Naci Karadağ-tr724.com
Bizim siyasal İslamcı tayfa enteresandır.Radikaldirler. Din ile alakalı en ufak bir olayda hemen ön plana atlar, protestolar düzenler, tepki gösterirler.Bu anlamda samimi olabilirler, kimsenin kalbini yaramadığımız için bilemeyiz elbette.
Ancak görünür olan bir takım davranış ve reflekslere bakarak, inançlarını yaşamakta ne kadar samimi olduklarını ölçümlemek mümkündür.
Bugün size birkaç örnek vereceğim.
İnsanları rencide etmek, olayın şahitlerini zor durumda bırakmamak amacında olmadığım için isim ve yer vermeden anlatacağım yaşanmış hadiseleri.
En sonuncuyu hemen aktarayım. Taze olduğu için kahramanları bellidir. Sanırım kimsenin itiraz edecek hali de yoktur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün Diyarbakır’da konuşma yaparken bir ara duraksadı. Biraz bekledikten sonra, merakla kendisini izleyen taraftarlarının şaşkın bakışları arasında yardımcısını çağırdı.
Durum kısa sürede anlaşıldı. Erdoğan’ın konuşma metninin aktığı prompter bozulmuştu anlaşılan.
Erdoğan öfkelenmişti ama öfkesini bastırmaktaydı belli ki.
Aşağıya olayın videosunu da koyacağım için, çok fazla detaya girmeyeceğim. Ancak bir hususa dikkatinizi çekeceğim ki o bölümü daha özenle izleyesiniz diye. (BKZ)
Bir süre prompterın (okuma cihazı) düzelmesini bekleyen Erdoğan, daha sonra yakın korumasını yanına çağırarak ilgili görevliye “yahu namaza mı gidilir”, “dangalak” ve “Allah Allah” sözleriyle tepki gösterdiği görülüyor görüntülerde.
Her konuşmasında Allah, kitap, peygamber diyen, kitlelere elinde tuttuğu Kutsal kitabı gösteren bir liderin “namaza mı gidilir?” cümlesi insanı rahatsız eder şüphesiz.
Bunu başka bir siyasi lider yapsa, eminim şimdi troller ve yandaş medya leşkerleri tekmili birden abanmış ve istifaya davet etmiş olurlardı. Twitterde “hashtag” açarlardı bile.
Aynı şansızlığı Muharrem İnce’nin yaşadığını düşünsenize bir. İnce konuşurken, prompter arızalanıyor. Bir süre sonra İnce yanındaki adamına, mikrofonlara yansıyacak şekilde, “Ne namazı, namazın sırası mı şimdi dangalak?” diye çıkışıyor!
Sizce ne yapardı AKP güruhu?
Hayatlarını inançlarına göre kodlayan, yaşamlarını Allah’ın emirlerine göre tanzim ettiklerini söyleyenlerin, inanç ve ideallerini yaşayışlarına yansıtmalarını beklemek yanlış bir beklenti olmayacaktır.
Sözgelimi; Rabia eylemleri yaparken yan tarafta okunan ezanı önemsememek, bir vakit namazı kaçırana kadar eyleme devam edip, sonra da her şeyi Allah için yaptığını iddia etmek, insanlara pek samimi gelmez.
Ya da Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nde, At Meydanı’nda, Şazeli’de saatlerce nargile fokurdatırken İslam alemini kurtarmak, şeriat devleti kurmak, bunları yaparken namazı filan umursamamak en azından söylemde radikal olanların eylemde liberal olduğunun göstergesidir zannımca.
Siyasal İslamcılar için ibadethaneler her şeyden önce propaganda ve kampanya merkezleri olarak kullanılıyor sıklıkla. Şaşırtıcı olan başta cami cemaati olmak üzere, bu durumdan kimsenin rahatsız olmaması. Buna bir de milletin değil bir partinin borazanına dönüşen Diyanet İşleri eklenince, camiler Allah’a yaklaşma değil, iktidarı elde etme ve güçlendirme merkezlerine dönüşüyor maalesef. Belki bugünün siyasal İslamcıları bu durumdan memnun olabilir ama korkarım ki yakın gelecekte, insanların mabetlerden soğumasına neden olabilecek bir süreçtir bu.
Camilere bu kadar düşkün, ibadet vakitlerini bu kadar hassasiyetle takip eden zihniyetin, pratik konusunda da hassas olmasını bekliyor insan.
Ezan okunurken müziğin sesini kısmadı, diye kafeterya sahibiyle kavga eden İslamcıya, 50 metre ilerisindeki camiye gidip vakit namazı kılmak ağır geliyor nedense!
Bu ‘pratik liberalliği’ sanırım tüm siyasal dincilerin ortak paydası. Belki de bu nedenle, uyuşturucu baskını esnasında polisleri kapıda gören torbacı başlıyor Kur’an okumaya ya da köşeye sıkışan hırsız balkonda namaza duruveriyor!
Buraya şu video konulacak:
Ve şu:
Biliyorum bu satırları okuyup kızanlar da olacaktır ama bunu sadece ben söylesem hadi bana kızsınlar. Başkaları da söylüyor.
Örneğin Endonezya Devlet Başkanvekili Yusuf Kalla şaşkınlıkla ifade ediyor bunu. Kalla, Türkiye’de katıldığı İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü toplantısında Tayyip Erdoğan’ın kaçan akşam namazını çok umursamamasına şaşırdığını açıkladı geçen gün.
CNN Indonesia’nın verdiği habere göre, Başkanvekili Yusuf Kalla geçtiğimiz gün düzenlenen iftarda, Türkiye’de 18 Mayıs’ta İstanbul’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü toplantısı hakkında konuşuyor ve Türkiye’deyken yaşadığı bir olay karşısında hayretler içinde kaldığını ifade ediyor. Kalla, Türkiye İslam ülkesi olsa bile ibadet yapma imkânı bulamadığını belirtiyor ve esas kendisini şaşırtan şeyin toplantı sırasında iftar vakti girdikten sonra akşam namazı arası verilmemiş olması olduğunu söylüyor. Kalla, “Konuşmacı konuşmaya devam etti. Bırak teravihi, akşam namazı da yok!” diyor ve ekliyor; “Ben seyahat sırasında olduğu için seferiyim, dolayısıyla akşam namazı ile yatsı namazını cem edip bile birlikte kılabileceğini ama Erdoğan’ın akşam namazı kılmamasına şaşırdığımı söylemeliyim. Ben misafirim, cem yapabilirim, oysa Erdoğan kendisi Türkiye’de yaşıyor değil mi?… Her neyse, Endonezya’da olduğum için şükürler olsun. Burada her ne iş olursa olsun namaz için mola verilir.”
Bence Kalla iyi ki bu meseleyi çok kurcalamamış. Yoksa “Namazın sırası mı şimdi Sayın Yusuf Kalla?” cevabı alıp daha da şaşırması mümkündü!
Her fırsatta Ayasofya’yı açıp namaz kılacağını söyleyen siyasal İslamcılara bu sebeple hep şüpheyle bakılacaktır.
Baştan beri söylediğim gibi mesele sadece Erdoğan ya da başka AKP’li değil, genel anlamda siyasal İslam’ın tem sıkıntısıdır bu.
Vaktiyle Başbakanlık yapmış ve toplumda dini bütün olarak bilinen bir siyasinin Balkan ülkeleri ziyaretinden bir anekdotu anlattı yeni tanıştığım bir Avrupalı soydaşımız. Misafir olduğu evde heyecan dalgası oluşturan bu lider, sohbetin tatlılığına dalıyor. Ancak şehir onun geldiğini haber aldığı için, Cuma namazına bekleniyor. Yani imam namazı kıldırmıyor, en azından nezaketen bekleyelim, diyor cemaate. Ancak namaz vakti geliyor, görünürde kimse yok.
Yarım saat, bir saat… Hayır, gelen giden yok.
Bu sırada misafir olduğu evde, ev sahipleri biraz telaşlanıyor ama misafirin namazı filan hatırladığı yok. “Herhalde seferi olduğu için Cuma kılmayacak” şeklinde yorum yapıyorlar. Ancak ikindi vakti girdiğinde misafir siyasetçi hala muhabbete devam ediyor…
Geçiyoruz…
Vaktiyle başka bir partinin lideri iken, şimdilerde iktidarda bakanlık yapan başka bir isim…
Onu çok yakından tanıyan, zamanında yediği içtiği ayrı gitmeyen bir dostu anlatıyor.
Diyor ki; “Herhangi bir şehre girdiğimizde hemen en büyük camiyi sorardı. Sonra konvoyu oraya yönlendirip büyük âlây-ı vâlâ ile içeri girerdik. Çoğu zaman abdest bile almadan namaza durduğuna şahidim!”
Yazıyı bitirirken ‘bonus’ olarak aşağıdaki videoyu koyuyorum. Dandik bir krem için din adamı kisveli şu tuhaf insanın girdiği kılığa tahammül edebilecekseniz izleyin bakalım…
Buraya şu video girecek: