Erhan Başyurt-TR724.COM
Türkiye ile ABD arasında beklenmeyen çapta bir kriz patlak verdi.
Rahip Brunson’un serbest bırakılmamasını gerekçe göstererek ABD, Türk Adalet ve İçişleri Bakanları’nı ‘kara liste’ye aldı.
Sembolik olarak ABD’deki mal varlıklarını dondurdu.
Her iki bakan ABD’de bir mal varlıkları olmadığını açıkladı.
ABD’nin bunu bilmemesi ihtimali yok.
Yani özellikle seçilmişler. Kişisel etki değil, sembolik etki tercih edilmiş.
‘’Türkiye’de bir bakanlık kumpas kuruyor, diğeri de adaleti yok ederek kumpası cezaya dönüştürüyor’’ demişler.
Daha önemlisi, tarihimizde olmayan bir karar vererek, yeni ve etkili yaptırımların sinyalini vermişler.
‘‘Türkiye’de iktidar bu dilden anlar ve krizi derinleştirmeden rehineyi serbest bırakır’’ diye düşünmüşler…
***
ABD haksız mı?
İsterseniz aşağıda 3 ana madde altında izah etmeye çalıştığım hususları dikkate alıp öyle karar verelim…
***
Birincisi, inanç ve fikir hürriyeti esastır. Bir insan kendi dinini tebliğ ettiği için ya da yaşamaya çalıştığı için hapse atılamaz, keyfi cezalandırılamaz. Bu inanç özgürlüğüne aykırıdır.
Nasıl İslamifobia’dan şikayet ediyorsak, bu da Hristiyanlık karşıtlığı ya da korkusudur…
***
İkincisi, iktidar adaleti kendi eliyle dünyanın gözü önünde yok etti. Şimdi çıkıp, ‘bizde adalet özgür’ diyemez.
Yargı mensubu hakim ve savcıların üçte biri keyfi olarak bir gecede görevden alındı.
Aralarında yüksek yargı mensupları da olduğu halde kimse ses çıkaramadı.
Anayasa Mahkemesi’nin kararını ‘uygulamayın’ diye siz alt mahkemelere talimat verdiniz. Uydular, uyguladılar.
Tek yetkili özel hakimler atadınız, sizden talimat almadan karar vermiyorlar.
Hasbelkader, Ağır Ceza’da sizin talimatınıza uymayan bir karar çıkınca, mesela sizin ‘esirleriniz için tahliye kararı verilince’ o hakimleri de alıp ‘terör örgütü üyesi’ diye hapse attınız.
Meydanlarda hedef gösterip insanları, talimatla tutuklattınız.
Anayasa Mahkemesi ve üst mahkeme kararlarını da uygulatmadınız.
Şimdi çıkıp ‘yargı bağımsız’ derseniz kargalar bile buna güler…
***
Üçüncüsü, Brunson’u ‘takas etmeyi’ için bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan halka açık bir konuşmada önerdi. Pazarlık kapısını açtı.
İktidar, ‘takas’ yapabilmek özel KHK çıkardı.İstediği yabancı tutukluyu ‘takas’ için kullanabileceğini yasalaştırdı.
Şimdi ‘’biz pazarlık yapmayız’’, ‘’bizde yargıya müdahale olmaz’’ demeleri komik kaçıyor.
Kaldı ki, Hakan Atilla ve Halkbank’a ceza, iki yeni soruşturmanın engellenmesi gibi hususlarda pazarlıklar yapıldığı, Türkiye’nin el yükseltmeye çalışmasının ABD yönetimini çileden çıkardığı medyaya kulis olarak yansıdı.
Kaldı ki, Brunson ilk pazarlık değil.
Almanya ile Alman gazetecileri, Macron ricacı olduğu için Fransız gazetecileri, Rusya istediği için Çeçen komutanların Türkiye’deki katillerini, Uluslararası Ceza Mahkemesi tepki gösterdiği için ByLock’tan tutuklu üye yargıcı, uluslararası baskılar üzerine Heybeliada’da tutuklanan insan hakları savunucularını tutuklanmaları için olduğu gibi serbest kalmaları için de talimat verdiniz. Saldınız.
Hatta mahkeme henüz tahliye kararı vermeden ‘rehin’ bir gazeteciyi ülkesine özel uçakla saldınız…
***
Yargıyı böyle mefluç eder, adaleti yok eder, hukukun üstünlüğü yerine iktidarın talimatını ikame ederseniz, işte böyle ‘şamar oğlanı’na dönersiniz.
Gücü yeten adaletsizliğin pencesinde esir aldıklarınızı kolunuzu bükerek elinizden alır.
Gücü yetmeyen veya hamisi olmayanlar da şu an olduğu gibi zulmünüze maruz kalır…
ABD, Almanya’nın Fransa’nın Rusya’nın önünde eğilen iktidarınızın kendilerine efelenmesini hazmetmez…
Sembolik bir kararla, size mesaj gönderiyorlar. Görünen o ki, mesajı da aldınız.
‘Karı-koca kavgası’ benzetmesi yaparak ‘biz ayrılamayız’, ‘aramıza girmeyin’ mesajı verdiniz.
Çok sürmez, rehin tuttuğunuz Rahip Brunson’u ülkesine iade edersiniz…
Güç karşısında geri adım atacağınızdan şüphem yok, asıl merak ettiğim, bu geri adımı iç kamuoyuna zafer gibi nasıl sunacağınız…
***
Brunson krizi, adaleti eleğe çevirmenin, hukuku siyasallaştırmanın, mahkemeyi tiyatroya, yargıçları kuklaya dönüştürmenin, ülkeyi nasıl bir batağa sürüklediğinin müşahhas bir misali.
ABD, Bruson’un tahliyesini bastırmakta haklı mı? İsterseniz bir de bu acı gerçeklerin ışığında düşünün!