Başlıktaki cümle Kasas suresi 23. ayetindeki bir cümlenin literal manası.
“Rabbi innî lime enzelte min hayrin fakîr.”
Hz. Musa cinayet zanlısı olarak aranmaya başlayınca Mısır’ı terk edip Medyen’e doğru yol alıyor.
Medyen’e vardığında insanların hayvanlarını suladığı su kuyularının olduğu bir mekanda bu amaçla oraya gelmiş insanlarla karşılaşıyor.
İki kız dikkatini çekiyor.
Çünkü onlar yanlarında hayvanları olduğu halde kalabalığa karışmıyor, sıraya girmiyor, bir kenarda bekliyorlar.
Hz. Musa gidip onlara bu davranışlarının nedenini soruyor.
Onlar da “Bu insanlar hayvanlarını sulayıp gitmeden biz sulayamıyoruz. Babamız da çok yaşlı.” diyorlar.
Belki kadın oldukları için, belki tacize uğradıkları için, belki su kuyuları kalabalık, itiş-kakış içine girmek istemedikleri için.
Kur’an bu konuda bir detay vermiyor bize.
Bu cevap üzerine kızların hayvanlarını Hz. Musa suluyor, kızlara teslim ediyor ve bir gölgeliğin altına çekilip oturuyor.
Firavun’un adamları tarafından yakalanacağım korkusuyla bin-bir sıkıntı ve endişe içinde günlerdir yollarda olan Hz. Musa yaptığı bu iyilik karşısında kızlardan herhangi bir ücret istemiyor.
Muhataplarından herhangi bir dilek, istek ve talep olmaksızın yaptığı bu iyilik karşısında değil ücret istemek belki teşekkür etmelerini bile beklemiyor.
Ama beri tarafta da en küçük bir ihsana gerçekten muhtaç.
Zaten günlerdir yollarda.
Medyen’e gelmiş ama yatacak kalkacak yeri yok.
Kendisini emniyet ve güven içinde hissedeceği bir tanıdığı yok.
Ve işte bu durumda iken Hz. Musa altına sığındığı gölgelikte Allah’a teveccüh ederek başlıkta zahiri manasını verdiğim duayı yapıyor: “Bana indirdiğin her hayra muhtacım.”
Ne demek bu?
“Bana indireceğin, vereceğin, lütfedeceğin, ihsan buyuracağın her hayra, her iyiliğe, her güzelliğe muhtacım” dese, bir mana ifade edecek.
Nitekim siyak-sibak münasebetini nazara alan nice meal yazarı ayete bu manayı vermiş. “İndirdiğin” yerine “indireceğin” demiş.
Halbuki indirme manasını verdiğimiz “enzelte” geçmiş zaman kipidir.
Meal yazarlarının verdiği mana verilemez demiyorum. Verilebilir.
Geçmiş zaman kipiyle ifadenin böylesi bir konseptte gelecek zaman kipi kullanılmış gibi manaya hamledildiğine deliller de gösterilebilir.
Fakat ayetin geçmiş zaman kipini kullanmasında önemli bir ayrıntı olduğu kanaatindeyim.
En küçük bir iyiliğe muhtaç olduğu anda, isteklerini dile getirmek yerine o ana kadar Allah’ın ihsan ettiği her türlü hayra, her türlü nimete teşekkür ediyor.
Geleceğe yönelik, “bak halimi görüyorsun, bir yudum suya, bir lokma ekmeğe kadar her şeye ama her şeye muhtacım. Bunları bana ver Allah’ım!” demiyor.
O ana kadar verdiklerine teşekkür ediyor.
Belki de gelecek adına açıktan açığa muhtaç olduğu ama açıktan istemediği şeyleri mazideki ihsanlara teşekkür ederek istiyor.
Hz. Musa’nın doğumundan bugüne kadar geçen hayat hikayesinde yaşadıklarını düşünecek olursanız bunun ne kadar önemli olduğu kendiliğinden açığa çıkar.
Ama sadece Hz. Musa mı?
Hayır hepimiz için geçerli bu.
Layık olmadığımız halde şükrünü eda edemediğimiz nice nice nimetleri ihsan etti Allah bugüne kadar olan hayatımızda.
Devamını istiyorsak sebepler planında üzerimize düşeni yapmanın ötesinde verilenlere şükür etmek de öncelikli görevimiz olsa gerek.
İşte Hz. Musa bu duasıyla bence bizlere bunu hatırlatıyor.
Pekâla Allah bu duaya nasıl cevap veriyor?
Aradan çok geçmiyor, o iki kızdan birisi geliyor ve Hz. Musa’ya “Babam senin çağırıyor. Hayvanlarımızı sulamanın ücretini verecek” diyor.
Buna karşılık müstağni bir tavır takınmıyor Hz. Musa.
‘Ben sizin vakit kaybetmenizi istemedim, Allah rızası için yardımda bulundum. Kaldı ki ne yaptım? Bunun için ücret mi talep edilir Allah aşkına! Çok teşekkür ederim demiyor’ ve çağrıya icabet ediyor.
Zira o biliyor ki Allah sebeplerin yaratıcısı olarak sebepler üstü bir şekilde kullarına yardım edebilir ama genelde sebepler dairesinde iş yapar.
Numan Ali Han çok güzel ifade eder bunu. Der ki: “Bazen insanlar size yardım teklif ettiklerinde, o Allah tarafından sizin duanıza bir cevap olarak gelmiş olabilir. Eğer biri size iş teklif ediyorsa ve siz de “Yok ben bu iyiliği kabul edemem diyorsanız, sorarım size niçin Allah’tan yüz çeviriyorsunuz?”
Doğru mu bu yaklaşım?
Muhtaç olduğun, Allah’a dua dua yalvardığın bir anda karşına çıkan yardım tekliflerini reddetme Allah’tan yüz çevirme olarak yorumlanabilir mi?
Bence doğru.
Böyle yorumlamakta mahzur olacağı kanaatinde değilim.
Neden?
Çünkü yukarıda dediğimiz gibi Allah sebepleri kullanarak kullarına ihsanda bulunuyor.
Kaideleri, kuralları, kanunları Kendisi koymuş ve o kurallara uyarak iş yapıyor.
Fakat Kadir Mutlak olarak O, isterse o kuralların dışına çıkarak da iş yapabilir.
Ama unutmamalı, bunlar istisnaidir.
Ali Han bir şey daha diyor: “Hz. Musa sizden daha çok kemal sahibiydi.”
Ben ilave edeyim, Allah’ın Peygamberi olarak çok daha izzetli ve çok daha şerefliydi.
Sıradan bir insan olarak ele alsanız, Firavun’un saraylarında büyümüş saray erkanından birisi olarak onuruna belki de bizden çok daha düşkündü.
Ama o bu yardım teklifini reddetmedi.
“Allah’ın karşısına çıkardığı insanları elinin tersiyle itmedi.”
Zira o biliyordu ki o kızları karşısına çıkaran, o sulama işlemini kendisine, kızların babalarına da o daveti yaptıran Allah’tır ve duaların kabulünün göstergesidir.
O kızların babası kimdi?
Kur’an’ın açık beyanına göre o Allah’ın bir başka peygamberi olan Hz. Şuayp idi.
Karşılaştıklarında ilk iş olarak Hz. Musa başından geçenleri anlattı.
Hz
. Şuayp’in yaşanan gerçeklikleri dinledikten sonra Hz. Musa’ya söyledi cümle ise şuydu:
“Korkma! Artık o zalimler topluluğundan kurtuldun.”
Not: Geçen haftanın devamı olacak ayetler arasındaki münasebet, bağlam ve mesaj konularını ele alacağım yazıyı çeşitli sebeplerle kaleme alamadım. İnşallah haftaya.