Don,
Gömlek..!
Yandaki
resimde gördüğünüz Endonezya’nın eski Devlet Başkanı Abdurrahman Vahid’tir.
Kendisi ile 1996’da bir konferans vesilesi ile Melbourne’da tanışmıştım.
O
fotoğraf devlet başkanı seçildiği gün balkon konuşması yaparken çekilmiştir.
Balkona
neden böyle çıktın diye sorunlara “Halkıma şu mesajı vermek istedim.
Ben don
ve tişört ile geldim ve devlet başkanlığı vazifem bittiği gün de don ve tişört
ile ayrılacağım”.
Sözünde
durmuş.
Çok sade
bir hayat yaşamış.
Yıllar
süren diktatörlükten sonra başa geçince yaptığı ilk iş eğitim reformu olmuş.
Özel
eğitimi serbest bırakmış.
Bugün
Endonezya’da nerede ise öğrencilerin yarısı özel okullarda okuyor.
Bir nevi
Endonezya’nın ‘Özal’ı olmuş.
Milyonlarca
üyesi olan Nahdlatul Ulema Cemaati’nin başında yıllarca kalmış ve devlet
başkanı olmuş ama bir medresenin bahçesindeki sadece bir evde yaşamış.
Ne
villası olmuş, ne sarayı.
Ne
şirketleri, nede milyon veya milyar dolarları olmuş.
Devlet
başkanlığını terk ettiği gün, malı bir kuruş artmamış, çok sade bir hayat
yaşamış.
Hiç bir
yakınını korumamış ve ise almamış. Hiç bir yakınının şirketleri olmamış.
İslam
âlimleri buna mebde-münteha diyorlar. Yani başa geçtiği gün ne ise ayrıldığı
günde dünyalık olarak aynı durumda olma demektir. Tabi ki, bu sadece devlet
başkanlığı değil, aynı zamanda diğer idareciler için de geçerlidir.
Dört
halife, Ömer bin Abdülaziz, Nureddin Zengi, Salahaddini Eyyubi, Osman Gazi böyle yaşamış.
Ömer bin
Abdulaziz başa geçince hiç bir idarecinin ticaret yapmasına izin vermemiş.
Onun bu
içtihadından dolayı sonra gelen İslam âlimleri idarecilerin ve bürokratların
görevde iken ticaret yampasının haram olduğuna dair fetva vermişler.
Ömer bin
Abdülaziz’in 2.5 yıllık hilafeti esnasında fitne ateşi sönmüş, zekat verilecek fakir kalmamış. Hariciler dahi
kılıcı kınına sokmuş ve terör yapmamışlar.
Çünkü
kendisi ve bürokratları mebde ve münteha prensibine harfiyen uymuşlar.
İslam
âlimlerin bu içtihadını bugün İslam
ülkelerinde çiğnemeyen hemen hemen idareci yok.
Hele bir
kısmı halkın parasını çalmayı, gasp etmeyi cihat sayıyor.
Pek çok
bürokrat da bu haramı adeta helale çevirmişler.
Hele
bunlar birde İslam adına yapılınca, halkın bir kısmı da “İslam bu ise ben
Müslüman değilim” diyor. İran’da
gençlerin yüzde otuz altısı dinsiz. Mollalar, Mercedes sürerken, gençler işsiz.
Din politikacının maşası olmuş. Dine uyulması gerekirken dini kendilerine
uydurmuşlar. Böylece din politikaya alet edilen bir meta haline gelmiş.
Böyle
giderse Türkiye üç beş yıl içinde İran’ı geride bırakacak gibi. Türkiye’de
dinsizlik istastiklere göre son dört yılda yüzde yüz yirmi arttı. Eğer bu hızla
yayılırsa, Allah muhafaza buyursun 15-20 yıl sonra Türkiye gayri Müslim bir
ülke olacak. İmam Gazali, dini terk edenlerin yarısı Müslümanlığı kötü temsil edenlerden
dolayıdır. Üstad ise “Eğer Müslümanlar, İslamiyet’i hâl ve tavırları ile temsil
ederlerse yeryüzünün bazı kıtaları Müslüman olur ”der.
Temsilin Gücü
Yaklaşık
26 yıl önce Sydney’de üniversitede okuyan imanlı bir genç üniversitesinde dine
karşı olan bir Türk öğretim üyesinin kalbini yumuşatmış ve Redfern Camii’ne
sohbete getirmişti. Öğretim üyesi bana “Eğer, Müslümanlar bu genç gibi olursa
bütün dünya Müslüman olur” demişti. Ne zaman temsil, tebliğin önüne geçmiş ise,
İslamiyet hayata yansımış. Ne zaman da İslam başka maksatlar için
kullanılmışsa, insanlar dinden uzaklaşmıştı.
Yassah Kardeşim,
Yaklaşık
son 150 yıldır İslam ülkelerinde kim iman ve vatan kurtarmaya çalışmışsa
kendisine şu veya bu şekilde zulmedilmiş. Görünmeyen bir el her çeşit ve her
farklı konumdaki idarecileri adeta, balyoz gibi kullanmışlar. Bu idarecilerin
işleri bitince de çöpe atmışlar. Cemal Abdun Nasir, Saddam, Kaddafi gibi.
Vatan kurtarmaya
çalışan sağcı, solcu fark etmez hepsi ezilmiş. İman kurtarmaya çalışan aynı
akıbete uğramış. Üstad, kendi zamanında zulüm edenleri gizli zındıka komitesi
diye adlandırmış.
Evet,
vatanı kurtaracaklarsa onlar kurtarır. Din ise kendi istedikleri gibi yaşanır,
öğretilir. Kur’an ve Sünnetin istediği gibi değil. Dünküler, başörtülüleri
üniversiteye almıyorlardı. Bugünküler ise kendileri gibi düşünmeyen yüzbinlerce
başörtülüye, zulüm ediyorlar.
15 yıl
Diyanet’te çalıştım. Bir defacık olsun faiz konusunun hutbelerde işlendiğini
hatırlamıyorum. Son beş yıldır da hırsızlığın ve zulmün haram olduğuna dair bir
hutbe duyduğumu hatırlamıyorum.
Demek
ki, dün bazı yerlerin şivesiyle faiz yasahtı, bu günde çalma ve zulüm. Ne
değişti. Sadece figüranlar. Evet, bütün İslam ülkelerine Abdurahman Vahid gibi
idareciler lazım. Göreve geldiği gün ile ayrıldığı gün de bir kuruş parası
artmasın. Aynı şey bürokratlar için de geçerli. Kur’an ve Sünnetin ışığında,
Selefi Salihin’in bize bıraktığı İslam bu. Ne yaparlarsa, yapsınlar sonunda bu
İslam yaşayacak. yucelsalih@yahoo.com