sonra başsavcı beni arayarak, zarfları atıp, atmadığımı sordu. Ben de kendisine attığımı söyledim. Bana ‘Faruk masadan aldığın kartları yırt at’ dedi. Ben kartları unutmuşum. Başsavcının söylemesi üzerine hatırladım. ‘Tamam başsavcım’ deyip, kapattım. Akşam eve geldiğimde kartları çıkarttım, baktığımda bazı kişilerin isimlerinin yazılı olduğunu gördüm. Kartları alıp, giysi dolabındaki montumun cebine koydum. Bu kartlar dilekçe ekinde tarafımdan sunulmuştur. Ben hayatım boyunca karakola dahi bir kez gitmiş bir insan değilim. Adliyenin kapısını bu olaydan önce bilmezdim. Ben hiçbir şekilde hele devletin cumhuriyet savcılarına asla iftirada bulunmadım, sıradan bir vatandaş olarak tek suçum Kocaeli Adliyesi’nin en yüksek makamındaki Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısına güvenmek oldu. Ben zarfların içeriğini asla bilmemekteyim. Aklıma da asla kötü bir şey gelmedi. Benim tek hatam bir ildeki yargı makamının en tepesindeki insana güvenmektir. Ben devletime yardım ediyorum, ülkeme hizmet ediyorum diye düşünürken başka şeylere alet olduğumu nereden bilebilirim. İşlemediğim ve içeriğini dahi bilmediğim iki zarftan dolayı hiçbir suçum olmamasına rağmen 3 yıl 20 ay 7 gün hapis cezasına çarptırıldım. Şimdiye kadar verdiğim ifadeler içinde gerçek yaşadıklarım bunlardır. Ne maddi ne de manevi hiçbir menfaat temini olmaksızın ve hiçbir beklenti olmaksızın Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısına güvendim. Açıkçası ben devletime güvendim. Ama hayatım bitme noktasına geldi. İşlemediğim bir suçtan dolayı kendimle birlikte ailemde manevi çok zarar gördü. Burada kullanıldığımı düşündüğüm için asıl ve tek mağdur benim. Hakkımdaki kararın bozularak, beraatime karar verilmesini bekliyorum.”
BAŞSAVCI İLE DİYALOGLARINI ANLATTI
Faruk Gün, gözaltına alındığı sırada Mustafa Küçük’ü aradığını belirterek, şunları kaydetti:“Beni emniyete götürdüler. Emniyette sadece bir fotoğraf gösterdiler. Bana, ‘Bu sen misin?’ diye sordular, ben de ‘Evet, benim’ dedim ve o anda eski Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Küçük’ün bana postaneden at dediği zarflarla ilgili olduğunu anladım. Çünkü bana gösterilen fotoğraf postanede çekilmişti. Daha sonra savcılığa sevk edildim. Savcılıkta ifade için beklerken Mustafa Küçük’ü aradım. ‘Ağabey neler oluyor beni emniyetten aldılar. Şimdi savcılığa getirdiler, bana attırdığın zarflardan dolayı getirildim. Benim emniyetle savcılıkta ne işim olur’ dedim. O da bana, ‘Faruk merak etme, sıkıntı yok, halledeceğim. Sen sadece zarfları yaşlı birinden aldığını söyle. Başka bir şey söyleme. Benden aldığını sakın söyleme. Yanlış bir anlaşılma var, bana güven halledeceğim’ dedi. Daha sonra mahkemeye sevk edildim. Mahkemeye çıkmadan yine aradım. Bana yine aynı şeyleri söyledi. ‘Bana güven ifadeyi ver, ben halledeceğim’ dedi. Ben de ‘Benim savcılıkta, mahkemede ne işim var nasıl bir bela açtın’ dedim. Mahkemeye çıkıp, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldım. Kendisiyle daha sonra hiç görüşmedik. Belli bir zaman sonra hakkımda iftiradan dolayı dava açıldı. Mahkemeden önce beni aradı. Sürekli telkinde bulunarak ona güvenmemi, bu işten hiçbir şey çıkmayacağını, yanlış bir şey yapmadığını söyledi. Bende kendisine, ‘O zarflarda iftiralar varmış, nasıl bir şeyin içine attın beni. Hani devlet menfaatleri söz konusuydu. Bu pisliği temizle’ dedim. O da bana ‘Hiç merak etme. Bana güvenmeye devam et, bu yanlışı düzelteceğim’ dedi. Yargılama yapıldı ve neticede hayatımda hiç görmediğim, hiç tanımadığım mağdurlara iftirada bulunduğum suçlaması ile 3 yıl 20 ay 7 gün hapis cezasına çarptırıldım. Devletin menfaatleri diyerek kandırılıp, kendi kişisel menfaatleri için beni kullandığını anladım”
BAŞSAVCI HAKKINDA HSK’YA ŞİKAYETTE BULUNDULAR
Kocaeli Cumhuriyet Başsavcı Vekili Erdal Yücel ve Cumhuriyet Savcısı Serhat Tütüncü, Kocaeli Cumhuriyet eski Başsavcısı Mustafa Küçük hakkında şikayetçi oldu. İddiaları inceleyen HSK tarafından müfettiş görevlendirildi. Darbe girişiminin ardından Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak atanan Küçük, soruşturma devam ederken, emekli olarak görevinden ayrıldı.
100 BİN TL’LİK TAZMİNAT DAVASI AÇTILAR
Kocaeli Cumhuriyet Başsavcı Vekili Yücel ve Cumhuriyet Savcısı Tütüncü, Kocaeli Cumhuriyet eski Başsavcısı Küçük hakkında 100 bin TL’lik tazminat davası açtı. Yücel ve Tütüncü’nün avukatı, dava dilekçesinde 13 Mayıs 2016 tarihinde gönderilen mektupta, F…/PDY yapılanmasını destekleyen kişilerle irtibatlı oldukları, yapılacak operasyon bilgilerinin örgüt üyeleriyle önceden paylaşıldığı ve bilgi sızdırıldığı, ayrıca Yücel’in Elazığlı olması nedeniyle Doğu kökenli kişilerin adliyedeki işlerinde kolaylıklar sağladığına yönelik iftiralar bulunduğunu belirtti. Dilekçede, Mustafa Küçük tarafından planlanan ve her aşamasına hakim olunarak, gerçekleştirilen olayda Faruk Gün’ün araç olarak kullanıldığı, profesyonelce hazırlanmış bir kurgu olduğu belirtilerek, şöyle denildi:
“Davalı Mustafa Küçük hem bu akrabalık ilişkisinden yararlanarak, hem de makamının vermiş olduğu nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle Faruk Gün üzerinde hakimiyet kurmuştur. Nitekim aralarındaki ilişki yapmış oldukları telefon görüşmelerini yansıtan HTS kayıtları ile ortaya konmuştur. Olayların tümünün yaşanmasına Mustafa Küçük tarafından sebebiyet verildiği şüpheye mahal vermeyecek şekilde ispatlanmıştır. 15 Temmuz tarihinde yaşanan hain darbe girişimi sonrasında öncelikle 2 bin 700 hakim ve savcının F…/PDY üyeliğinden açığa alınıp haklarında gözaltı kararı verilmesi ve devamında ise 4 bin 500 civarı hakim savcının ihraç edilmiş olması müvekkillerimizin davalı tarafından bulunduğu konum kullanılarak ne tür bir tehlike ile karşı karşıya bırakılmak istendiğinin ve ne gibi telafisi güç sonuçlar doğurabileceğinin somut bir göstergesidir. Oysaki müvekkillerimiz 2014 yılındaki HSYK seçimi sürecinde de F…/PDY örgütünce gösterilen adaylara karşı verilen mücadelede ön saflarda yer almışlardır.” Ayrı ayrı 50 bin TL olmak üzere toplam 100 bin TL manevi tazminata hükmedilmesi talep edildi.4’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından Yücel ve Tütüncü’nün tazminat davası kabul edildi.