İş adamı Akın İpek “Bu yayınlar, Tahkim
davasından sonra başladı, uluslararası yargıya yansıyacak şeyin önüne geçmek
istiyorlardır. Neden yıllardan beri Hitler’in ‘Goebbels’vari bir kara
propagandayla bu aile bu insanlar şeytanlaştırılıyor, bunun cevabını vermeleri
gerekecek ”dedi.
İpek, son günlerde Havuz Medyası ve AKP rejiminin yalan ve iftiralarıyla
sürekli gündemde tutuluyor. Edinilen bilgilere göre, son günlerde Akın İpek’in sürekli gündeme getirilmesi ve Erdoğan rejiminin paniklemesinin altında, ‘cemaat
soruşturması’ kapsamında İngiltere Mahkemesinde yaşanan gelişmeler olduğu
kaydedildi. Akın İpek’in avukatının yaptığı açıklamaya
göre, İngiliz Mahkemesi Gülen Hareketini bir terör örgütü olarak kabul etmediği,
ayrıca 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmasının bir hukuk darbesi olduğu
iddialarını reddettiğini söyledi.
Türkiye’nin, Cemaate yönelik yürütülen soruşturmalar kapsamında iadesini
talep ettiği İpek’e, AKP’nin Havuz Medyasında başta olmak üzere diğer yayın basın
ve yayın organlarında yalan, iftira ve algı operasyonlarıyla hakkında çıkan “gözaltı,
ev hapsi” gibi söylentilere cevap verdi. ahvalnews.com’dan Eşref Aydoğmuş’un
sorularını cevaplandıran Akın İpek, gözaltına alındığı iddiasını yalanladı.
İpek, “Hukuki sürecin bütün prosedürleri burada yerine getirildi. Şimdi bunun
politik bir istek olup olmadığı anlaşılacak. Yargılama sonucunda bu ortaya
çıkacak” dedi. Pasaportuna el konulmadığını, ev hapsi ya da yurtdışı yasağının
da bulunmadığını söyleyen Akın İpek, “Yayınlara bakınca, herhalde bu Tahkim
davasından sonra başladı. Belki uluslararası yargıya yansıyacak olan şeyin
önüne geçmek istiyorlardır veya etkilemeye çalışıyorlardır diye düşünüyorum.”
ifadelerini kullanarak, sorulara şöyle cevap verdi:
Bugün önce iktidara yakın medyada, sonra The Times gibi bazı medya
kuruluşlarında da gözaltına alındığınıza dair haberler yayınlandı. Gözaltına
alındınız mı?
Eşref Bey bu yargı meselesi herhalde yaklaşık 1 yıl önce başlayan bir
mesele. Türkiye’de ‘Çatı İddianamesi’ne benim adım konulmasından sonra ben
İngiltere’de olduğum için İngiltere’deki makamlara kendimle alakalı,
şirketlerimle alakalı bütün bilgileri verdim. Dedim ki; böyle bir durum var,
gerek olduğu taktirde lütfen bana bilgi verin, ben gelip gerekli mevzuatı
tamamlayayım.
Bu da aylar önce, Mayıs ayında, sanırım Binali Yıldırım’ın gelmesinden
sonra olabilir, bizi aradılar, avukatımla beraber gittim, prosedür olarak
ifademizi verdik, burada mahkemeye çıkılıyor, bu tamamen iki ülke arasında
yasal bir mevzuat. Bu prosedür olarak Mayıs ayında oldu ve bitti. Ben ifademi
verdim orada. Konu tamamen Mayıs ayında gerçekleşen bir hadisedir. Bu yeni bir
olay değil.
Bugünkü haberleri nasıl yorumluyorsunuz?
Bir süreden beri zaten, geçen Cuma’dan beri sanıyorum bana yönelik anormal
bir hakaret, tehdit var. Bu 2013’ten, 2015’ten beri gelen bir süreç ama, ara
ara böyle bir sebep vesilesiyle anormal bir şekilde artmaya başlıyor. Yine
böyle bir artış oldu. Ofisime girmişler. Ofisime girdiklerinden, Anadolu
Ajansı’nda (AA) çıkan bir resimle haberim oldu. Yoksa ofisime girdiklerinden de
haberim yok. Tabi bu artışın mutlaka bir sebebi vardır, ne olduğunu tam olarak
söylemek mümkün değil. Ama yayınlara bakınca, herhalde bu Tahkim davasından
sonra başladı bu. Belki uluslararası yargıya yansıyacak olan şeyin önüne geçmek
istiyorlardır, veya etkilemeye çalışıyorlardır diye düşünüyorum. Başka bir
sebebi benim gördüğüm kadarıyla yok.
BBC de benzer bir haber girdi, haberi İngiltere İçişleri Bakanlığı’na
dayandırdı…
Beni az önce oradan da aradılar. Durumun ne olduğunu anlattım onlara,
düzelteceklerdir. İçişleri Bakanlığı, hukuki bir süreç olduğu için bilgi
vermemiştir. O prosedürü söylemiştir.
Yani şu an tam olarak mesele şu; Türkiye’nin iade talebi nedeniyle İngiltere’de
yasal prosedür işliyor, Eylül’de de mahkemeniz var…
Evet, hukuki süreç başladı. Hukuki sürecin bütün prosedürleri burada yerine
getirildi. Şimdi bunun politik bir istek olup olmadığı anlaşılacak. Çünkü
politik bir istekse, siyasi bir istekse, biliyorsunuz yasalar politik taleplere
izin vermiyor. Şimdi yargılama sonucunda bu ortaya çıkacak.
Bunlar tabi şöyle bir netice verdi; sizler gibi gerçek gazetecilerin konuya
dikkatlerini çekti. Onlar şimdi soru sormaya başladılar. Akın İpek kimdir,
neden şirketlerine el konuldu, evveliyatta Akın İpek’le ilgili insanların
düşünceleri neydi, neler konuşuluyordu. Bütün bunların tamamını incelemeye
başladılar.
Bana şimdi yavaş yavaş soru sormaya başladılar. Ben de tabi bu soruları
cevaplıyorum, cevaplama mecburiyetim var. Çünkü bir anda hiç istemememe rağmen
kamuoyunun önüne çıktım. Bütün ışıklar üzerime çevrildi. Üzerime sıçramış bir
şey yok diyorum, ben dikkatli yaşadım diyorum. Ben bunların cevaplarını
vereceğim.
Ondan sonra bana bu çamuru atanlara dönüp sormaları gerekecek; ‘madem bu
adam temiz neden bu çamuru atıyorsun’ diye. Onlar da onun cevabını versinler.
Neden yıllardan beri Hitler’in ‘Goebbels’vari bir kara propagandayla bu aile bu
insanlar şeytanlaştırılıyor, bunun cevabını vermeleri gerekecek.
HİTLERİN ‘GOEBBELS’VARİ İNSANLARI ŞEYTANLAŞTIRIYORLAR
Pasaportunuza el konulduğu iddiası doğru mu?
Ben pasaportumu Mayıs ayında kendim gittim verdim. Benim kardeşim Tekin
kayyum atanmasından sonra ‘Abi yanlış anlaşılmasın’ dedi, atladı Türkiye’ye
gitti, pasaportunu kendisi ilgili mercilere teslim etti, buna rağmen o da
tutuklandı. Ben de aynen onun gibi burada götürdüm verdim. Bakın yokluğumda
tutuklama kararı çıkardılar benim Eşref Bey. Ben gelmeden önce avukatım
vasıtasıyla savcıya söylememe rağmen, dedim ki ‘kardeşim benimle ilgili biri
herhangi bir soru sorarsa geleyim ifadem vereyim, yurtdışına gidip geliyorum.’
Hiçbir şey söylemediler. Ben döndüğümde bana davet çıkarmaları gerekirken,
yokluğumda tutuklama kararı çıkardılar.
Şimdi böyle olunca ben dönsem tutuklanmak üzere dönecektim. Hukuki olarak
anlaşılmasını bekledim konunun. Ama Tekin gibi, ben de burada benimle ilgili
böyle bir dava açılınca kendim gittim pasaportumu yetkililere teslim ettim.
Dedim ki ‘Ne zaman isterseniz ben gelirim, adresim belli. Hiçbir suçum yok,
trafik suçum dahi yok. Beni adli prosedür neyse onun içinde burada
değerlendirin.’ Konu budur.
Yurtdışı yasağı, ev hapsi kararı vs olduğu da yazıldı bazı medya
organlarında. Var mı böyle bir karar?
Şöyle; zaten pasaportumu teslim etmem demek, ne zaman isterseniz
İngiltere’deyim demek. Sene içerisinde zaten burada mahkeme sürecinin
sonuçlanmasını bekleyeceğim.
Yani bir yurtdışı yasağınız yok, siz kendiniz gidip pasaportunuzu teslim
ettiniz?
Evet, ben kendim gidip pasaportumu teslim ettim, yargısal prosedürü
tamamladım, mahkemenin sonuçlanmasını bekliyorum. Bir yere gitmeyeceğimi de
ifade ettim. Kardeşimin Türkiye’de yaptığı gibi. Yurtdışı yasağı, ev hapsi
kararı vs. hiçbirisi yok.
Türkiye, iade talebine dayanak gösterdiği suçlamalarda sizi 15 Temmuz darbe
girişimiyle de bağlantılandırıyor…
Şimdi zaten Türkiye’nin beni bu ‘Çatı Davası’ndan istemesinin 12 tane 13
tane sebebi var. Bunun içerisinde bir de darbe teşebbüsü var. Biliyorsunuz
Kanun Hükmünde Kararname(KHK) ile bir şey çıkardılar, diyorlar ki; ‘Siz
herhangi bir topluluğun üyesiyseniz, o topluluğun yapmış olduğu her şeyden
sorumlusunuz’. Dünyada bunun örneği yok. Dünyanın herhangi bir yerinde, siz bir
sivil toplum örgütünün üyesiyseniz, aynı binada oturuyorsanız, oradaki diğer
insanların yaptığı suçlarla suçlanamazsınız.
Cezalandırılamazsınız. Onlar şimdi burada İngiltere hukukuna göre ve
uluslararası hukuka göre suç olabilecek şeyler nelerdir onlara baktılar. Buna
baktıkları için bu suçlamaların 12 tanesini dikkate almadılar. Yok darbeyle
bağlantılı, soru çalınmış vs böyle saçmalık olabilir mi? Tabi hiçbirisi dikkate
alınmadı, tamamını kaldırıp attılar bunun.
Ama maddi suçlar, para aklama, kara para, terörü finansman gibi şeyler
bütün dünyada hukuki olarak suç olduğu için, bununla alakalı şimdi konuya
bakacaklar. Yani ben bir kara para mı akladım, yoksa tamamen bana atılmış,
uydurulmuş bir suç mudur, buna bakılacak. Bu da tabi benim memnun olduğum bir
hale geldi.
Ben zaten yıllardan beri ‘kardeşim beni incelediniz, bir kuruşluk
gayrimeşru bir harcamam yok, en ufak bir suçum yok’ diyorum diyorum, bu tek
taraflı yayın yapan medyada yok. Şimdi burada tabi uluslararası medyanın da
dikkatle izleyeceği bir dava haline geldi. Göstersinler bakalım benim maddi
olarak ne suçum varmış Eşref Bey.
Türkiye’deki rejim maalesef insanların hayatını o kadar pervasızca
mahvediyor, mahvetti ki. İnsanların şahsi hayatlarını, ailelerinin hayatlarını,
yaşamlarını o kadar kolaylıkla ellerinden almaya başladılar ki. Bunu vicdanı
olan, zerre kadar ahlakı olan, insan olan yapmaz korkar. Siz bugün yaşlı bir
insanın sizin yüzünüzden gözyaşlarını akıttığını duysanız gece uyuyabilir
misiniz Eşref Bey?
Fakat sanki bunlar Türkiye’de yaşanmıyormuş gibi tebessüm içinde gezen bir
güruh var ve bunlar Türkiye’yi yönetiyorlar şu anda. Bakın Meriç’te nehirde bir
anne ve evladı dün vefat etmiş. Çok masumane bunu dile getirdim Twitter’da,
aşağısına yığılan bir kalabalık var Eşref Bey, bakın mübalağa etmiyorum, eğer
bu kalabalık artarsa Türkiye’de hiç kimsenin ırz, can, mal emniyeti kalmaz.
Bunlar insan falan değiller. Bunlar insanlara her şeyi yapabilecek bir yaratık
türü. O kelimeler, o küfürler, kahkahalar…
Bunların insanlıkla falan alakası yok. Bunun siyasi düşünce farklılığıyla
falan da alakası yok. Bunun insanın dindar olup olmamasıyla da ilgisi yok. Bu,
tamamen insan veya mahluk olmasıyla ilgili bir konu. Kardeşim, insanların her
şeyi bir tarafa bırakıp bu yaratık türüyle, hastalanmış enfeksiyon kapmış
yaratık türüyle mücadele etmesi lazım.
Bu yayılıyor. İnsanların vicdanını içinden söküp alırsanız insanlar
canavarlaşmış. En büyük tehlike şu anda bu. Anneme dokunmayın diyor, adamın
anasına saldırıyorlar. Evladıma dokunmayın diyenin evladına saldırıyorlar. Bu,
gözü dönmüş bir güruh ve konuşulabilecek bir durum yok adamlarla Eşref.
İNGİLİZ MAKAMLARINA
KENDİM PASAPORTUMU TESLİM ETTİM:’BEN BURADAYIM DEDİM’
Geçen bir tweet attınız “Az önce zorla evimize girmeye çalıştılar, iş iyice
zıvanadan çıktı” diye. Detayı nedir bu konunun? Anadolu Ajansı’ndan mı
bahsediyorsunuz?
Şimdi Eşref Bey, Cuma günkü haberden sonra bir şey tetikledi olayı. Anadolu
Ajansı’nın o resmi ben bilerek kullandığına ihtimal vermiyorum. O resmi gizli
çekmişler ve esasında o, gazete haberi için çekilmiş bir fotoğraf değil. Siz de
yıllardır medyanın içerisindesiniz, elinde kamerası olan mikrofonu olan bir
insana siz gazeteci dersiniz.
Ama kamerası ve mikrofonu yoksa, kendisini başka bir isimle tanıyor ve
gizli olarak öne çıkıyorsa, amacını gizliyorsa bu bir ajanlık faaliyetidir. Ben
o resmin Anadolu Ajansı’yla irtibatını, resmi gördükten sonra anladım. Benim
ofisime girildiğini ve bunun AA ile irtibatı olduğunu anladım. Ama kaç defa
girdiler, kimler, bununla alakalı şu anda bir fikrim yok. Bunun üzerine
kalabalıklar birikti benim evimin önünde, işyerimin önünde.
Tanımadığım insanlar… Ve ben Londra dışındaydım, telefonum da bir müddet
kapalıydı. Uzaktan telefonla takip edebildiğim olaylar, bu kadarını
bilebiliyorum. Kimdir, ne yapmaya çalışıyorlar bilmiyorum. 2 tane burada
problem var, bir tanesi; bu dediğim yaratık güruh bir yerden bir şey gördüğü
zaman bir anda oraya saldırıyor. Kim tetikliyor, kim bunlara komut veriyor
bilmiyorum.
Ama bu adamlar herkese her şeyi her an yapabilecek zihniyette, radikal
düşüncelere sahip bir güruh. Bundan sonra ne olacağıyla ilgili bilemiyorum.
BU RADİKAL GRUPLARI KİM ORGANİZE
EDİYOR?
Bu konuda oradaki makamlarla görüştünüz mü, bir soruşturma söz konusu mu?
Tabi, olay büyüdü, polisler aradılar, konuyla alakalı resmi olarak hukuki
süreç başladı. Örtbas edilebilecek bir konu değil. Yarın bir gün bu radikallerin
ne yapacağı belli değil. Londra merkezi çok büyük bir yer değil. Burada bir
sürü insan dolaşıyor, ne yapar kimdir hiçbirini tanımıyorum ama hepsi beni
tanıyor şu anda.
Zamanla beni hedef haline getirdiler, arabamın plakasına kadar.
Değiştirmeyeceğim kardeşim. Ben hayatımı, bu insanların beni zorlamasıyla
değiştirmeyeceğim. Ama ne olacaksa bekliyoruz artık olacak şeyleri, olsun
bakalım.
Eklemek istedikleriniz var mı?
Çok teşekkür ediyorum. Şunu söyleyeyim, benim suçlanma sebebim şu an iki
tane. Bunu herkesin bilmesini istiyorum. Benim şirketime baskın yaptıklarındaki
gerekçeler, zır deli saçması gerekçeler. Kayyum atanmasına gerekçe olan zır
deli gerekçeler, bunların hepsi ortadan kalktı, hiçbirisi yok bunların. Sadece
önemli olduğunu düşündüğüm bir şey söyleyeceğim, 04.05.2016 tarihinde MASAK
benim şirketlerimle ilgili incelemeyi tamamlamış. İncelenme tamamlanmasına
rağmen Kayyum kararı kaldırılmamış, beklenmiş. Sorum şu; daha sonra darbe
teşebbüsü oluyor ve KHK çıkıyor, siz 2017’de açtığınız davayı, tamamen KHK
kararına dayandırmışsınız.
Demek ki bu KHK olmasaydı benimle ilgili bir dava açılamayacaktı. Yani KHK
benim üniversitemi ve medya grubumu müsadere ettiği için oralara yapılan
yardımlar ve bağışlar terörü finansman sayılmış, ve ben bundan suçlanıyorum şu
anda. Yani bütün mesele KHK’ya dayandırılarak hakkımda suçlama oluşturulmuş.
İnsan sormaz mı kardeşim nasıl oldu da siz 2 yıl süren bir soruşturmada KHK’yı
beklediniz de, nereden biliyordunuz bu KHK’ya dayanarak bir iddianame
hazırladınız? Bunu sorarlar…