3- AHMED B. HANBEL’İN ÇEKTİĞİ EZİYETLER:
Kur’an Allah kelamıdır ve Allah’ın sıfatlarından birisidir. Bu sıfatın yaratılmış olması inancı batıl bir inançtır. Allah’ın bütün sıfatları kadimdir, yani ezelidir. İslam inanç sistemi bunu amirdir. Ahmed b. Hanbel’in yaşadığı dönem islami ilimlerin, tefsirin, hadisin, fıkhın, kelam ve siyer-i Nebevi’nin toplanma ve kayıt altına alınma dönemi olduğu için hadisçi, tefsir ve fıkıh alimlerinin kılı kırk yararcasına işin üzerinde durmaları ve kayıtlara en küçük bir şüphe ve yanlışlığın girmemesi için güçleri yettiği kadar titiz davranmaları bundan ötürüdür. Ne yazık ki, ta o dönemde yani Emevilerin hüküm sürdüğü dönemde Hıristiyan’ların teşvikiyle hassaten kelam ve akaid konularında Müslümanların zihinlerini bulandırsınlar diye yanlış şeyler empoze etme yoluna gitmişlerdir. Günümüzde olduğu gibi yanlarına yandaş alimler de bulmuşlardır. Onlardan birisi Kuran’ın mahluk olma, fitnesinin. dine sokulmaya çalışılması gibi. O dönem alimlerinden bazıları buna karşı çıkmış olmalarına rağmen, Emevi halifesi bu görüşü kabul ettiği için resmi bir mezhep dahi oluşturmuşlar. Ama buna Ahmed b. Hanbel şiddetle muhalefet etmiş ve asla Kuran mahluk’tur, diyemeyiz, hükmünü vermiştir. Bu fitnenin çıkışında Emevi hanedanı maiyetinde bulunan Hırıstiyanların rolü büyük olmuştur haliyle. Bunların başında Yuhenna ed-Dımeşki isimli bir Hırıstiyan vardı. Bu şahıs Müslümanları şüpheye düşürmenin yollarını araştırıp duruyordu. Halife Memun da, muhitinin tesiriyle Kuran’ın mahluk olduğu nazariyesini kabul etmişti. Sadece kabul etmekle kalmamış, Müslüman kelamcı ve hadisçileri de bu fikri kabul etmeye davet etmişti. Mutezile ve bir kısım Müslümanlardan bu hususu kabul edenler olmuştu. Bazı kimseler reddetmişse de bunlar da yapılan işkence neticesi halifenin istediğini kabule mecbur kalmışlardı. Hicri 212 yılında Halife, Kur’an’ın mahluk olduğu görüşünü hak mezhep olarak ilan etmişti. Zaten bu fikrin asıl savunucuları saraya sızmış olan batıl mezhep sahibi mutezilelerdi.
Başta Ahmed b. Hanbel, bir kısım alimler bu görüşü reddetmişlerdi. O sıralar Halife Tarsus’ta bulunuyordu. Bunların hemen zincire vurularak kendisine gönderilmelerini emretmişti. Emir yerine getirildi. Ancak bu metanetli mahkumlar henüz yolda iken halife ölüm haberi geldi. Ancak halifenin ölmesinin bunlara hiçbir faydası olmadı. Ölen halife Kuran’ın mahluk oluşu nazariyesini yürütmesi için haleflerine vasiyette bulunmuştu. Haleflerinden el-Mutasım ve el-Vasık kuvvet ve zorbalığa baş vurarak vasiyeti yerine kusursuz getiriyor, azap ve işkence yapmada önceki halifeyi de geçiyorlardı. Bu durum el-Mütevekkil devrinin 3. yılına kadar çeşitli şiddetlerde devam etti. O zaman Kuran hakkındaki bu batıl mezhebi, baskı altında bir hayli kabul eden olmuştu. Ama dört büyük alim, sabır ve metanetle bunu reddettiler. Bunlar Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Nuh el-Kavariri, Ubeydullah b. Ömer ve el-Hasan b. Hammad’dır. Bu zatlar yakalandıktan sonra elleri kelepçelendi ve ayaklarına zincir vuruldu. Ertesi gün Hasan b. Hammad, halife vekili İshak’ın emrini kabul etti ve serbest bırakıldı. Birkaç gün üst üste aynı sorulara ve aynı işkencelere dayanamayan el-Kavariri de istedikleri cevabı verdi ve serbest bırakıldı. Geri kalan iki kişi zincire bağlı olarak halifenin huzuruna çıkarılmak üzere yola sevk edildiler. Yolda Muhammed b. Nuh’un şehid olmasıyla bütün işkencelere göğsünü gerecek tek başına Ahmed b. Hanbel kaldı. O fütur getirmeden ilerliyor onun bu haline insanlar hayret ediyordu. İyi kötü her dönemde görüldüğü gibi Halife Memun’u bu işkencelere zorlayan şahıs o zamanın baş kadısı hicri 240 yılında ölen Ahmed b. Ebu Duad’dır. Bu insanın teşviki büyüktür. Halifenin ölüm haberi ilan edilince Ahmed b. Hanbel yeniden Bağdat’a gönderilerek ikinci bir emre kadar zindana atılmıştı. (Henry Laoust, İs. Ans. A.b.H. md. s.281. Bu zat College de France profesörlerindendir. Büyük şarkiyatçı, aynı zamanda hadisçi Louis Massignon tarafından kurulan İslâm Sosyolojisi Kürsüsü’nün başına getirilmiştir. Hanry Laoust, sosyoloji, Doğu dilleri ve Edebiyatları alimi ve ayrıca Bibliyografya uzmanı olduğu gibi 30 yıla yakın Ahmed b. Hanbel ve Hanbeli mezhebini araştırmış ve o araştırmalarıyla da meşhur olmuştur. Arapçaya vükufiyeti iyi derecede olan alim bir zattır.).
Bağdat hapishanesine döndükten sonra Halife Mutasım’ın huzuruna çıkarılarak bir sürü tehditlerle isteklerini yerine getireceğini ummuşlardı. Lakin Ahmed b. Hanbel’in inancında sebat ettiğini görünce onu nöbet nöbet kırbaçlamaya başladılar. Bayılıncaya kadar kırbaçlıyorlardı. O koca imam bayılınca öyle kendinden geçerdi ki, kılıçla dürtülünce bile kendine gelemezdi. Tam 28 ay zindanda bu işkenceye maruz bırakılmıştı. insanın içinden demesi geliyor ki, ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!
Muhammed Zübeyr Sıddıki, Hadis Edebiyatı Tarihinde, birbirini takip eden 150 vazifeli tarafından kırbaçla dövüldüğünü, bileğinin kırıldığını, ağır bir şekilde yaralanarak şuurunu kaybettiğini kaydeder. Fakat O, vicdanının temizliğini muhafaza etmiştir, öldürücü felaketler karşısında kendisine zulmeden düşmanlarına karşı bile benzeri olmayan cömertliği elden bırakmamıştır. Bu hareketi onu bambaşka bir şekilde yüceltmiştir. Ona işkencede baş rolü oynayan kadı Ahmed b. Ebu Duad’a
karşı herhangi bir kötü söz söyleme ve fikir beyanında bulunmadan bile kaçınmıştır.
İşkence ederek istediklerini alamayacaklarını anlayınca ümitleri kesilmiş onu serbest bırakmışlardı. Fakat zindanlarda uzun zaman kalışı ve devamlı surette kamçılanması, vücudunda meydana gelen yaralar onu bitap düşürmüş ve yürüyemez hale getirmişti.
Biraz iyileştikten sonra ders ve fetvalarına yeniden devam edince halk akın akın derslerine koşmaya başladı.
Mutasım’dan sonra halife olan el-Vasık (ö.h.232) zamanında da halife Memun’un işkence vasiyetnamesi yürürlükteydi. Fakat el-Vasık onun kırbaçla işkence edilmesine karşıydı. Çünkü bu işkence onu daha da yüceltiyor, halifelik nüfuzunun yayılmasına mani olmakla beraber halkın da idareye karşı olan nefretini arttırıyordu. Halifenin yeni işkence şekli O’nun insanlarla düşüp kalkmasını menetmek olmuştu. el-Vasık, İmam Hanbel’e şöyle demişti: Senin yanına kimse gidip gelmeyecek, benim bulunduğum yerde de sen oturmayacaksın. Fakat bu da uzun sürmemiş el-Mütevekkil, halife olunca zamanla hadisçilere yakınlık göstermiş; mutezile mezhebi saliklerini saraydan kovmuştu. Böylece İmamın mihnet ve sıkıntısı da nihayet bulmuştu.
Şurasını belirtmek yerinde olur ki, ulemaya karşı işlenilen bu zulüm, sadece Ahmed b. Hanbel’e değil, bir çok din alimine karşı da işlenmiştir. Nuaym b. Hammad, İmam Şafii ve talebesi el-Buveyti bunlardandır. Nuaym b. Hammad ile Buveyti’nin zindanda prangalar altında şehit oldukları rivayet edilmiştir.
El-Ezher alimlerinden Muhammed Ebu Zehra, el-Vasık hakkında şu gülünç hadiseyi nakleder. Artık el-Vasık da yaptığı bu işlerden usanmış ve ettiklerinin manasız olduğunu anlamıştı. Bir gün birisi telaşla halifenin huzuruna girerek: Ya Emire’l-Müminin! Kur’an hususunda başınız sağ olsun, Allah ecrinizi arttırsın, demiş. Halife de sana yazıklar olsun! Kur’an öldü mü? diye sormuş, giren adam: Ya Emire’l-Müminin! Her mahluk mutlaka ölür. İnsanlar şimdi teravih namazlarını ne ile kılacaklar, deyince halife gülerek, Allah hayrını versin, sus da defol” demiş.
- ŞAHSİYET VE SIFATLARI
- a) Hâfızası:
Ahmed b. Hanbel’in en önemli sıfatlarından birisi kuvvetli bir hafızaya sahip olmasıdır. Bu sıfat bütün muhaddis ve imamlarda olan sıfatlardandır. Asırdaşları onun kuvvetli bir hafızaya sahip olduğunu bildirirler. Ebu Zur’a’ya Muhaddisler arasında hafızası en kuvvetli olan kimdir? şeklinde sormuşlar o da Ahmed b. Hanbel, demiştir. Peygamberimizin hadis-i şeriflerini, sahabe ve tabiinlerin söz ve fetvalarını hıfzetmişti. Sadece hıfzetmekle de kalmayıp en ince noktasına kadar anlamıştı. Devrindeki diğer muhaddislerden onu ayıran vasıf bu idi. Çünkü diğerleri sadece ezber ve nakilde bulunurlardı. İshak b. Rahuyeh bu konuda şunları söyler: Irak’ta Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main ve diğer arkadaşlarımızla müzakerelerde bulunurduk. Ben: Bundan murad nedir? Bunun tefsiri ve fıkhi yönü nedir? diye sorardım: Ahmed b. Hanbel’den başka diğerleri hep susardı.
Talebesi İbrahim el-Harbi’nin şöyle dediği rivayet edilir: Misli görülmemiş ve kadınların benzerini doğurmaktan aciz oldukları 3 kişi gördüm.
Kasım b. Sellam, ruhu olan bir dağa benzetebilirim.
Bişr b. Haris, tepeden tırnağa akıl ile yoğrulmuş gibidir.
Ahmed b. Hanbel, sanki Allah onda evvelin ve ahirinin ilmini cemetmiştir. O dilediğini söyler, dilemediğini söylemez.
Bu rivayeti Sübki Tabakat’ında ve Ebu Nuaym Hilye’sinde zikretmiştir.
- b) SABRI VE TAHAMMÜLÜ:
Hadis tahsili esnasında çektiği sıkıntılarla hapislik hayatında çektiklerine karşı gösterdikleri sabır ve metanetini yukarda gördük. Fazlaca izaha lüzum yoktur. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, mihnet günlerinde O, halifenin huzuruna çıkarılmış ve tehdit edilerek söyletmek istedikleri şeyi ona söyletmek için huzurda iki kişinin kafasını uçurmuşlardı. Bu arada imamın gözü Şafii hazretlerinin talebelerinden birine ilişti ve ona: Mest üzerine mesh etmek hakkında bir şey biliyor musunuz? diyerek o anda bile ilim öğrenmekle meşgul oluyordu. En büyük düşmanı olan Ahmed b. EbiDuad: Şu adama bakınız ki, boynu vurulacakken bile fıkıh mes’elelerini münakaşa ediyor, diyerek metanetin son haddini gösterdiğini itirafa mecbur kalır.
Seleme b. Şebib şöyle dedi: Biz Mutasım’ın hilafeti zamanında Ahmed b. Hanbel’in yanında oturuyorduk. Birden bire içeriye birisi girdi ve Ahmed b. Hanbel hanginiz? dedi. Biz sükut ettik. Ahmed b. Hanbel Buyur Ahmed benim, ne istiyorsun? dedi. Gelen adam Ben kara ve denizden 400 fersahlık yoldan geldim. Bir cuma gecesi uyuyordum. Bana birisi geldi ve Ahmed b. Hanbel’i tanıyor musun? dedi. Hayır dedim. O da Bağdat’a git onu sor ve görüşünce, Hızır’ın sana selamı var, senin için şunları söyledi: Mele-i alanın sakinlerinin ve bütün meleklerin-Allah için nefsine yapılanlara sabrettiğinden dolayı-senden razı olduğunu kendisine söyle, dedi. Ahmed b. Hanbel başka bir şey istiyor musun deyince: Hayır bunun için geldim, dedi ve çıkıp gitti.
- c) Nezaheti:
Ahmed b. Hanbelbir çok hususlarda nezahet sıfatına sahipti. Ruhen nezihti. İster az olsun ister çok, başkasının malını asla almazdı. Nefsine ve şehvetine boyun eğmezdi. İmanı yönünden de nezihti. Allah’tan başka kimseden korkmaz ve kimsenin hakimiyetini tanımazdı. Düşüncede nezaheti onu selefe en iyi şekilde bağlamıştır. Selefin üzerinde kaçındığı şeylerden o da kaçınır inanmadığı şeyi asla söylemezdi. Bundan dolayı aralarında ihtilaf görülen sahabe sözlerini karşılaştırmaz ve karşılaştırılmalarına da müsaade etmezdi. Ahmed b. Hanbel’in bu nezaheti onu bazı helal şeyleri terk etmeye kadar götürmüştür. Şüpheli olan şeylerden son derece kaçınırdı.
Bu mevzuda Ebu Hafs Ömer b. Salih şöyle demiştir: Ahmed b. Hanbel’e gittim ve Kalpler ne ile yumuşar? dedim. Talebelerine baktı ve başını bir müddet yere eğdi ve Helal yemekle yavrucuğum dedi. Bişr b. el-Haris’e uğradım ve Kalpler ne ile yumuşar? sorusuna tekrarladım. O da Biliniz ki, kalpler, ancak Allah’ın zikri ile huzura kavuşur, dedi. Ebu Abdillah’ın yanından geldiğimi söyledim. O sana ne dedi? diye sordu. Cevabını söyleyince, O işin esasını söylemiştir dedi. Abdulvahhab bin Ebi’l-Hasen’e gelerek yine aynı soruyu tekrarladım. Biliniz ki, kalbler, ancak Allah’ın zikri ile huzura kavuşur mealindeki ayeti okudu. Ebu Abdillah’ın yanından geldiğimi söyledim. Ne dediğini öğrenince: Ebu Abdillah sana işin cevherini vermiştir dedi ve asıl olan onun dediği gibidir, diye ilave etti.
Helal rızıkla iktifa etmeyi nefsi için en şerefli mertebe sayardı. İnsanın gücünün beden gücü olmayıp nefse hakim olmakla onu helal rızıkla beslemek olduğunu bildirirken şöyle derdi: Yiğitlik nefsinin arzu ettiği şeyi korktuğun için terk etmendir. Dünyadan eline geçen az bir şeyde bile lokma kadar az olsa da onu bir Müslüman alıp diğer bir Müslüman’ın ağzına koysa israf etmiş olmaz. Bu söz cömertliğin son noktasıdır.
- d) İhlası
Diğer imamlarda görüldüğü gibi Ahmed b. Hanbel’de de ihlas, Allah’ın ihsan ettiği en önemli vasıflardan biridir. O şöhret ve şan kazanmak için tahsil yapmamıştır. Dinde olmayan bir şeyin dine sokulmaması için son gücüne kadar çalışırdı. O şöyle konuşurdu: Bilinmemek için Mekke’ye gidip kendini oranın mahallelerinden birine atmak istiyorum. Hatta Adını, Allah’ın unutturduğu kimselere ne mutlu, sözleriyle ihlastaki kemalini gösteriyordu. Ebu Nuaym, Yahya b. Main’den şu sözü nakleder: Ahmed b. Hanbel’in emsaline rastlamadım. Onunla 50 sene arkadaşlık ettim o iyiliği ile bize asla öğünmemiştir. Riyadan çok kaçınırdı. Riyanın insanlar için en büyük felaket olduğunu en iyi şekilde bilenlerden biridir.
- e) Vakar ve Heybeti:
Ahmed b. Hanbel’in önemli vasıflarından birisi de heybetli olmasıdır. Bu sıfatıyla onun sözlerinin ve rivayetlerinin ruhlar üzerinde kat kat tesiri olurdu. Heybetinden kimse kolay kolay yanına sokulamazdı. Talebeleri onunla müzakere etmekten bile çekinirlerdi. Yine muasırlarından birisi şöyle demiştir. İshak b. İbrahim’in yanına gittim. Sultanlardan falan ve filanın yanına da gittim. Fakat Ahmed b. Hanbel’den daha heybetlisini görmedim. Yanına girdim bir şey söyleyecektim. Fakat heybetinden titremeye başladım.
HAKKINDA SÖYLENEN SÖZLER
Rebi b. Süleyman, İmam Şafii hazretlerinin şöyle dediğini: Ahmed b. Hanbel sekiz haslette imamdır: 1. Hadîste, 2. Fıkıhta, 3. Lugat ilminde, 4. Kur‘an ilminde, 5. Fakrda, 6. Zühdde, 7. Takvada, 8. Sünnette, nakletti.
Bir gün Şafii hazretleri Ahmed b. Hanbel’in yanına gelerek şöyle dedi: Ey Abdullah’ın babası bugün Irak ehli ile beraber şu mesele üzerindeyiz. Bu hususta bir hadis falan olsaydı… mealinde bir şey söyledi. Ahmed b. Hanbel Şafii’ye 3 hadis-i şerif verince Şafi: Allah sana hayır mükâfatını versin, dedi. Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam şöyle dedi: İlim 4 kişide nihayet buldu:
- Ahmed b. Hanbel,
- Ali b. el-Medini,
- Yahya b. Main ve
- Ebu Bekir b. EbiŞeybe. Fakat Ahmed b. Hanbel onların en fakihi idi.Ebu Asım en-Nebil, zamanının hadis alimlerini sorar ve şu cevabı alır: Bağdat’ta Yahya b. Main, Ahmed b. Hanbelvs.,Basra’da Ali b. El-Medini, İbn-i Şarguni, Kufe’de: İbn-i EbiŞeybe, İbn-i Nümeyr. Bundan sonra: Ey, ey, bunların her birisi bize geldi ve onu gördük. Bu kavim içinde şu gençten yani Ahmed b. Hanbel’den başkasını görmedim. İbn-i Hacer, Tehzibü’t-Tehzib’inde Hilâl b. Ala’nın şöyle dediğini nakleder: Allah şu ümmete zamanlarında dört şahısla ihsanda bulunmuştur. Resulullah’ın hadisiyle fıkıhta derinleşen Şafii, mihnet gününde sebat edip halkı küfre düşmekten koruyan Ahmed b. Hanbel, hadislerden yalanı defeden Yahya b. Main ve Garibu’l-elfazı tefsir eden Ebu Ubeyd.Ebu Ya’la el-Mavsili, Ali b. el-Medini’den şöyle dediğini nakleder: Allah Taala bu dini sadece iki zatla aziz kılmıştır. İrtidat günü Hz. Ebu Bekir r.a., mihnet günü Hz. Ahmed b. Hanbel r.a. ile. Abdullah İbn Ahmed, Kuteybe’nin şöyle dediğini işitmiştir.:Süfyan-ı Sevri olmasaydı takva ölürdü. Ahmed b. Hanbel olmasaydı dine sonradan çok şeyler sokarlardı. Kuteybe’nin başka şahıslardan da şöyle dediği rivayet edilmiştir. Ahmed b. Hanbel ile İshak b. Rahuyeh dünyanın iki imamıdır. İbrahimu’l-Hanzeli, babasından şöyle dediği de rivayet edilmiştir: Ahmed b. Hanbel yeryüzünde, Allah ile kulları arasında hüccettir. İbn-i Hibban’ın Sika’sında hakkında şöyle söylendiğini İbn-i Hacer, Tehzibin’de nakleder: Hafız ve sağlam bir hadisçiydi. Gizli bir takvası vardı. Kırbaçlar altında inletildiği halde yine de ibadetlerini gevşetmedi. Allah Taala onu bidattan korumuş, kendisine uyulan bir imam, himayesine girilen bir barınak yapmıştır.