AKP eski
Milletvekili Osman Can; “ Hukukun üstünlüğünün hâkim
kılınması AKP’nin sorumluluğunda idi. AKP devlet aygıtını
bütünüyle irrasyonelleştirdi, yani devlet aklı yok edildi. Bu ise bütünüyle yönetilemez bir
tablo ortaya çıkardı” dedi.
Bir dönem AKP Merkez Karar Yürütme Kurulu (MKYK) Üyeliği de
yapan, Anayasa Mahkemesi eski raportörü Prof. Dr. Osman Can, AKP’nin kendisi
için büyük bir hayalkırıklığı olduğunu söyledi. Anayasa
Mahkemesi raportörlüğü yaptığı dönemde AKP’yi kapatma davası başta olmak üzere
birçok tarihi davanın tanığı olan Osman Can, AKP’nin devletin aklını yok
ettiğini söyleyerek, sert eleştirellerde bulundu.
KURUMSAL HAFIZAYLAR DEVRE DIŞI
KALDI
Osman Can;
” Devlet aygıtının demokratikleştirilmesi, hukukun üstünlüğünün hâkim
kılınması AKP’nin sorumluluğunda idi. Duyarlılığı demokratikleşme
fırsatına çevirme yerine devlet aygıtını bütünüyle irrasyonelleştirdi. Kurumsal
hafızalar devre dışı bırakıldı. Yani aslında devlet aklı yok edildi. Bu ise
bütünüyle yönetilemez bir tablo ortaya çıkardı” ifadelerini kullandı.
DEOKTARTİK
RASTORASYON HDP’NİN MECLİSE GİRMESİYLE MÜMKÜN
Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu Üyesi Prof.
Dr. Can, Türkiye’de ‘demokratik restorasyon’ potansiyelinin olduğunu, ancak bunun
da HDP’nin Meclis’te temsil edilmesiyle mümkün olabileceğini kaydederek; “Bu
potansiyelin olduğunu düşünüyorum. HDP de Meclis’te temsil edildiğinde bu
mümkün olur. Ondan sonrası siyasetçilerin basiret ve ferasetine bağlı.
Türkiye’nin sorunlarının temelinde anayasal düzen sorunu olduğunu görmemekte
ısrar ederlerse, üzülmeye devam edeceğiz ”dedi.
AKP’NİN KORUCULARI DA
KAYGILI
Marmara
Üniversitesi Öğretim Üyesi Can, AKP’nin, lider kültüne teslim
olduğuna dikkat çekerek; “Benim gözlemime göre 2013’ten
sonra AKP ciddi bir travma yaşadı. Buna özgürlükçü, ademi
merkeziyetçi ve demokratik bir hukuk devletinin inşası şeklinde cevap vermek
yerine, hızla içine kapandı, komplolara sarıldı ve olağanüstülük psikolojisiyle
lider kültüne teslim oldu. Bu, tehlikeli bir sarmalı ortaya çıkardı. Partinin
kurucuları ve eski ağır topları da benzer kaygıları dile getiriyor ”dedi. Osman Can, Cumhuireyit sorlarını şöyle
cevanlandırdı:
DAVUTOĞLU CHP İLE KOALİSYONUN ÖNÜNDE ENGEL KALMAYACAĞINI DÜŞÜNÜYORDU
Cumhuriyet’ten Kemal Göktaş’a konuşan Osman Can’ın
bazı sorulara verdiği cevaplar şöyle:
2015 yılı 7 Haziran seçimlerinden
sonra AKP MKYK üyesi olarak koalisyon görüşmelerinde yer aldınız. O
görüşmelerin perde arkası bugüne kadar pek basına yansımadı. Neler yaşandı?
Koalisyon için iyi bir zemin ve eğilim olmasına rağmen gerçekleşmedi.
Seçimlerden sonra ilk MKYK toplantısında CHP ile koalisyon seçeneği ağırlık
kazandı. CHP ile görüşmeleri yürüten ekipteydim. Sorumluluk alanım olan
anayasa, hukuk ve özgürlükler konularında CHP’nin demokratik bir çizgiye
yaklaştığını tespit ettik ve bunu Sayın Davutoğlu’na aktardık. Davutoğlu biraz
da şaşırarak, bu kadarını beklemediğini, 1921 Anayasası’na referansın önemli
olduğunu ve bu koalisyonun yapılabileceğini söyledi. Nihai brifingde de durumu
aktardık. Davutoğlu’nun koalisyon eğiliminin devam ettiğini, ancak
Cumhurbaşkanı’ndan gelen sinyallerin olumlu olmadığını gözlemledim. Nitekim
zamana oynandı, koalisyon için somut adım yerine Başbakan görevi iade etti.
cumhurbaşkanı da hükümet kurma görevini Kılıçdaroğlu’na vermeyerek sürenin
tamamlanmasını bekledi ve seçim kararı verdi. Davutoğlu’nun son yaklaşımı
seçimlerde aynı sonuçlar geldiğinde artık CHP ile koalisyonun önünde bir engel
olmayacağıydı. Ancak gelişmeler çok farklı yöne evrildi.
Koalisyonun
olmamasının Türkiye’nin geldiği yerdeki payı nedir?
Çok
büyük… Türkiye’nin bekası tartışmalarının başladığı bir dönemde koalisyon çok
yararlı işlevler üstlenebilirdi. Bir reform hükümeti kurulur, yüzde 70’lik
Meclis çoğunluğuyla yeni anayasa yapılır, 100-150 yıllık anayasal, toplumsal ve
siyasal sorunlar için kurumsal çözümler ortaya konurdu. Türkiye rahatlardı.
Hukukun üstün olduğu bir Türkiye güvenli liman haline gelirdi, ki bunun yerli
ve yabancı sermaye için önemini anlatmaya gerek yok.
CHP
ile AKP’nin 1921 Anayasası temelinde uzlaşması ne anlama geliyordu?
CHP
geleneksel algının aksine “61 veya 24’ü dahi bir kenara bırakalım, 21’i esas
alalım” dedi. Bu hayati bir paradigma değişimiydi. AKP de 2012’den
itibaren ‘1920 ruhu’ dediği için temel bir uzlaşı oldu. 1921 Anayasası milletin
var oluş savaşı verdiği bir dönemde Meclis’te neredeyse oybirliğiyle kabul
edildi. 1920 Meclisi etnik, kültürel, dilsel ve inanç olarak farklılıklara
açık, çoğulcu bir meclisti. Kürdistan, Lazistan mebusu vardı. Ancak bu şekilde
Kürtler ve diğer unsurlar Kurtuluş Savaşı’na gönüllü katıldı. Bunu sağlayan en
temel tercihlerden biri ademi merkeziyetçi yapısıydı. Sonraki anayasalar katı
merkeziyetçi bir yapı benimsedi. Kürt sorunu başta, pek çok sorunun temelinde
bu anlayışın terk edilmesi yatıyor.
HAYAL KIRIKLIĞI İÇİNDEYİM
AKP kapatma davasında raportördünüz ve raporunuz kararda etkili olmuştu. AYM
kararında laikliğe karşı eylemlerin odağı tespiti yapılmış, ancak AB reformları
bir tür ‘iyi hal’ olarak değerlendirilerek kapatma yerine para cezası
verilmişti. Sizce hukukun açtığı bu kredi sonra berhava edilmedi mi?
İşin doğrusu o konuda bir hayal kırıklığı içindeyim. Hukukun açtığı bu kredi
2013’e kadar da aksaklıklarla birlikte, doğru kullanıldı. Ancak sonrasında bu
kredi hoyratça kullanıldı. Laiklik konusunda da, laikliği Anayasa Mahkemesi ilk
defa özgürlükçü bir anlamda yorumlamıştı. AKP bu özgürlükçü laikliği referans
aldığımızda dahi oldukça savrulmuş durumda. Devletin inançlar konusunda
tarafsızlığı açısından bakıldığında ciddi ayrımcılık sorunları yaşadığımızı
inkâr edemeyiz.
AKP’den Haziran 2015’Te vekil seçildiniz ve MKYK üyesi
iken Kasım 2015’Te aday gösterilmediniz. Bunun nedeni CHP ile koalisyona sıcak
bakmanız mıydı?
Birkaç gelişme oldu. İlk olarak demokratik hukuk devleti ve özgürlükler ekseni
üzerine inşa ederek hazırladığım seçim beyannamesi taslağına çok müdahale
edildi. Sayın Erdoğan’ın 2015 seçimlerine giderken parti lideri gibi
polemiklere girmesinin yanlış olduğunu söyledim. HDP’nin parlamentoda olması
gerektiğini söyledim. En önemlisi de CHP ile koalisyonu aktif şekilde savundum.
Bu durum bizim gibilere parti içinde “içimizdeki CHP’liler” denmesine yol açtı.
Davutoğlu’nun seçimden aynı sonucun çıkması durumunda AKP -CHP koalisyonunu
kurmanın kolay olduğu yaklaşımı üzerine yeniden aday oldum. Ancak parti
kongresinde AKP’nin esaslı bir yol ayrımına gireceği ortaya çıkınca,
üniversiteye döndüm.
Davutoğlu’nun görevden alınmasının da bir nedeni bu
olabilir mi?
Nedenlerden biri bu olabilir, tabii ki onun dışında
pek çok neden olabilir.
2015 yılında “AK Parti demokratik bir iktidardır ama
AK Parti’nin kullandığı devlet aygıtı demokratik değildir” demiştiniz. AKP’nin
hâlâ demokratik bir iktidar olduğunu düşünüyor musunuz?
Maalesef son üç yıl içinde yaşananlara baktığımızda artık aynı önermeyi
kullanmakta zorlanıyorum. Devlet aygıtının demokratikleştirilmesi, hukukun
üstünlüğünün hâkim kılınması AKP’nin sorumluluğunda idi. AKP ise demokratik
olmayan devlet aygıtının sunduğu konforu, katı merkeziyetçi idarenin
fırsatlarını kullanmayı seçti. F… darbe girişiminin sunduğu ortak duyarlılığı
demokratikleşme fırsatına çevirme yerine devlet aygıtını bütünüyle
irrasyonelleştirdi. Kurumsal hafızalar devre dışı bırakıldı. Devlet aygıtı
siyasi kararları rasyonelleştiren ve frenleyen aygıt olmaktan çıkarıldı,
irrasyonelliği filtresiz bir şekilde aşağıya aktarmanın aracına dönüştürüldü.
Yani aslında devlet aklı yok edildi. Bu ise bütünüyle yönetilemez bir tablo
ortaya çıkardı.