Yeni tesbitlere göre, üzülen bazı ağaçlar, ağlayınca gözlerinden aspirinin temel maddesi damlıyormuş… Müminlerin münacatlarındaki göz yaşları da cennet incilerine bedeldir hem de aspirin gibi pek çok derde devadır…
* * *
Başı sonu “Lâ ilahe illallah” olan, Cennete gider. Onun için çocuklara ilk defa “Lâ ilahe illallah” demeyi öğretmek lâzım… İnşaallah sonunda da hüsn-i hâtime olarak “Lâ ilâhe illallah” deyince, Cennete girer.
Denizde boğulma halinde iken Firavun ‘Ben de İsrailoğullarının iman ettiği İlâhtan başka ilâh olmadığına iman ettim. Ben de Müslümanlardan oldum’ dedi. Şimdi mi?” (Yunus Suresi, 90-91 âyetler meâlen) Korku ve ümitsizlik halinde iman makbul değil. Ayrıca Firavun “İsrailoğullarının imanı yerine Hz. Musa ve Hz. Harun’un iman ettiği İlâha iman ettim” deseydi, kurtulabilirdi. Çünkü İsrail oğullarının imanında eksiklik vardı. Hatta olanların bazıları Hz. Musa’dan bir ara putperestlerin ki gibi ilâhın âşikare olmasını isteme cür’etinde bulunmuşlardı; güya görerek ibadet etmek istiyorlardı. Onun için ümitsizliğe dayanan bir iman makbul olmadığı gibi, yanlış bir iman da fayda vermezdi. Halbuki Firavun’un sihirbazları, mucizeyi görünce “Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik.” demişlerdi. Hatta Firavunun asarım-keserim tehditlerine karşı da yiğitçe, “İstediğin hükmü ver!…” diye ölümü göze alarak karşılık verdiler ve felaha erdiler.
* * *
Ali Haydar Hocamız anlattı: “1999 zelzelesinden sonra, Tayvan’daki Zhu Chi Vakfının kurucusu Chen-Yen Fa Shi hanımefendiye teşekkür için ziyarete gitmiştik. Çünkü bu vakıf zelzeleden sonra hemen geldi ve musibetzedelere büyük yardımlarda bulundu ve yardımlarını uzun süre devam ettirdi. Biz ziyaretten önce Budist mabedinin uygun bir köşesinde namazımızı kıldık, sesli olarak tesbihatımızı yaptık. Arkadan ben Fetih ve Kıyamet Surelerini yine sesli ve yavaş yavaş okudum. Meğer onlar başka bir köşede bizi seyredip okuduklarımızı dinliyorlarmış. ‘Ne güzel şeyler okudunuz!..’ dediler. Sonra biz gidip Hanımefendiye bir Esma-i Hüsna Levhası hediye ettik. Mânâlarını merak etti. Yanımızda Tayvanlı Müslüman Faysal var. Kendisi Suudî Arabistan’da dini tahsilini almış. Arapçası çok güzel. O, Cenab-ı Hakkın 99 isminin hepsinin mânalarını anlattı… Çok hayret etti. ‘Bizim ilahlarımızın bütün özelliklerini Allah demek ki, isim isim kendinde toplamış. Bu tabloyu her zaman görebileceğim bir yere asacağım.’ dedi.”
Gerçekten büyük bir vakıf… Beş milyon mensubu var. Her gün herkes çok cüzî de olsa kumbaraya bir şey atıyor. Neticede büyük bir yekun teşkil ediyor… Okulları, hastaneleri ve yardım kuruluşları var…
* * *
Hadis-i Kudsi’de: “Allahü Teaala buyuruyor ki: Ben O Allahım ki, Benden başka ilah yok. Meliklerin Meliki, mâliklerin Mâlikiyim. Meliklerin kalbi elimdedir. Kullarım bana itaat ettiklerinde, meliklerin kalblerini haklarında rahmet ve re’fete çeviririm. Eğer kullarım Bana isyan ederlerse, meliklerin kalblerini öfke ve nikmete çeviririm de onlara çok kötü azap ve işkence ederler. Kendinizi meliklerinize beddua etmekle meşgul etmeyiniz. Lâkin zikir ve tazarru ile meşgul olunuz ki, size bedel Ben meliklerinize yeteyim.” (Ebu Nuaym Hılyesinden)
* * *
Nasıl bir kalbî ve vicdanî yönümüz varsa bizi gazabî v.s. kötü durumlarda uyarıyorsa, cemaatlerin içinde mutlaka gönül ve vicdanî temsil edenler olmalı ve herhangi bir azgınlıkve taşkınlıkta hemen harekete geçmelidir. Mesela gücü temsil eden veya edenler harekete geçip, intikam almaya kalkınca, “Siz de hayvanî ve gazabî duygularla doluyor ve zâlimlerden birisi oluyorsunuz. İntikamı bırakın; şefkatli olun… Hiç olmazsa adâletten ayrılmayın!..” demelidirler.
“Düşünmeden bir adım atacağına, bin defa düşünüp bir defa adım atmak daha hayırlıdır.”
“Umudunu kaybeden, baştan mücadeleyi kaybetmiş demektir.”
“Keyiflerine göre hareket edenler, keyfiyet kazanamaz ve kaliteli işler yapamazlar. Keyfiyet ve kalite kazanabilmemiz için keyfimize göre hareket etmekten uzak durmalıyız. Hem keyif çat, hem keyfiyet kazan, bu mümkün değil.”
“İşletmelerde bütün ünitelere gereken önemi vermek lâzım… Bakıyorsunuz bir üniversitenin rektörü, hekim… Bütün imkanları üniversitenin hastanelerine tıp fakültelerine harcıyor; diğer fakülteleri ihmal ediyor. Böyle bir şey doğru değil… Böylece anomali bir durum meydana geliyor. Üstten iyi bir denetim gerekir.”
* * *
Bir bilge zamanın değerini anlatmak için: Torbasından bir muz çıkarmış; bozulmuş bir halde… “Bu geçmiş zaman, artık yenilmez.” demiş. Sonra torbasından bir muz daha çıkarmış, yeşil ve ham… “Bu daha olmamış, olgunlaşması için beklemek gerekir.” demiş. Sonra bir daha çıkarmış; o olgunmuş. “İşte bunun yenilme zamanı… Ertelememek lâzım!” demiş…
* * *
2014’te Nazlı Ilıcak, şöyle demişti: “Aklanma yerini sandık sananların er-geç acı hakikatla karşı karşıya kalacağı günler gelecektir.
“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer; sular çekilince, karıncalar da balıkları…
“Kimse bugünkü gücüne güvenmemelidir. Çünkü kimin kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir.”
Elbette kararlar üstünde, âdil kaderin de bir kararı vardır.
Siyaset, havanın devamlı değişmesi gibi değişir durur: Bulutludur, yağmurludur, açıkdır, rüzgarlıdır, güneşlidir… Onun için bilhassa ülkemizin cumhuriyet dönemi, tek adam dönemi, şeflik dönemi, partiler dönemi, bir sürü parti tarihe gömülmüştür… Özal’ın, Demirel’in partileri yok artık.
Bu arada isimleri bile unutulan pek çok parti mezarda. Yani yakın tarihimiz bir partiler kabristanına benziyor. Bu bakımdan devam edip gidecek, hiçbiri kalmaz.
Bu arada isimleri bile unutulan pek çok parti mezarda. Yani yakın tarihimiz bir partiler kabristanına benziyor. Bu bakımdan devam edip gidecek, hiçbiri kalmaz.
* * *
Maalesef modern çağın en büyük problemi, âcil sayılanın ÖNEMLİ OLAN’dan çalınmasıdır. Bu da iyi ve güzel olanı her zaman erteletir. Bizim bu oyuna gelmememiz lâzım… Ne kadar âcil bir görünüm verirse versin, herşeyi bırakıp en önemli Hizmetimize koyulmamız lâzım… İnsanlığın İslamî güzelliklere muhtaç olduğunu ve bunun da pek çok müşterisinin bulunduğunu biliyoruz… Öyleyse hâlâ niçin oyalanıp duruyoruz?!..