Abi Tolong: Modern dervişlerin tarihe geçen hikâyesi!
Malum Tsunami Ache şehrini yerle bir etti.
Yaklaşık 163 bin kişi hayatını kaybetti.
Tsunami olur olmaz, Endonezya’daki Türk okullarında çalışan fedakâr
öğretmenler hemen yardıma koştular.
Türk Hükümeti de yardım gönderdi.
Fakat dağıtacak adamları yok.
Hükümetin ve Kimse Yokmu Derneği’nin yardımlarını da fedakâr öğretmenler ve
öğrencileri dağıttı.
Sonra bütün yardım kuruluşları çekildi.
Fakat öğretmenler az da olsa yetimlerin gözyaşlarını silelim deyip bir
kısmı orada kaldı ve geçici bir binada büyük çoğunluğu yetim olan öğrencilerle
eğitime Fatih Koleji’nde başladılar. Sonra iki uçak dolusu (onların çoğu bugün
zindanlarda) Hizmet Hareketine omuz veren esnaf, Ache’ye gelip orada himmet
yaptı ve Fatih Koleji’nin modern binası yapıldı.
HİKÂYEYİ KAHRAMININDAN DİNLEYELİM
Hikâyenin gerisini Doğu Anadolu’nun bir vilayetinden liseyi yeni bitirip
bir gün önce belletmen olarak gelen delikanlıdan dinleyelim: “Yıl 2005.
Yetimleri sevindirmek için okul yönetimi bazı veliler ile piknik düzenlerler.
Okulda belletmenlik yapan Türkiye’den zengin bir ailenin çocuğu olan bir
yiğit delikanlı daha vardır.
Hatta ailesi onun, Endonezya’nın Güneydoğusu sayılan çok geri kalmış
Ache’de vazife yaptığını bilmiyor.
Onun ilk gittiği yer olan Jakarta’da
biliyorlar.
Piknikte öğrenciler ve çocuklar plajda oynuyor, fedakâr öğretmenlerde
mangal yakıyorlardı.
Aniden öğrenciler bağırmaya başladı.
Zengin ailenin çocuğu elindeki telefonunu attı, tişörtünü çıkartıp deli
gibi okyanusa doğru koşmaya başladı.
Ben de koştum.
Bir baktım ki, üç çocuk denizde dalgalarla boğuşuyor ve “Abi Tolong, Abi
Tolong” (Abi ne olur yardım) diye bağırıyorlar. Meğer çocuklar deniz kenarında
oynarken üçünü büyük bir dalga alıp götürmüş.
Zengin ailenin çocuğu birini
yakaladı ve kıyıya doğru getiriyordu.
Öbürleri bağırmaya devam ediyor. Dalgalar çok büyük. Kimse yüzme bilmiyor.
Ben çok az biliyordum, ölümü göze alarak okyanusa daldım.
Çocuğun yanına kadar vardım. Kelimeyi şehadet getiriyordu.
Çocuğu tuttum fakat ağırdı taşıyamadım.
Hayatımda denizden nasıl adam kurtarılır hiç bilmiyordum.
Çocuğu su üstünde tutmaya çalışıyordum.
Takatim kesilmişti.
Birbirimize sarılıp kelimeyi şehadet getiriyor, ölümü bekliyorduk.
Nasıl oldu ise kocaman bir dalganın
yaklaştığını gördüm ve çocuğu son gücümle alıp dalganın üstüne fırlattım.
Dalga çocuğu kıyıya doğru götürdü.
Ben de son gücümle kıyıya doğru
yaklaşmaya çalıştım.
Derken ayaklarım toprağa değdi.
Gerisini hatırlayamıyorum.
Bayılmışım.
AÇELİ YETİMLER BÜYÜDÜ VE HİZMETLE
MEŞGULLER
Gelip beni çekerek kıyıya çıkarmışlar.
Gözlerimi açtığımda kendimi değil, diğer belletmen arkadaş ve çocuğu
düşünüyordum.
Acaba ne oldu onlara?
Meğer bir velinin şoförü bulduğu bir tahta parçasını onlara doğru
fırlatmış, onlar da o tahtaya tutunarak yavaş yavaş kıyıya yanaşmışlar.
Sonra belletmenler yetim öğrencilerinin hem babası, hem annesi olmuş.
Yoksulluğa rağmen Ache’yi çok sevmişler.
Bugün o üç Ache’li yetim büyümüşler dünyanın değişik yerlerinde hayırla
meşguller.
Gel gör ki canını ortaya koyan bu belletmenin biri bugün zindanda, diğeri
ise; yeni doğan bebeğine dahi Türkiye’nin
ehli hased rüsesası bugün “terörist” muamelesi yapıyor, pasaport vermiyor, bu
nedenle yeni doğan bebeği ise; vatansız.
Ache’nin tarihini biraz araştırdım.
Çok ilginçtir ki, ilk yatılı medreseyi (Dayah deniliyor) Seyyidlerden Al-
Singkili (ö.1693), Osmanlı bir Türk askerinin oğlu olan en gözde talebesi Dawud al- Jawi al -Rumi ile beraber kuruyor.
Büyük bir ihtimalle Dawud al-Jawi hocasına
tavsiye ediyor. Çünkü al-Singkili daha önce böyle bir şey düşünmemiş gibi. Bu
medresede hem şer’i ilimler, hem tasavvuf hem de adeta askeri disiplin var.
Peki ya sonra?
Bu medreseden esinlenerek başka âlimler de o
zaman ve daha sonra ki asırlarda
binlerce medrese kuruyor.
Bu medreseler halkı Müslümanlaştırıyor. Aynı
zamanda koloni güçlerine karşı bir ribat vazifesini görüyor.
1980 yıllara kadar Dayah denilen bu medreselerde
ihlas ve samimiyet doruk noktasında.
Mezunları devletten maaşlı din adamı olmayı
ihlasa aykırı bularak adeta günah ve de büyük bir
ayıp sayıyorlar.
Çiftçilik
yapıp geçiniyorlar.
Bu medreseler daha sonra bugün Endonezya’da
binlercesi bulunan ve Psantren denilen yatılı İmam Hatip okullarına da ilham
kaynağı oluyorlar. Bu medrese sonra üniversiteye donüstürülmüş.
Evet, bir tane büyük zatın Türk kökenli samimi
bir talebesi ile kurduğu medrese bölgede binlercesine ilham kaynağı olup Endonezya
halkının imanını muhafaza etmiş, ediyor.
İşte ihlas ve samimiyetin meydana getirdiği somut
ürün.
Özellikle 20’inci asrın ortalarından itibaren değişen
çağa hitap edemedikleri için medreseler asıl fonksiyonlarını icra edememişler.
İşte bu anda yine Türkler imdada yetişiyor.
Ache’deki Fatih Koleji dâhil ilim, din ve modernitenin birleştirildiği ve
herkesin gıpta ile baktığı Endonezya Türk okulları bölgedeki Hıristiyan
misyonerlerin ve Çinlilerin kurdukları en iyi okullarla yarışıyor, hatta çok
kez geçiyorlar.
Endonezya halkı için yeni bir umut.
Varsın bazıları bu fedakârlığı bilmesin, çekilen çilenin ve ıztırabın perde
arkasını anlamasın, anlayamasın.
Bu eğitim kurumların vizyon ve
misyonuna karşı kin ve düşmanlığını sürdürsün,
kapattırmak için her türlü şeytani planlar ve tuzaklarla meşgul olmaya devam
etsin.
Evet, sen bir tohum at, yeşertmeyen toprak utansın. Bu kahramanları terörist
gören gözler utansın. yucelsalih@yahoo.com