Veysel Ayhan-tr724.com
Kayıtlarda “Bursa’da yaşanan bir hikaye” diye geçiyor da aşırı tekellüflü olduğundan “aslı yoktur herhalde.” diye düşünüyorum.
Ama gerçeği hatta bugünü çok iyi yansıtan bir yanı var.
Geçmiş zamanda Bursa’da yaşayan bir hayırseverin hikayesi:
Bu zat, bugünki adı Arap Çeşme olan muhitte çeşme yaptırmış ve çeşmenin başına şöyle yazmış; “Her kula helâl, Müslüman’a haram!”
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye… Gitmişler kadıya şikâyete. Hayırsever, yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş.
“Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, diye çeşme yap, suyunu ama Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama.
Hayırsever:
– Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…, dedikçe kadı kızmış:
– Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir! demiş. Ama bir yandan da merak etmiş:
– Nedir gerekçen? diye sormuş. Hayırsever:
– Bir tek Sultan’a derim… diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş…
Adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama bir yandan da meraklanmış:
– De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iş ki, hem çeşmeyi yaparsın,hem de “Her kula helâl, Müslüman’a haram” yazarsın? Adam,başı önünde konuşur:
– Delilim vardır, lâkin ispat ister.
– Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?
– O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım… Demiş ve şunları istemiş:
– Sultanım,herhangi bir havradan (Sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak.
Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm?
Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” ortalığı ayağa kaldırmışlar.
Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, adam:
– Sultanım, artık bırakmak zamanıdır, demiş. Haham bırakılmış, Yahudiler mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler.
– Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım, demiş.
Aynı şekilde papaz derdest edilip yaka-paça alınmış. Pazar ayininde kıyamet kopmuş. Tepkiler ayyuka çıkmış. Haftasına da serbest bırakılmış.
Sevinç gösterileri daha da fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar.
Sultan:
– Bitti mi? demiş adama.
– Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle, demiş. Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, falan âlimini alınız minberinden…
Dediği yapılmış.
Ulu Cami’nin meşhur imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler…
Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz” gibi tek bir kelâm etmemiş.
İmamın peşinden giden, arayan-soran olmamış. Bir hafta geçmiş, “Nerde imam” diye gelen-giden yok! Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu:
“Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik”, “Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!”, “Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…”
Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:
– Eee, ne olacak şimdi?
Hayırsever
– Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hepsinden.
– Haklısın demiş padişah.
Padişah denilenin yapılması için emir buyurmuş ve ne diyeceğini bekleyerek adama dönmüş. Hayırsever, taşı gediğine koymuş:
– Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?
Sultan acı acı tebessüm etmiş:
– Hava bile haram hava! demiş.
Hikayenin aslı olmayabilir ama “faslı” doğru ve bugünü çok güzel anlatıyor.
İşin ötesi şu ki eskiden sadece iftira ve yalanlar varmış ve de buna sessizce seyirci olanlar. Şimdi katliamlar hatta bebek cinayetleri var.
Ekser “insan” dilsiz bir şeytanmış.
Dünya üstünde “insan” nüfusunun en az olduğu coğrafya ne yazık ki bizim topraklar çıktı.
Kuyudan kurtarılan köpeğin manşet olduğu ama öldürülen bebeklerin haber bile olmadığı topraklar.
Bunu görmenin faturası çok ağır oldu.
Veysel Ayhan-tr724.com
Kayıtlarda “Bursa’da yaşanan bir hikaye” diye geçiyor da aşırı tekellüflü olduğundan “aslı yoktur herhalde.” diye düşünüyorum.
Ama gerçeği hatta bugünü çok iyi yansıtan bir yanı var.
Geçmiş zamanda Bursa’da yaşayan bir hayırseverin hikayesi:
Bu zat, bugünki adı Arap Çeşme olan muhitte çeşme yaptırmış ve çeşmenin başına şöyle yazmış; “Her kula helâl, Müslüman’a haram!”
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye… Gitmişler kadıya şikâyete. Hayırsever, yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş.
“Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, diye çeşme yap, suyunu ama Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama.
Hayırsever:
– Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…, dedikçe kadı kızmış:
– Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir! demiş. Ama bir yandan da merak etmiş:
– Nedir gerekçen? diye sormuş. Hayırsever:
– Bir tek Sultan’a derim… diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş…
Adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama bir yandan da meraklanmış:
– De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iş ki, hem çeşmeyi yaparsın,hem de “Her kula helâl, Müslüman’a haram” yazarsın? Adam,başı önünde konuşur:
– Delilim vardır, lâkin ispat ister.
– Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?
– O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım… Demiş ve şunları istemiş:
– Sultanım,herhangi bir havradan (Sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak.
Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm?
Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” ortalığı ayağa kaldırmışlar.
Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, adam:
– Sultanım, artık bırakmak zamanıdır, demiş. Haham bırakılmış, Yahudiler mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler.
– Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım, demiş.
Aynı şekilde papaz derdest edilip yaka-paça alınmış. Pazar ayininde kıyamet kopmuş. Tepkiler ayyuka çıkmış. Haftasına da serbest bırakılmış.
Sevinç gösterileri daha da fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar.
Sultan:
– Bitti mi? demiş adama.
– Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle, demiş. Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, falan âlimini alınız minberinden…
Dediği yapılmış.
Ulu Cami’nin meşhur imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler…
Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz” gibi tek bir kelâm etmemiş.
İmamın peşinden giden, arayan-soran olmamış. Bir hafta geçmiş, “Nerde imam” diye gelen-giden yok! Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu:
“Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik”, “Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!”, “Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…”
Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:
– Eee, ne olacak şimdi?
Hayırsever
– Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hepsinden.
– Haklısın demiş padişah.
Padişah denilenin yapılması için emir buyurmuş ve ne diyeceğini bekleyerek adama dönmüş. Hayırsever, taşı gediğine koymuş:
– Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?
Sultan acı acı tebessüm etmiş:
– Hava bile haram hava! demiş.
Hikayenin aslı olmayabilir ama “faslı” doğru ve bugünü çok güzel anlatıyor.
İşin ötesi şu ki eskiden sadece iftira ve yalanlar varmış ve de buna sessizce seyirci olanlar. Şimdi katliamlar hatta bebek cinayetleri var.
Ekser “insan” dilsiz bir şeytanmış.
Dünya üstünde “insan” nüfusunun en az olduğu coğrafya ne yazık ki bizim topraklar çıktı.
Kuyudan kurtarılan köpeğin manşet olduğu ama öldürülen bebeklerin haber bile olmadığı topraklar.
Bunu görmenin faturası çok ağır oldu.
Veysel Ayhan-tr724.com
Kayıtlarda “Bursa’da yaşanan bir hikaye” diye geçiyor da aşırı tekellüflü olduğundan “aslı yoktur herhalde.” diye düşünüyorum.
Ama gerçeği hatta bugünü çok iyi yansıtan bir yanı var.
Geçmiş zamanda Bursa’da yaşayan bir hayırseverin hikayesi:
Bu zat, bugünki adı Arap Çeşme olan muhitte çeşme yaptırmış ve çeşmenin başına şöyle yazmış; “Her kula helâl, Müslüman’a haram!”
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye… Gitmişler kadıya şikâyete. Hayırsever, yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş.
“Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, diye çeşme yap, suyunu ama Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama.
Hayırsever:
– Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…, dedikçe kadı kızmış:
– Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir! demiş. Ama bir yandan da merak etmiş:
– Nedir gerekçen? diye sormuş. Hayırsever:
– Bir tek Sultan’a derim… diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş…
Adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama bir yandan da meraklanmış:
– De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iş ki, hem çeşmeyi yaparsın,hem de “Her kula helâl, Müslüman’a haram” yazarsın? Adam,başı önünde konuşur:
– Delilim vardır, lâkin ispat ister.
– Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?
– O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım… Demiş ve şunları istemiş:
– Sultanım,herhangi bir havradan (Sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak.
Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm?
Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” ortalığı ayağa kaldırmışlar.
Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, adam:
– Sultanım, artık bırakmak zamanıdır, demiş. Haham bırakılmış, Yahudiler mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler.
– Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım, demiş.
Aynı şekilde papaz derdest edilip yaka-paça alınmış. Pazar ayininde kıyamet kopmuş. Tepkiler ayyuka çıkmış. Haftasına da serbest bırakılmış.
Sevinç gösterileri daha da fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar.
Sultan:
– Bitti mi? demiş adama.
– Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle, demiş. Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, falan âlimini alınız minberinden…
Dediği yapılmış.
Ulu Cami’nin meşhur imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler…
Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz” gibi tek bir kelâm etmemiş.
İmamın peşinden giden, arayan-soran olmamış. Bir hafta geçmiş, “Nerde imam” diye gelen-giden yok! Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu:
“Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik”, “Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!”, “Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…”
Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:
– Eee, ne olacak şimdi?
Hayırsever
– Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hepsinden.
– Haklısın demiş padişah.
Padişah denilenin yapılması için emir buyurmuş ve ne diyeceğini bekleyerek adama dönmüş. Hayırsever, taşı gediğine koymuş:
– Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?
Sultan acı acı tebessüm etmiş:
– Hava bile haram hava! demiş.
Hikayenin aslı olmayabilir ama “faslı” doğru ve bugünü çok güzel anlatıyor.
İşin ötesi şu ki eskiden sadece iftira ve yalanlar varmış ve de buna sessizce seyirci olanlar. Şimdi katliamlar hatta bebek cinayetleri var.
Ekser “insan” dilsiz bir şeytanmış.
Dünya üstünde “insan” nüfusunun en az olduğu coğrafya ne yazık ki bizim topraklar çıktı.
Kuyudan kurtarılan köpeğin manşet olduğu ama öldürülen bebeklerin haber bile olmadığı topraklar.
Bunu görmenin faturası çok ağır oldu.
Veysel Ayhan-tr724.com
Kayıtlarda “Bursa’da yaşanan bir hikaye” diye geçiyor da aşırı tekellüflü olduğundan “aslı yoktur herhalde.” diye düşünüyorum.
Ama gerçeği hatta bugünü çok iyi yansıtan bir yanı var.
Geçmiş zamanda Bursa’da yaşayan bir hayırseverin hikayesi:
Bu zat, bugünki adı Arap Çeşme olan muhitte çeşme yaptırmış ve çeşmenin başına şöyle yazmış; “Her kula helâl, Müslüman’a haram!”
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye… Gitmişler kadıya şikâyete. Hayırsever, yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş.
“Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, diye çeşme yap, suyunu ama Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama.
Hayırsever:
– Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…, dedikçe kadı kızmış:
– Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir! demiş. Ama bir yandan da merak etmiş:
– Nedir gerekçen? diye sormuş. Hayırsever:
– Bir tek Sultan’a derim… diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş…
Adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama bir yandan da meraklanmış:
– De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iş ki, hem çeşmeyi yaparsın,hem de “Her kula helâl, Müslüman’a haram” yazarsın? Adam,başı önünde konuşur:
– Delilim vardır, lâkin ispat ister.
– Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?
– O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım… Demiş ve şunları istemiş:
– Sultanım,herhangi bir havradan (Sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak.
Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm?
Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” ortalığı ayağa kaldırmışlar.
Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, adam:
– Sultanım, artık bırakmak zamanıdır, demiş. Haham bırakılmış, Yahudiler mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler.
– Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım, demiş.
Aynı şekilde papaz derdest edilip yaka-paça alınmış. Pazar ayininde kıyamet kopmuş. Tepkiler ayyuka çıkmış. Haftasına da serbest bırakılmış.
Sevinç gösterileri daha da fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar.
Sultan:
– Bitti mi? demiş adama.
– Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle, demiş. Efendim, payitahtımız Bursa’nın en sevilen, falan âlimini alınız minberinden…
Dediği yapılmış.
Ulu Cami’nin meşhur imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler…
Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz” gibi tek bir kelâm etmemiş.
İmamın peşinden giden, arayan-soran olmamış. Bir hafta geçmiş, “Nerde imam” diye gelen-giden yok! Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu:
“Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik”, “Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!”, “Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…”
Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:
– Eee, ne olacak şimdi?
Hayırsever
– Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hepsinden.
– Haklısın demiş padişah.
Padişah denilenin yapılması için emir buyurmuş ve ne diyeceğini bekleyerek adama dönmüş. Hayırsever, taşı gediğine koymuş:
– Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?
Sultan acı acı tebessüm etmiş:
– Hava bile haram hava! demiş.
Hikayenin aslı olmayabilir ama “faslı” doğru ve bugünü çok güzel anlatıyor.
İşin ötesi şu ki eskiden sadece iftira ve yalanlar varmış ve de buna sessizce seyirci olanlar. Şimdi katliamlar hatta bebek cinayetleri var.
Ekser “insan” dilsiz bir şeytanmış.
Dünya üstünde “insan” nüfusunun en az olduğu coğrafya ne yazık ki bizim topraklar çıktı.
Kuyudan kurtarılan köpeğin manşet olduğu ama öldürülen bebeklerin haber bile olmadığı topraklar.
Bunu görmenin faturası çok ağır oldu.