Artıgerçek yazarı Ahmet Nesin, Erdoğan’ın son zamanlardaki gerçekle uyuşmayan açıklamalarını yazdı. Nesin, “Bence Erdoğan hem geriye, hem ileriye dönük bir Dracula, oy atarken şunu hiç unutmayın, bu adam ölümsüz bir kont. ‘BİZ BUZDOLAPLARIMIZA HİÇ ÖLDÜRTÜLMÜŞ ÇOCUK CESEDİ KOYDURTMADIK ERDOĞAN!’…” dedi.
İşte Ahmet Nesin’in o yazısı…
Ben artık Türkiye’yi yıllardır bir Dracula’nın yönettiğine inanmaya başladım. Kont Dracula’yı herkes bilir, hele benim yaş grubum en az 5 değişik filmini izlemiştir. Dracula Macar kökenlidir ve çok kan dökmüştür… Transilvanya’da yaşamış bir Utah prensidir. Çok detaya gerek yok, iki dişi sivridir ve kan emici gibi zalimdir. İlk kez Bram Stoker tarafından yazılan Dracula kitabıyla gerçekten ölümsüzleşir. İlk Dracula filmi de Ruslar tarafından 1920’de yapılmıştır. Dracula’nın 2 büyük özelliği vardır, yaşı sonsuzdur ve kan emmeden duramaz, besin kaynağı kandır.
İşte ben bu yaş meselesine takıldım, Recep ‘Tamam’ Erdoğan’ın 16 yıldır anlattıkları beni ciddi bir kuşkuya düşürdü. Bu yaş meselesine sondan mı başlayayım, baştan mı bilemedim ama en iyisi daha yakın duyduğunuz sondan başlamak sanırım.
Erdoğan tek parti döneminde okula gitmiş ve 70 kişilik sınıflarda okumuş. Erdoğan’ın doğum tarihi 1954 olduğuna göre -en azından kendi öyle söylüyor, ben onun yalancısıyım- 1946’da değişen tek parti dönemini de göz önünde bulundurduğumuzda, ilkokula 6 yaşında başladıysa Erdoğan’ın en azından 1940 doğumlu olması gerekiyor. Aksi durum olur mu, evet olur. Erdoğan, ‘Kont Dracula Erdoğan’ olursa olur.
Erdoğan bu yaş konusunda yalnız kalmak istemiyor, Muharrem İnce’yi de yanına çekmek istiyor. Geçenlerde İnce’ye “Adnan Menderesler asılırken ne yaptın” diye sordu ya, işte burada İnce’nin de ‘Dracula Muharrem’ olması gerekiyor, çünkü İnce 1961 tarihinde, yani Mendereslerin asıldığı tarihte doğmadığını görüyoruz. İnce 1964 doğumlu, yani 1961 yılında Mendereslerin asılmasını protesto etmek için 18 yaşını baz alırsak 1943 doğumlu olması gerekiyor. Tabi bu konuda da İnce’nin dediğine göre hareket ediyorum.
Neyse, esas konu esasında aile, yani tam bilimsel olarak bilmiyorum ama sanırım ailede tek bir dracula olmuyor, oldu mu tamamı oluyor yada 2-3 tane birden. Erdoğan anılarını anlatıyor, 1980 öncesi çok çekmiş, her gece eve geç geliyormuş, çok ama çok çalışıyormuş, çünkü 80 öncesi durum çok zormuş. Büyük kızı Esra bu duruma çok üzülmüş, Erdoğan bir gece yine geç gelmiş, bir de bakmış ki yatak odasının camında bir not: “Bıbıcığım bir geceni de bize ayır”. Esra Albayrak 1983 doğumlu, bu notu yazabilmesi için ’71 yada ’72 doğumlu olması gerekiyor. Anlayacağınız, sanırsam o da dracula, o yüzden damat bakanın işi zor, her an boyun ve kan gidebilir, gerçi ölümsüzleşir ama yine de sormadan yapmamak lazım, demokrasi böyle günlerde çok lazım, çokkkk…
Erdoğan’ın hapis hikayesi sadece şiirden dolayı Istanbul belediye başkanıyken yattığı hapis değil, 1980 darbe sonrası gözaltına alınmış ve Metris cezaevine konulmuş. İyi de Metris’in kuruluşu 1981’in 17 Nisan’ı, yani Erdoğan’ı oraya tıkmışlar ve hapishaneyin kurulmasını beklemişler. Kolay mı, hapsettikleri bir Dracula, kolaysa sen kurma da gör boynunu, pardon gününü…
Burası esasında çok karışık, Erdoğan 1979 yılında askere gidiyor, anlattığına göre hesaplarsak askerken 1980 yılında hapse giriyor ama askerlik şubesi askerliğini 1982’de yaptığını söylüyor.
Ama Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Akademi’sinden mezuniyet tarihi de 1981, yani okurken askere de gitmiş, hapse de girmiş ama bir ufak hata var, o da bu diplomayı veren okul 1982 yılında kurulmuş. Ama siz hâlâ Erdoğan’ın diploması yok diye dolaşın, oysa onun 2 diploması var, diğeri de İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Ticari Bilimler Fakültesi, tek sorun var o da okul 3 yıllık.
Eeeeee, bana ne bağırıyorsunuz be, ben Erdoğan’ın pardon Kont’un söylediklerini yazıyorum, biliyorum benim de kafam karıştı, üstüme gelmeyin ve anlamaya çalışın, yoksa ısırtırım haaaa…
En iyisi bundan sonrasını hızlı geçeyim, 1992 yılında kurulan Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit Üniversite’lerini de kendisinin kurduğunu söyledi ama en güldüğüm Mersin-Anamur tren hattını hızlı trene çevireceği oldu, bu olanaksızdı, çünkü öyle bir hat bugüne değin hiç olmamıştı.
Tam bu kadar yeter deyip, gençlerin deyimiyle kafayı sıyıracaktım ki Recep ‘Tamam’ Erdoğan evlerde kendi iktidarından önce buzdolabı ve fırın olmadığını söyledi. 1962 yılında alınmış ilk buzdolabımız gözümün önüne geldi, gözlerim doldu, birbirimize baktık, o biraz soğuktu, Erdoğan’a rağmen soğutuyordu yiyeceklerimizi ve sularımızı. İlk buzdolabı fabrikası 1960 yılında kurulmuş, 1980’lerde evlere ikinci buzdolabı, daha doğrusu eskileri atıp, yenileri alma dönemi başlamıştı. Daha da ilginci 1990’lı yıllar doyuma erişmişti buzdolabı sanayi ve yurt dışına açılmış ve Türkiye satışının %4’ünü elinde bulunduruyordu. Bunları devlet istatistik kurumu belgelerinden öğrendim.
Evet, ne diyeceğimi bilemedim, bence Erdoğan hem geriye, hem ileriye dönük bir Dracula, hem de alzheimerlı bir Dracula gibi, oy atarken şunu hiç unutmayın, bu adam ölümsüz bir kont. Bişey daha söylemeyi unutmayın, “BİZ BUZDOLAPLARIMIZA HİÇ ÖLDÜRTÜLMÜŞ ÇOCUK CESEDİ KOYDURTMADIK ERDOĞAN!”