Sen Halil’din.
Vakfıkebirli Halil.
Öyle ya, Urfalı olur, öyle bilinirdi Haliller…
Sen değildin.
Lakin,bilirdik ki, ateşin imtihanda, cümlemiz Halil, mesleğimiz hillet, topyekün Urfalı’ydık.
Sen hırçınlığını Karadeniz’den, sıcaklığını Urfa’dan almış gibiydin.
Kızdın mı dalgalanır,sevdin mi cennet, güldün mü tam bir Halil kesilirdin.
Sonradan duydum, öylece yazmışsın, şiirler bırakmışsın.
Gülerek geçmişsin, şu belalı Meriç’i, sevdiklerimizi alıkoyan azgın suları…
Geride bıraktım demişsin, gamlı dostlarımı, tohumlarımı, ardan urbamı…
Hem yardan, hem serden geçmişsin…
Hatırlar mısın, bilmem…
Türküler söylerdik.
Ne çok severdin,talihsiz yarımadanın, gamlı, yaslı türkülerini…
Hem gamı, yası mı biterdi, bizim toprakların.
Sen gittin, geride bıraktıkların: Dostların, tohumların, urban
ve türküler yetim…
“Değmen benim gamlı yaslı gönlüme
Ben bir selvi yardan ayrıldım
Evel bağdan idim dostum bağında
Talan vurdu ayva nardan ayrıldım.”