Yavaş yavaş hâkimiyeti Arap yarımadası sınırlarını aşmaya başlayan İslâm Dininin, insanlığı kıyamete kadar idare edecek olan Kur’an ve Sünnetin toparlanması, ibadet ve muamelat esaslarının inceden inceye tespit edilmesi gerekiyordu. Bu açıdan bakıldığında, birinci dönemin gayesinin tahakkuku ve devamı için bu dönem, yani tabiin ve tebei tabiin dönemi birinci dönem kadar önemlidir.
Bu döneme, önceki yazılarımızda bir-iki zatın hayatlarını anlatırken temas etmeye çalışmıştık. Bu yazıda da bu dönemin meşhur simalarından birisi olan Ebu Hanife’nin (r.a.) talebesi Muhammed b. Hasan eş-Şeybani’yi tanıtmaya çalışacağız. Bu dönemi anlatmaya çalışırken bu zata dikkat çekmemizin sebebi, 1300 seneye yaklaşan bir zamandan beri ümmetin büyük bir çoğunluğunun içtihadıyla amel ettiği büyük İmam Ebu Hanife’nin fıkhını yazılı hale getirmesinin yanında İmam Şafii gibi kadri yüce bir zatı yetiştirmiş olmasından ötürüdür. Hanefî mezhebinden başka her üç mezhebin tedvininde de büyük emeği geçmiş olan İmam Muhammed’i insanlık kıyamete kadar minnetle anacaktır. Biz de kendisini tanımak ve hiç olmazsa bir makale ile de olsa hayatını öğrenmekle şefaatine layık olabilme ümidini taşıyacağız.
İsmi Muhammed, babası Hasan, onun babası da Ferkad’dir. Ebu Abdillah künyesi ile meşhur olan İmam, Şeybanî nispetiyle maruftur.. Babası, Dımaşk’ın suyu ve ağacı bol yerlerinden biri olan Heresta’lıdır. O, Irak’a hicret etmiş ve Muhammed, hicri 132 yılında Vasıt şehrinde dünyaya gelmiştir. Bazıları, babasının Filistin karyelerinden Beni Şeyban’ın mevlası olduğunu ve bilahare Kufe’ye geldiğini söylemişlerdir.
Hatip Bağdadi, Muhammed b. Sad’dan, aslının Cezire’den olduğunu, babasının Şam’lı olup sonra Vasıt’a geldiğini ve Muhammed’in 132 yılında orada dünyaya geldiğini nakleder. İmam Muhammed Kufe’de büyümüş, orada ilim ve hadis talebinde bulunmuş, çok muhaddislerden hadis dinlemiş ve rivayette bulunmuştur. Hâkim en-Nisaburî, Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî’yi etbauttabiin’den saymış ve tabiinden bir cemaatle görüştüğünü beyan etmiştir.
İmam Azam’dan ders almaya başlaması şöyle olmuştur: Kendisi çok zeki, ateş gibi zihniyle meselelere çabuk intikal eden, meziyet sahibi, güzel yüzlü, güzel ahlâklı, bedenen şişman, ruhen hafif, sıhhatli ve kuvvetli bir gençti. Gençlik dönemi geçince Kur’an-ı Kerim öğrenmiş, ondan bir kısım sure ve ayetler de ezberlemişti. Bazen O, lugat ve rivayet derslerinde bulunurdu. Kufe şehri öteden beri Arabi ilimlerin, hadis ve fıkhın merkezi durumunda idi. Çünkü Hz. Ali’nin orasını hilafet merkezi yapmasıyla, birçok sahabe orada ikamet etmeye başlamış ve ilmi etraflarındaki insanlara bizzat aktarmışlardır. İmam Muhammed 14 yaşına gelince babası elinden tutarak bir mesele sormak üzere İmam Ebu Hanife’nin meclisine götürmüş ve babası Ebu Hanife’ye “Yatsı namazını kılan bir oğlan çocuğunun o gece ilk kez ihtilâm olmasıyla yatsı namazını iade etmesi lazım gelir mi?” diye sormuştu. İmam Azam bu soruya “Evet, (daha önceki namazlar, nâfile olduğu için) iade etmesi lazımdır” cevabını vermiş, Muhammed b. Hasan da mescidin bir köşesine çekilerek yatsı namazını iade etmeye başlamıştı. İmam Muhammed’in, Ebu Hanife’den ilk öğrendiği mesele budur. Ebu Hanife O’nun namaz kıldığını görünce haline taaccüp etmiş ve “Bu çocuk inşaallah kurtuluşa erer” buyurmuştur. İçinde fıkha karşı derin bir sevgi duyan Muhammed b. Hasan, Ebu Hanife’nin ilim meclisine devam etmeye başlayınca Ebu Hanife kendisine şöyle demişti: Evvela Kur’ân’ı ezberlemekle O’nu kendine arka yap. Ebu Hanife tarikiyle fıkıh öğrenmek isteyen kimseye Kur’an-ı Kerim’in çok iyi bilinmesi şiddetli bir ihtiyaçtır..” Bunun üzerine Muhammed b. Hasan yedi gün kadar ortadan kayboldu ve yedi gün sonra babası ile beraber Ebu Hanife’ye gelerek Kur’an-ı Kerim’i ezberlediğini söyledi. Bu arada Ebu Hanife’den bir mesele daha sordu. Ebu Hanife bu meseleyi başkasından duyarak mı, yoksa kendisinden mi sorduğunu öğrenmek istedi. O da “Kendimden sordum” cevabını verince İmam Azam, Onu ders halkasına kabul ederek fiilen talebesi yaptı. İmam Azam’ın meclisine dört sene devam etti ve mecliste sorulan soruları ve cevaplarını devamlı olarak yazdı. Bu arada Ebu Hanife’nin vefatı vuku bulunca onun talebelerinden Ebu Yusuf’tan Hanefî fıkhını ikmâl etti.
İmam Muhammed, Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’un dışında, Kufe, Basra, Medine, Mekke, Şam ve Irak beldelerinde bulunan büyük meşayihten de ilim tahsil etti, fıkıh öğrendi ve hadis dinledi. Mezhep taassubundan olsa gerek, kendisini çekemeyenlerin dışında bütün âlimler, onun fıkıhta, tefsirde, hadiste
ve lugatte çok mükemmel bir üstat olduğundan ittifakla bahsetmiş
lerdir.
Kufe’de hadis aldığı zatlar şunlardır: Ebu Hanife, İsmail b. Ebi Halid el-Ahmesî, Süfyan-ı Sevrî, Mis’ar b. Kidam, Malik b. Miğvel, Kays b. Rebi, Kadı Ebu Yusuf, İsmail b. İbrahim el-Becelî.
Medineli’lerden Malik b. Enes, İbrahim b. Muhammed b. Ebî Yahya, Abdullah b. Ömer b. Hafs, Muhammed b. Hilâl, Dahhak b. Osman, Davud b. Kays ve Abdurrahman b. Ebu’z-Zinâd.
Mekke ehlinden Sufyan b. Uyeyne, Zem’a b. Salih, İsmail b. Abdulmelik ve Zekeriya b. İshak.
Basra’lılardan Ebulavam Abdulaziz, Hişam b. Ebî Abdillah, Said b. Ebi Arube ve Mubarek b. Fadale.
Şam’lılardan Ebu Amr Abdurrahman el-Evzaî, Muhammed b. Raşid el-Mekhulî, İsmail b. Ayyaş.
Horasan’dan Abdullah b. Mubarek ve Yemame’den Eyub b. Utbe et-Teymî’yi zikredebiliriz.
Bu kadar büyük zatlardan ilmini ikmal ettikten sonra artık onun ilimdeki şöhreti çevreyi tutmaya başlamıştı. Zaten Ebu Hanife’nin talebesi olması, ilim öğrenmek üzere devrinin insanlarının etrafına toplanmasına yetiyordu. Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî’nin yetiştirdiği talebelerinin isimleri bile biraz dini ilimlerle meşgul olanlara, onun nasıl biri olduğu hakkında bir kanaat verebilir.
Devrinde Şeyhu’l-Müctehidin lakabıyla anılan insanlardan Ebu Hafs Ahmet b. Hafs el-Icli, Ebu Süleyman Musa b. Süleyman Cüzcani ki, bu zat vasıtasıyla kütüb-i sitte şarka ve garba yayılmıştır. Dört mezhep imamlarından Muhammed b. İdris eş-Şafiî, Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam el-Herevî, Amr b. Ebi Amr el-Harranî, Ali b. Mabed b. Şeddad (Bu zat aynı zamanda imamın Camii Kebir ve Camii Sağır isimli kitaplarını rivayet etmiştir), Mualla b. Mansur, Ebubekir b. Ebi Mukatil, Esed b. Furat el-Kayravani (Bu zat Maliki mezhebinin esaslarını oluşturan zattır), Şeyh Sahnun, İbn-i Cerir’in şeyhi Muhammed b. Mukatil, Yahya b. Main (Bu zat hadiste cerh ve ta’dil imamıdır. aynı zamanda bu zat “Camius-Sağir” isimli kitabını ondan yazmıştır), Ali b. Mihran, Yahya b. Eksem, Hişam b. Abdullah er-Razî ve daha yüzlercesine ilim öğretmiştir.
Bu malumatı verdikten sonra, meselenin ehemmiyetine binaen, gerek bu zatın ilim, irfan ve takvasına; gerekse Hanefî fıkhını İmam Azam ve İmam Ebu Yusuf’tan alıp yazılı hale getirmesinden ötürü üç mezhep imamı ile olan münasebetine de bir – iki hususla yer vermenin faydalı olacağı kanaatindeyim. Bu münasebeti anlatmaya gerek duymamızın sebebi ise Hanefî fıkhının re’ye dayalı olduğu, kitap ve sünnete dayalı olmayışı iddialarıdır. İşte bu iddiaların tutarsızlığı kısmen bu zatın hayatında görülmektedir.
İmam Muhammed eş-Şeybanî, İmam Malik b. Enes’ten aralıksız üç yıl hadis dinlemiştir. eş-Şeybanî sadece İmam Malik’ten hadis almakla da kalmayıp Medine ulemasından çok istifade ederek hadis rivayetinde bulunmuştur.
İmam Mâlik’le karşılaşması şöyle olmuştur: Mucaşe b. Yusuf naklediyor: Ben Medine-i Münevvere’de İmam Malik’in yanında idim. O, insanlara fetva veriyordu. Bu arada Ebu Hanife’nin talebesi Muhammed b. Hasan içeriye girdi. Henüz küçüktü. İmam Malik’e şu soruyu sordu:
– Ya İmam, mescitten başka yerde su bulamayan cünübün ne yapması gerektiği hususunda ne dersin? İmam Malik, bu soruya “Cünüp olan adam mescide giremez” cevabı verdi. Bunun üzerine Muhammed, “Namaz vakti olunca ne yapacak? Mescitte suyu görüyor” deyince İmam Malik yine “Cünüp mescide giremez” dedi. Birkaç defa bu durum tekrar edince İmam Malik O’na:
– Sen söyle bakalım ne yapması lazım? İmam Muhammed:
– Cünüp olan adam teyemmüm eder, mescide girer, suyu alır ve yıkanır. Bunun üzerine İmam Malik bu gencin kim olduğunu sorar, Ebu Hanife’nin talebesi Muhammed eş-Şeybanî olduğunu öğrenir.
Bu hadisenin İmam Malik’e hadis dinlemeye gitmeden önce meydana geldiğine Muhammed Zâhid el-Kevseri açıklık getirmiştir.
Süleyman Abdülhamid el-Behrani diyor ki; ben Yahya b. Salih’ten işittim. Bana İbn-i Eksem şöyle dedi: Sen İmam Malik’i gördün ve O’ndan hadis işittin. Aynı zamanda İmam Muhammed’le de arkadaşlık yaptın. Hangisi daha fakihtir? Ben derim ki, İmam Muhammed b. Hasan daha fakihtir.
Aynı zamanda Kufe ehline İmam Malik’in Muvatta’ını rivayet eden de İmam Muhammed’dir. O’nun bu rivayeti müstakil bir eser halinde neşredilmiştir. Eseri tahkikli olarak neşre hazırlayan Ezher Üniversitesi hadis Bölümü başkanı Abdulvahhab Abdullatif yazdığı ön
sözde, İmam Muhammed’in yaptığı Muvatta rivayetinin diğer rivayetlerden üstün olduğunu maddeler halinde zikretmiştir. Çünkü İmam Malik’in Muvatta’ının 22 kadar rivayeti vardır. Bunlar fazla noksan olarak birbirlerinden farklıdır. Bunların bazısına Hadis alimi Darekutni telif ettiği bir eserinde işaret etmiştir. İmam Muhammed, Malik b. Enes’ten 700 küsur hadis rivayet etmiştir. Bu hadisleri bizzat kendisinden almıştır.
Hafız Zehebî, Kufe’de fıkıh ilminin reisliği Ebu Yusuf’tan sonra Muhammed b. Hasan’da nihayet bulmuştur. O’nun vasıtasıyla imamlar fıkıh öğrenmiştir. Çok kitap tasnif etmiştir ve âlimlerin en zekilerindendir, demektedir.