Çağdaş Ses Genel Yayın Yönetmeni Ece Sevim Öztürk, koğuş arkadaşlarının, Gökhan Açıkkollu’nun gözaltında gördüğü işkence sonucu öldüğünü söylediklerini ifade etti.
Çağdaş Ses Genel Yayın Yönetmeni Ece Sevim Öztürk, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası gözaltına alınan ve gözaltında hayatını kaybeden; aradan geçen 1,5 yıldan fazla süreden sonra ise “suçsuz” bulunarak göreve iade edilen tarih öğretmeni Gökhan Açıkkollu için bir yazı kaleme aldı.
Yazısında Gökhan öğretmenin koğuş arkadaşlarının ifadelerine yer veren Öztürk; koğuş arkadaşlarının, Gökhan Açıkkollu’nun işkence altında öldüğünü söylediğine dikkati çekti.
Söz konusu yazıyı Veli Saçılık’tan ilham alarak, Şebnem Korur Fincancı’ya hayranlık duyarak, gözaltındaki arkadaşı Avukat Kemal Uçar’a ithaf ederek, en önemlisi de “vicdanlar için” kaleme aldığını belirten Öztürk, şunları kaydetti:
“Yargılanmadan hükmü verildi, cezası kesildi. Hainler mezarlığını gösterdiler Gökhan öğretmene. İmam bile reddetti cenaze namazını kıldırmayı. Kimsesizler gibi, Konya’da toprağa verdiler 42 yaşındaki bu genç adamı.
Göreve iade yazısı çıkınca, bir öğretmenin işkence ile öldürülüp, sonra da hainler mezarlığına gönderilmek istenmesi kamuoyunun vicdanında o kadar büyük bir yara açtı ki… Yüzlerce insandan yürek parçalayan mesajlar aldım. Bu yazıyı yazmak beni o kadar üzdü ve yordu ki…
Her fırsatta başlayıp, yarım bıraktım… Gökhan Öğretmen’in yaşadığı tüm olumsuzluklara tanıklık eden koğuş arkadaşıyla konuştum, yazının sonlarına doğru tanıklığını anlatacağım sizler için… İnsanlık onurunun hiç bu kadar ayaklar altına alındığını hissetmemiştim…
Veli Saçılık’ın Gökhan Öğretmen’in mezarını ziyaret etmesi, bazen boyumuzdan büyük gölgelere talip olma cesaretini ortaya koymamız gerektiğinin en iyi ifadesi oldu benim için. Veli Saçılık’tan aldığım ilhamla, güneşi düşlemekten hiç vazgeçmeyenlerin ülkesinden, vicdanı pusulası yapmaktan başka gayesi olmayan bir gazeteci olarak Gökhan Öğretmen’in hikayesini anlatacağım size.
Ve bu yazıyı, sadece avukatlık mesleğini yaptığı için gözaltına alınan ve bir an önce serbest kalmasını dilediğim, boyundan büyük gölgelere talip olan arkadaşım Kemal Uçar’a ithaf edeceğim.
Muhalefetin teslim olduğu sistemlerde, savunmanın önemini en iyi dünün mağdurları bilir elbet… Dün Ergenekon’da Silivri’ye mektuplar gönderirdim. Onlar hukuksuzluğa maruz kalmış insanlardı. Bugün yine gönderiyorum.
Cezaevindekiler değişti, sistem değişmedi. Dün bu zulmü yaşayanlar keşke bugün seslerini çıkarsalar diyorum, olmuyor. Eğer bugün mağduriyet nitelik ve nicelik olarak Ergenekon döneminden bile fazlaysa, dünün mağdurlarının bir kısmının, ‘zalimin zulmüne rağmen bugün de adalet istiyoruz’ demeyi başaramayıp intikam talebinde bulunmaları; bu zulmü meşrulaştırıp savunmayı marjinalleştirmiş olmalarıdır.
Unutmayın ki eğer iyi bir muhalefet olsaydı, yanlışlara ‘yanlış’ diyebilecek cesareti gösterebiliyor olurdu bugün milyonlarca insan. Hepimizin kaybedecek çok fazla şeyi var. Ancak daha fazla korkuya teslim olup sesinizi çıkartmazsanız yarın daha da pervasızca üstümüze gelecek bu yanlışlıklar saltanatı… Umarım vicdanlarını pusula yapanlar inşa edecek yarınları…
12 Eylül 1980 darbesinden sonra gözaltında işkenceyle öldürülenleri hatırlayalım hep birlikte… Hani 15 Temmuz’da hain darbe girişimini milletçe bertaraf etmiştik?
Hani demokrasi yazıyorduk yurdun dört bir duvarına? Bugün, yargılanmadan işkence altında vefat eden bir öğretmen, pek çok şaibeli ölüm var karşımızda.
Vicdan sahibi emniyet mensupları da iyi okusun bu yazımı, çok rica ediyorum… Bir daha bu acıların yaşanmamasını; kinin, intikamın değil, insana dair güzelliklerin kazanmasını diliyorum…
Gökhan Açıkkollu…
Binlerce meslektaşı gibi öğretmenlikten ihraç edildiğini, 23 Temmuz 2016’da Resmi Gazetede yayımlanan 667 sayılı KHK’dan öğrendi.
Aynı gün saat 23:00 civarında terörle mücadele ekipleri evini bastı. Açıkkollu’nun elleri arkadan kelepçelendi, arama yapılırken çağrılan yönetici ve eşi de evde tanık olarak tutuldu. Evde yöneticinin tanıklığında hem darp edildi hem de şeker krizi geçirince elleri açılmadan insülin iğnesi vuruldu.
Baskın sonrası terörle mücadele ekipleri tarafından gözaltına alınan Gökhan öğretmene polis aracı içinde de şiddet uygulandı. Sağlık kontrolünde de sırtına, gözünün kenarına ve omuzlarına vurulmaya devam edildi.
Konya’daki ailesi Gökhan öğretmenin gözaltına alındığını 24 Temmuz Pazar sabahı TEM’den bir polisin araması üzerine öğrendi. Bunun üzerine Mümine Açıkkollu, Terörle Mücadele Şubesi’ne giderek eşinin giysilerini ve ilaçlarını teslim etti.
Gökhan Açıkkollu’nun nezaretteki 7. gününde avukat ataması gerçekleştirildi. Mümine Hanım, avukatın talebi üzerine yedek gözlük getirdi.
Mümine Hanım, eşine gözaltında işkence yapıldığını fark ederek savcılığa suç duyurusunda bulunmak istediğini söyledi. Ancak avukat görünür yerlerinde şiddet izi olmadığını söyleyince suç duyurusunda bulunmadı.
13 gün gözaltında kaldı Gökhan Öğretmen, üç kez kriz geçirdi. Hastaneye her götürülüşü bile başlı başına işkenceydi. İnsanların içinden ters kelepçeli bir şekilde geçirilen genç öğretmen, ‘bu adam darbeciymiş, bu adam teröristmiş, vatan hainiymiş’ tacizleri arasında yürütüldü.
Gökhan Öğretmen her sağlık kontrolünde maruz kaldığı işkenceyi anlattı üstelik, sessiz kalmadı. Sağlık raporlarında açık bir şekilde yer aldı yaşadıkları. Morluklar, kızarıklar, kanamalar devam ediyordu. Gözaltının dördüncü ve altıncı günündeki sağlık kontrollerinde yüzlerce kez yüzüne tokat ve göğsüne tekme atılıp sırtına basıldığını, kafasının duvara vurulduğunu anlattı. Yapılan muayenesinde yüzünün sağ tarafında, alın ve göz dışı yan bölgesinde sıyrıklar, kafa arka saçlı deri içinde şişkinlik ve yara, sağ göğüs altında ağrı tespit edildi.
Gözaltındaki beşinci gün komaya giren genç öğretmen hastaneye yatırılsa da yaşadığı şeker ve panik atak gibi kronik hastalıklarına rağmen yeninden nezarethaneye geri götürüldü.
TEM nezarethanesi C Koğuşu 3 No’lu bölümde, gözaltının 13. gününde, 5 Ağustos 2016’da hayatını kaybetti Gökhan Öğretmen. Kalbi durunca 40 dakika boyunca kalp masajı yapıldı, ancak hayata döndürülemedi.
Mümine Hanım’dan naaşı teşhis etmesini isteyip kendisine eşinin eşyalarını teslim ettiklerinde ilaçların hiç eksilmediğini fark etti. Eşinin her yemekten sonra kullanması gereken iki insülin ilacının, tablet ilacının hiç eksilmediğini, 100’lü iğne kutusunun sadece 4’ünün azaldığını fark etti. Memuru gördükçe ancak ilacını alabiliyordu. Eşinin kırık gözlüğünü de yanına aldı Mümine Hanım.
Gökhan Öğretmen gözaltındayken başka dosyadan gözaltına alınan Avukat Emrah Biçer, 20 Eylül 2016 tarihinde Silivri Cezaevi’ne verdiği el yazısı dilekçesiyle Açıkkolu’nun işkence ile öldürüldüğüne dair tanıklık etti.
Avukat Biçer, dilekçesinde ‘Gözaltında iken yaklaşık 14 gün başka bir dosyadan gözaltına alınan öğretmen Gökhan Açıkkollu ile beraber kaldık. Kendisi gözaltında iken döve döve öldürülmüştür. Bu duruma en az 15 kişi şahittir. Deliller sabittir. Bu kişi için açılan bir soruşturma olup olmadığının, var ise soruşturma numarasının tarafıma bildirilmesini saygılarımla talep ederim’ diye yazdı.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı ve Türk Tabipleri Birliği yöneticisi, Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, 8 Ocak 2017 tarihli 14 sayfalık değerlendirme raporunda ölüm nedeninin işkence olarak kayda girmesi gerektiğini vurguladı.
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Morg İhtisas Dairesi, 29 Ağustos tarihli ve 16/70527/3425 sayılı otopsi raporunda, kaburga kemiklerinde 3, 4, 5, 6, 7. kotlarda oblik bir hat izleyen kırıkların tespit edildiğini belirtti.
Daire, 5. İnterkostal aralık hizasında kanama görüldüğüne dikkati çekerek, ‘Boyun ve sırtta cilt altında, kas içinde çıplak gözle kanama alanları tanımlanması, mikroskop ile yapılan incelemede bu kanamaların doğrulanması’ noktasında tespitte bulunarak, Açıkkollu’nun gözaltı muayenelerinde bahsettiği işkenceye dair yaraların uyumlu olduğunu doğruladı.
Savcı, dilekçe veren avukatın ifadesini almaya gerek bile duymadan soruşturmayı kapattı.
Gökhan öğretmenin geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanlığı eliyle yazılan göreve iade edilmesi konulu kağıdın yarattığı toplumsal infiali azaltmak ve algı yönetimi amacıyla yazıldığı apaçık belli olan haberlerde savcılığın soruşturmayı ‘üstünü örtercesine’ kapatmış olması, ‘işkence yokmuş ve öğretmen ölümü hak etmiş’ minvalinde insanlık onuruna yaraşmayan yazılarda anlatılmak istenenin aksine, Gökhan öğretmen ile aynı koğuşta kalan adli tıp uzmanı Gürol Berber ile görüştüm ve yaşadıklarını bana anlatmasını istedim.
Yaşadığı o korkunç günlerin etkisi sözlerindeydi doktorun.
Yargılanmadan, ifadesi dahi alınmadan, herhangi bir suç işleyip işlemediğini asla öğrenemeyeceğimiz, işkence altında vefat eden 42 yaşındaki o genç adamı rahmetle yad ediyor, sözü Gökhan Öğretmenin koğuş arkadaşına, kanaati vicdanlarınıza bırakıyorum… Zira vicdanlarınızdan başka bir adalete artık güvenmiyorum…
‘Hepimiz için zor koşullardı. Ben de tutuklanıp Silivri’ye gönderildim, orayı görseniz akademi olmuş sanki… Nerede işini iyi yapan akademisyen varsa toplayıp götürmüşler. Askerleri bilmiyorum ama orası da öyleydi. Tabii gözaltı günleri, hayatım boyunca unutamayacağım zamanlar oldu.
Gökhan gözaltına alınırken önce evinde darp edildiğini, sonra emniyette dövüldüğünü anlattı geldiğinde bizim yanımıza. Çok tedirgindi, korkuyordu. Kendisini yeniden alacaklar diye endişeleniyordu. Biz de teselli ediyorduk, -merak etme, olan olmuş artık kimse sana bir şey yapmaz- diyorduk. Ama uyuyamıyordu, cenin pozisyonunda sallanıyordu yatakta çoğu zaman. Biz düzeltiyorduk, yeniden o hali alıyordu.
Gökhan’ı karga tulumba alıp götürdüler yanımızdan ve işkence gördü, geri getirdiler. Artık -yeniden almazlar- da diyemiyorduk. -Bana vatan haini dediler, benim kardeşim polis ben bunları kaldıramıyorum- diyordu, aldığı darplardan ve acılardan çok ona içerliyordu.
Hastaneye gitmek istemiyorduk, hem alay ediyorlardı -buradan gitmek için bahane arıyorsunuz- diyerek hem de kelepçeli gidiyorduk, çeşitli hakaretlere maruz kalıyorduk yolda giderken de…
Gökhan’ı getirdiklerinde Avukat Emrah vardı, onu görünce sarıldı, göğsünü siper etti çocuk. 15 dakika ağladı Gökhan, ondan sonra anlatmaya başladı, nasıl dövdüklerini anlattı. Sırtına dizle vurmuşlar, vefat ettiği geceye kadar göğsünü tuttu, acısı vardı çocuğun.
-İsim ver kurtul- demişler. Bir isim uydursa kurtulacak. Eczacı Habip isminde birinden söz ediyordu, o da onun ismini vermiş, kurtulmuş belli ki.
Daha önce iki kez kriz geçirmişti koğuştayken.. Şeker krizleriydi, şeker verdik.. Sinir krizi geçirdi daha sonra, biraz dolaştırdılar, kendine geldi.. Memur bey oradaysa alabiliyordu ilaçlarını… Bizim de psikolojimiz çok kötü durumdaydı, inanın kolay değil bu yaşananlar.
Gökhan’ın vefat ettiği gün ben de uykusuzdum, geç uyudum. Gökhan da o gece hep göğsünü tutuyor, sallanıyordu. Ben bu sebeple vefat ettiğini düşündüm, kalp krizi demişler.
-İşkenceden değil, kalp krizinden- diyenler olmuş, böyle saçma bir şey olabilir mi? Fark etmez, işkence altında ölen bir adam kalp krizi geçiriyorsa bunda işkencenin etkisi yok mudur yani? Hamile kadının karnına tekme atılmış, kadın düşük yapmış… E bu çocuk zaten düşecekti mi diyeceğiz? İşkence altındayken, bu şekilde eziyet görüyorken nasıl öldüğünün bir önemi var mı?
O günden on gün sonra, yirmi gün sonra vefat etseydi de o işkenceye bağlanabilirdi, çünkü benzer çok fazla karar var.’