Çin kaynakları 671 yılında Endonezya’nın Sumatra adasının batı kıyısında Müslümanların kurduğu ve bir Arap’ın idare ettiği yerleşim merkezinden bahseder.
Daha sonraları ise özellikle önce bazı Emevi idarecilerinin sonra da Mutezileyi resmi mezhep olarak kabul eden bazı Abbasi idarecilerinin zulümlerinden dolay ehli-beytten çok kimse Güneydoğu Asya’ya hicret etmek zorunda kaldılar.
Bu kadar uzağa gitmelerinin iki sebebi var:
Birincisi: Zalimlerin zulmünün ulaşamadığı yerler olması
İkinci ise; Hür olarak dine hizmet etmek istemeleridir.
Namazda tahiyatta “Ve ali Muhammed” deyip peygamberimizin onları duaya dahil etmesinin hikmeti ile ilgili Ustad “ Âl-i Beyti, Âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nuraniye hükmüne geçecek. Âlem-i İslam’ın bütün tabakatında kemâlât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşitlik vazifesini görecek zatlar, ekseriyet-i mutlaka ile Âl-i Beytten çıkacak… Evet, Âl-i Beytin efradı ise, i’tikâd ve iman hususunda sâirlerden çok ileri olmasa da, yine teslim, iltizam ve tarafgirlikte çok ileridedirler. Çünkü: İslamiyet’e fıtraten, neslen ve cibilliyetten taraftardırlar.”
Nitekim tarih boyunca Ehli Beyt bu vazifelerini bihakken yerine getirmişlerdir.
Onların halk üzerinde etkisini görünce bazı idareciler, kendi mevki ve makamları için “tehlikeli grörüp” zulüm ettiler.
Hatta Emeviler döneminde yaklaşık kırk yıl cuma günleri binlerce imam Ehli Beyte hutbede lanet okudu.
ÖMER BİN ABDULAZİZ LANETİ ZONLANDIRDI
Ta ki Ömer bin Abdülaziz bu laneti kaldırıncaya kadar.
Ehli Beyt, ülkelerinde dine hizmet edemeyince, hizmet edebilecek başka yerlere hicret etmek zorunda kaldılar.
Bu yerlerden biriside Güneydoğu Asya’dır. Özellikle bu günkü Endonezya’dır. Endonezya’nın İslamlaşma tarihini inceleyince bilinen manevi liderlerin çoğu ya Ehli Beyt veya sahabenin sülalesinden gelmekte yada onların talebeleridir.
Tarihi kaynaklarda bu Seyyid’erin bir kısmi isimlerini dahi ihlaslarından dolayı açıklamamışlardır. Yani Anadolu tabiri ile dervişlerden bir derviş olarak iman ve Kur’an hizmeti yapmışlardır.
Emevi döneminden itibaren onuncu asra kadar çok küçük guruplar halinde Güneydoğu Asya’ya göç eden Ehli Beyt manevi köprüler kurmuşlar, sonradan geleceklere yerler hazırlamışladır. Daha sonra ise Müslüman tüccarlar bölgeye akın ederek yine o dönemdeki Seyyit’lerin rehberliğinde bölgeyi Müslümanlaştırmışlar.
Mekke ve Medine Ulemasi 15.ci asırdan itibaren Endonezya’dan gelenler için “Ashab al-Jawaiyyun” yani Java (Endonezya’da’ en büyük adalardan biri) Ashabi tabirini kullanmışlar. Kanaatimce bunların kökenlerin Seyyid olduklarını bildikleri için ashab tabiri kullanmışlardır.
Çok ilginçtir ki 7. Asrin sonundan 17. asra kadar, Endonezya’lı Müslümanların dillerinde yazılmış ne tefsir, fıkıh, kelam veya hadis kitapları var, ne de Bagdad, Mekke, Medine , Sam, Kordoba ve İstanbul’daki gibi; kütüphaneleri var. Endonezya dilinde ilk tefsir kitabi 17. yüzyılın ortalarında yazılmış. Amma bu kadar imkânsızlığa rağmen İslamiyet’i Amerika’ya kadar götürmüşler.
Harvard Üniversitesi Profesörü Berry Fell “ Saga America” adli eserinde Endonezya’lıların 13 asırda İslami Amerika kıtasına ulaştırdıklarını yazar. Delil olarak da Amerikan’ın batı kıyısında bir mağara duvarı üzerine o günkü Endonezya’lıların konuştuğu dil ile yazılmış olan “ Şeytan bütün kötülüklerin kaynağıdır” yazısını gösterir.
Peki, zulümden kaçan veya gönüllü olarak hicret eden ve hiç bir imkânı olamayan bu Seyitler İslamiyet’i nasıl yaydılar.
Bunun tek bir ihtimali var. O da İslamiyet’i çok iyi bir temsil ile.
H.ABDULMELİK KERİM: HER ŞEYİMİZİ ALDILAR AMA İMANIMIZI ASLA
16 asırdan itibaren Batılılerin bölgeye misyonerlik ve ticaret için akın etmesi onlari korkutmak yerine daha büyük bir canlılık getirmiş, İslamiyet’i yaymak için adeta bir kamçı olmuştur. Fakat Hollandalıların silah gücü karsında hiç bir şeyleri olmayan Endonezya, koloni olmuş. Koloni güçleri oynanmadık kirli entrika bırakmamışlar, bazı Müslüman din adamlarını para ile satın almışlar, bölmüşler, servetlerini ülkelerine taşımışlar. Kısa adi Hamka olan Endonezyalı âlim Hacı Abdülmelik Kerim “Hollandalılar silah gücü ile her şeyimizi aldılar fakat imanımızı alamadılar” der.
Koloni güçleri karşında onlar dinlerine daha fazla sarılmışlar. Clifford Geertz, Islam in two Cultures adli eserinde, “İslam Medeniyeti Fas’ta cesaret, Endonezya’da gayret üzerine kurulmuştur” der. Fakat Geertz’in unuttuğu bir şey var. Endonezya’da İslam medeniyeti için yapılan gayretin harcı, gözyaşı, kökü ise kalplerdeki imandan kaynaklanan muhabbettir. Onun için Endonezya’daki İslam medeniyetine “gönül medeniyeti” demek daha makbuldür.
KALBİ KASVETLİ İDARECİLER, ANLAYAMADILAR
Evet, o günkü kalbi kasvetli idareciler, Ehli Beytin gayeyi hayallerini anlayamamadalar. Onların etkili olmalarını çekemediler.
Ama Hadi olan Hz. Allah’ın bir muradı vardı. Pek çok Ehli Beyt zulümden dolayı Güneydoğu Asya’ya hicret etmek zorunda kaldı. Fakat gittikleri yerler nurlandı, İslamiyet ile şerefyab oldu. Bu gün çoğunluk itibari ile Pakistan, Hindistan, Bangladeş, Endonezya ve diğer ü
lkelerde yaşayan yaklaşık 800 milyon Müslüman zulümden kaçan Seyyidlerin ektiği tohumların meyvesidir. Büyük alimler, samimi olarak imana Kurana hizmet edenleri manen Ehli Beyt’en sayarlar.
Evet, her zulmün bir meyvesi olduğu gibi, Hizmeti Imaniyye ve Kuraniyye karşı yapılan bu zulmün de gelecekte bir meyvesi olacaktır inşallah. Yeterki Seyyidler gibi gayret edip, muhabbet fedaisi olmaya devam edelim. yucelsalih@yahoo.com