Talebeleri arasında İmam Şafiî’yi zikretmiştik. Şafiî, Muhammed b. Hasan’dan ilim aldı, O’nun kitaplarını okudu, O’ndan nakilde bulundu ve nakillerini kaydetti. Şafiî şöyle demiştir: Muhammed b. Hasan’dan bir deve yükü ilim aldım.
Bunların hepsi de bizzat O’ndan duyduklarımdandır. Şafiî, İmam Muhammed’i çok sever, çok sayar ve ilmini çok överdi. Onun hakkında şöyle derdi: İncelenmesi gereken bir mesele sorulduğu zaman yüzünü memnuniyetsizlikten dolayı buruşturmayan tek insan olarak ben Muhammed b. Hasan’ı gördüm.
İmam Şafiî aynı zamanda kendisinden hadis rivayet etmiş ve hadiste O’nun hüccet olduğunu da kabul etmiştir.
Kerderî’nin İmam Şafiî Menakıb’ında, İmam Şafiî şöyle diyor: Allah bana iki insanla yardımda bulunmuştur. Bunlardan birisi hadis ilminde Sufyan b. Uyeyne, diğeri fıkıhta İmam Muhammed b. Hasan’dır. Şafiî, İmam Muhammed’le ilk karşılaşmasını şöyle anlatıyor: İmam Muhammed bir odada oturmuş, insanlar da başına toplanmış, onlarla sohbet ediyordu. Yüzüne baktım, insanların en güzeliydi. Alnı sedef gibi parlıyordu. İnsanların en güzel giyinenlerindendi. İhtilaflı bir mesele hakkında sordum ve zaafa düşmesini de arzu ettim. Fakat ok gibi meselenin üzerinden geçti ve böylece mezhebini de kuvvetlendirdi.
İmam Şafiî Hazretleri Şiilikle itham edilmiş ve Halife Harun Reşid tarafından 9 Şii insanla beraber Kufe’ye getirilmişti. Bu dokuz Şiinin öldürülmesinden sonra sıra İmam Şafiî’ye gelmişti. Şafiî kendisini müdafaa etmiş ve bu arada müdafaasına delil olarak da “İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî bunu bilir” demişti. Halife İmam Muhammed’e Şafiî hakkında sorunca O da şu cevabı vermiştir: Şafiî, çok alim ve ilimden de nasibini almış bir zattır. O’na isnat olunan bu işle O’nun bir ilgisi yoktur. O, öyle bir adam değildir. Bunun üzerine Harun Reşid, “Öyle ise O’nu yanına al, bakalım, düşünelim” dedi ve bu sayede İmam Şafiî de kurtulmuş oldu. Sonra İmam Şafiî İmam Muhammed’den ders almış ve Kufe fıkhını kendisinden öğrenmiştir. Muhammed b. Hasan’ın fesahat ve belagatı zirvede idi. İmam Şafiî diyor ki, “Muhammed b. Hasan konuştuğu zaman Kur’an onun lügatiyle iniyor zannedersin. Aynı zamanda O, hem kalbi hem de gözü dolduruyor.” Derse başladığı sırada İmam Azam’ın kendisine olan öğüdünü evvela 7 günde Kur’an-ı Kerim’i ezberlemekle tutan Muhammed b. Hasan, derinlemesine Kur’an’ın manası üzerinde durmuş ve ona ciddi bir şekilde nüfuz etmiştir. Ebu Ubeyde Kasım b. Sellâm, Allah’ın Kitabını Muhammed b. Hasan’dan daha iyi bilen görmedim, demiştir. Muhammed b. Hasan helâl-haramı, nasih-mensuhu ve ilel ilmini de çok iyi bilirdi. Nitekim Şafiî mezhebinin büyüklerinden sayılan İdris b. Yusuf Karadisi İmam Şafiî’den şu sözü işittiğini nakleder: Ben, helâl haram, ilel, nasih ve mensuhu Muhammed b. Hasan’dan daha iyi bileni görmedim.
Ebu Ubeyd, İmam Şafiî’den şu sözü işittiğini naklediyor: Eğer insanlar insaf sahibi olsalar, Muhammed b. Hasan gibisini göremeyeceklerini bilirler. Çünkü ben O’ndan daha fakih birisinin dizinin dibine oturmadım. Benim lisanım fıkha onun lisanı gibi açılmadı. O, gerçekten büyüklerin aciz kaldığı fıkhî meseleleri ve sebeplerini çok güzel hallederdi.
Şafiî mezhebinde büyük bir değeri olan İmam Şafiî’nin yazdığı el-Ümm kitabının telifinde Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî’nin büyük tesiri olmuştur. Meselâ rivayet ediliyor ki, İmam Şafiî İmam Muhammed b. Hasan’ın Kitabu’l-Asl isimli eserini ezberlemiş ve El-Ümm’ü buna benzeterek yazmıştır. El-Ümm’ün ve İmam Şafiî’nin diğer eserlerinin Muhammed b. Hasan’dan ders aldıktan sonra yazıldığı bilinmektedir. Maliki Mezhebinin büyük imamlarından bilinen Esed b. Furat da İmam Muhammed’den ders alıp kitaplarını tedkik ettikten sonra eserlerini yazmıştır.
Ahmed b. Hanbel de kendisine sorulan sorulara Muhammed b. Hasan’ın kitaplarından cevap verdiğini itiraf eder. Zaten Ahmed b. Hanbel, Hanefî fıkhını 3 sene Kadî Ebu Yusuf’dan öğrenmiş ve hadis dinlemiştir. Ahmed b. Hanbel’e İbrahim Harbi, “Ey Ahmed b. Hanbel, bu kadar ince meseleler sana nereden geliyor” deyince “Muhammed b. Hasan’ın kitaplarından” diye cevap veriyor.
Hanefî fıkhının önde gelen imamlarından Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî’nin üç mezheble olan münasebetini kısaca arz etmeye çalıştıktan sonra Hanefî fakihleri için sık sık kullanılan, fıkıh kaidelerinin tespitinde ayet ve hadise müracaat edilmeyerek “re’yle” amel edildiği iddiasına karşı İmam Muhammed’in verdiği şu cevabı kaydetmeden geçemeyeceğim: Muhammed b. Semaa diyor ki, İsa b. Eban bizimle beraber namaz kılıyordu. Ben onu Muhammed b. Hasan’a davet ediyordum. O da “Onlar hadise muhalefet eden insanlar” diyor ve gelmiyordu. İsa b. Eban hadis hıfzı güzel olan bir muhaddisti. Nihayet bir gün sabah namazını beraber kıldık ve o gün de İmam Muhammed’in ders meclisi vardı. Namazdan sonra oturduk. İmam Muhammed dersi bitirdikten sonra ben O’na İsa b. Eban’ı yaklaştırıp şöyle dedim: Kardeşinin oğlu İsa b. Eban zeki, hadis ilmini iyi bilen ve kitabeti olan bir zattır. Ben kendisini size getirmek üzere davet edince, sizin hadise muhalefet ettiğinizi söyledi. Bunun üzerine O’nu tuttu ve Oğulcağızım, bizde hangi hadise karşı muhalefet gördün. Bizzat bizden duymadığın meseleden ötürü aleyhimizde şahadette bulunma, dedi. İsa b. Eban o gün İmama hadisin yirmi beş babından sordu. İmam Muhammed hem ona cevap veriyor hem hadiste olan mensuhtan haber veriyor, ona ait şahitler ve deliller getiriyordu. İmamın yanından ayrıldıktan sonra bana dedi ki, Benimle nur arasında olan perde kalktı ve ben zannettim ki, Allah Taala mülkünde bu adam gibilerini insanlara muzahir olsunlar diye yaratmıştır. Sonra İmam Muhammed’den artık ayrılmadı ve büyük bir fakih oldu.
İmam Muhammed’e karşı büyük veli Davud Tai’nin de ciddi teveccühü ve takdiri vardır.
Gerçekten de İmam Muhammed son derece vakarlı, insanlardan müstağni ve dünyaya asla değer vermeyen biriydi. Babasından kendisine büyük servet kalmış fakat o hepsini ilim yolunda harcamıştır. Kendisi şöyle diyor: Babamdan 30 bin dirhem miras aldım. Bunun 15 binini hadis ve fıkha, 15 binini de nahiv ve şiire harcadım. Muhammed b. Hasan, ilmin izzetini daima korumuş ve onu hiç bir zaman layık olduğu mevkiden aşağıya bırakmamıştır. Ebu Ubeyde Kasım b. Sellam diyor ki, Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî ile beraber otururken Halife Harun Reşid geldi. Herkes ayağa kalktı fakat İmam Muhammed kalkmadı. Biraz sonra huzura çağrılınca herkes korkmaya başladı. Ama tam aksine İmam Muhammed halifenin huzurundan yine vakarlı ve heybetli bir şekilde çıktı. Kendisine neticenin ne olduğunu sorduk, bize şöyle dedi: Halife, niçin ayağa kalkmadığımı sordu. Ben de kendisine şöyle dedim: Siz beni ilmiye sınıfına koydunuz. Ben de sınıfımı muhafaza etmek istedim. Hademe sınıfına geçmek istemedim. Çünkü hademe sınıfı ilmiye sınıfının haricindedir. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: Kim (kibrinden dolayı) insanları karşısında ayakta tutmasını severse ateşte oturacağı yeri hazırlasın, cevabını verdim.
İmam Muhammed’in ibadet u taata düşkünlüğü de O’nun bilinen meziyetlerinden birisidir. Çok ibadet yapar, Kur’an-ı Kerim’i sonuna kadar okur ve sık sık hatim yapardı, geceyi üçe böler, birisinde istirahat, birisinde ibadet ve birisinde de ilim tahsil etmekle meşgul olurdu. Hatta çok çalışmak ve ibadet etmekten vakit bulamazdı ki, elbisesini değiştirsin. Vak’ayı Kasım b. es-Seleme rivayet etmektedir.
Geceleri çok uyanık kalır ve gözüne uyku girmezdi. Kendisine uyumayışının sebebi sorulunca, kıyamete kadar Ümmet-i Muhammed’in derdiyle dertlenecek olanlara rehber olmak üzere şu tarihi sözü söylemiştir: Ben nasıl uyuyayım ki, müslümanların gözü bana itimaden uyuyor ve diyorlar ki, bizim başımıza bir iş gelse Muhammed b. Hasan bizim işimizi halleder ve ıstırabımızı def eder. Ben de uyursam din tahrip edilir.
İlim ve ibadete düşkünlüğünden ailesinin dünyevi ihtiyaçlarını bile göremez durumda idi. Hatta ailesine şöyle derdi: Dünya ihtiyaçları için benden bir şey istemeyiniz. Zira kalbimi meşgul eder. İhtiyaç duyduğunuz şeyleri vekilimden alınız, onun işi benden az, kalbi ise daha az meşgul. İmam Muhammed’in sabrı, adaleti ve cömertliği de devrinin imamları arasında temayüz etmişti. Hatta talebelerine ders okutmadaki sabrı ile onlara infak etmede hocası İmam Azam’dan başka kimse O’nun gibi değildi. Bir defa talebesi Muhammed b. İdris eş-Şafiî, kendisine bir soru sormuştu. İmam Muhammed’in verdiği cevabı memnuniyetle karşılayarak kaydetmişti. Bunun üzerine İmam Muhammed talebesi Şafiî’ye 100 dirhem para hediye etmiş ve şöyle demişti: Eğer ilimden nasibini almak istersen ilim meclisine devam et ve hizmetimizden ayrılma. İmam Şafiî hazretleri bir iki kere iflas etmiş ve İmam Muhammed bir defasında topladığı 100 bin dirhemi, bir defasında 70 bin dirhemi O’na vermiştir. İmam Şafiî hazretleri şöyle demiştir: İlimde insanlar Irak ehlinin ıyalı (çoluk çocuğudur), Irak ehli ve Kufe’liler de İmam Ebu Hanife’nin ıyalidirler. İmam Muhammed için de şöyle derdi: Eğer İmam Muhammed bize aklı miktarı konuşsaydı, biz Onun sözünü anlamazdık. Ancak O, bize bizim aklımız kadar konuşurdu. İmam Muhammed, devrinin âlimleri arasında en çok eser yazanlardan birisi olarak sayılmıştır. İbn-i Nedim 64 kadar kitabının ismini nakletmiştir. Yazdığı eserleri hocası Kadı Ebu Yusuf’a okumuş ve onun da onayını almıştır. Halife Harun Reşid kendisini bir m
üddet Rakka şehrine kadı olarak tayin etmiş, fakat çok zaman geçmeden azletmiştir.
Abdullah b. Muhammed b. Selam’dan rivayet edilmiştir ki, O rüyasında görmüş ki, gökyüzünde bulunan iki ay yeryüzüne düşüyor. Bu rüyanın üzerinden iki ay geçmeden İmam Muhammed b. Hasan ile Kisâî vefat ettiler. Kisâî ile İmam’ın vefatı aynı gündedir ve hâdise şöyle cereyan etmiştir. İmam Muhammed ile Kisâî’yi yanına alarak Horasan’ın Rey şehrine gitmek üzere Halife Harun Reşid sefere çıkmış. Halifeler sefere çıkacakları zaman kendilerine rehberlik etmelerini arzu ettikleri büyük âlimlerden bir-iki kişi yanlarına alır ve onların fikirlerinden istifade ederlerdi. Rey şehrine vardıktan sonra bu iki zât da orada vefat etmiştir. Halife bundan çok üzülmüş ve Fıkıh ile lugatı Rey’de defnettim, dedikten sonra: Bu ne kötü menzilmiş ki, buraya geldiğim zaman yanımda fıkıh ve lugat vardı. Ayrılırken yanımda hiçbiri yok, sözleriyle de üzüntüsünü dile getirmiştir. İmam Muhammed Rey yakınında bulunan Taber kalesinde Hişam b. Abdullah er-Râzî yurdunun yakınında medfundur. 189 hicri yılında vefat etmiştir. Hişam b. Abdullah’tan rivayet edilir ki, vefat etmek üzere evinde bulunan İmam Muhammed’e ölüm anı gelince ağlamaya başladı. O şöyle der: Allah Taala beni huzurunda tutup da bana dese ki, Ey Muhammed seni bu Rey şehrine getiren nedir? Benim yolumda cihat etmek üzere mi geldin, yoksa benim rızamı kazanmak üzere mi? O zaman ben ne cevap vereceğim, diyerek ağlamaya devam etti. Zaten Allah korkusundan ötürü çok ağlayan salih insanlardan birisi olduğunu İbnu’l Esir kaydetmektedir. İbn-i Ebî Recâ babasının İmam Muhammed’i rüyasında gördüğünü şöyle naklediyor:
Babası kendisine sormuş: Rabbin sana nasıl muamele etti? O da şöyle cevap vermiş: Allah Teâlâ beni mağfiret etti. Ben neden ötürü dediğimde bana şöyle denildi: Sana bu ilmi ancak seni mağfiret edelim diye verdik.
Son olarak hakkında, İmam Şafiî’nin söylediği: Muhammed b. Hasan gibi birini görmedim ve analar onun gibisini dünyaya getirmemiştir, sözünü nakletmekle iktifa edelim. Allah hepsinden razı olsun