Erhan Başyurt-tr724.com
Totaliter rejimler, haber tekelini ellerinde tutarak halka gerçekleri ters yüz edip sunabilecekleri yalancı bir dünya kurarlar.
***
Mesela, yok yere savaş başlatır. ‘’Savaş barıştır’’ derler…
Savaşa karşı çıkanı ve barış isteyeni, ‘hain’ ilan ederler.
***
Mesela, ülkeyi ekonomik krize sokar, ‘’Fakirlik, zenginliktir’’ derler.
Ülkeyi aldıkları borçlarla batağa sürükler, ‘’Onların doları varsa, bizim de Allahımız var’’derler.
Ekonomiyi iflasa sürükler ve Duyun-u Umumiye tarzı yapılara teslim eder, ‘’yerli ve milli tedbirler aldık, ekonomi düze çıkıyor’’ derler.
***
Zulmün en büyüğünü yapar, hukuku yok ederler ama halka ‘adalet’ satarlar.
***
Tüm bunların başarıyla uygulanabilmesi, yalanlarla kurgulanmış yönetimlerini sürdürebilmek için de, gerçeği dile getiren aydınları, vatandaşları sustururlar.
Toplama kamplarına atarlar. Yokluğa mahkum ederler. Hukuken suçları yoktur ama siyasi talimatla ‘esir’ tutulurlar.
***
Halk yalanlarla kurgulanmış dünyada, ateş kendisine de dokunana kadar gerçeği göremez hale gelir.
Halk sürekli yalan bombardımanı altında doğru ile yalanı ayırt edemez, masum insanlara uygulanan siyasal lincin sosyal bir halkası haline gelir.
***
Gerçeklerin farkında veya oyunun parçası olanlar, ‘’ekmeğimizi onlar veriyor’’, ’’bana dokunmayan yılan bin yaşasın’’ ya da ‘’konuşursam beni de alırlar’’ diyerek zulmü görmezden ve duymazdan gelir.
***
Sonuç, işte bugün Türkiye’de yaşandığı gibi, felaket olur.
Darbe karşıtlığıyla bilinen ve yıllardır Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının gelişmesi için çırpınan gazeteciler ve aydınlar, hapse atılır.
***
Nazlı Ilıcak gibi 70 yaşın üstünde bir kadın gazeteci, Ahmet Altan gibi dünyanın tanıdığı bir romancı, Mümtaz’er Türköne ve Sedat Laçiner gibi Türkiye’nin yetiştirdiği değerli siyaset bilimciler, Gültekin Avcı, Hidayet Karaca, Ali Ünal, Mustafa Ünal, Ufuk Şanlı, Nuh Gönültaş, Mehmet Baransu gibi cesur gazeteci ve yazarlar hapse atılır.
Türkiye, dünyanın en büyük gazeteci cezaevine dönüşür.
200’e yakın gazeteci ve aydın sadece gerçekleri dile getirmesinler ve dışarıdakilere de gözdağı olsun diye hücreye konur.
Algı operasyonları ve sürekli yalan pompalayarak oluşturdukları ‘yalan dünyasının’bozulmaması, ancak ve ancak gerçeklerin halka ulaşmasını engellemek ve gerçeği dile getiren cesur insanları susturmakla mümkündür.
***
Böylesi durumlarda, hukuk rejimin zulme uydurduğu kılıfa dönüşür.
Yargıçlar hukuka göre değil iktidarı koruma güdüsüyle hareket eder ve kararlarını ‘intikam kılıcı’ gibi kullanırlar.
***
Oysa gerçeklerin önünü tıkamak, hastadan tedavisi mümkün sorunlarını saklamak gibidir.
Yalanlar, sürekli gizlenen ve reddedilen sorunlar, bir kanser gibi sarar bünyeyi…
‘’İyisin iyisin…’’ demekle, kötü huylu kanser hastası iyileşmeyeceği gibi, sadece ‘’İyiyiz iyiyiz…’’ demekle de kötü bir yönetim ülkenin sorunlarını çözemez.
***
Gizlenen sorunlar büyür, vücudun fonksiyonel tüm organlarına yayılır zamanla.
Ne yazık ki, sadece kötü yönetim zarar görmez kendi yalan ve zulmünden. Onu ‘’ekmeğimizi veriyor’’ diyerek destekleyenler de, ‘’bana dokunmayan yılan bin yaşasın’’ diyenler de, ‘’bize dokunmuyor, bırak yesinler birbirlerini’’ deyip ötekine yapılan zulmü görmezden ve duymazdan gelenler de, korkuya teslim olup gerçekleri dile getirmekten kaçan sesiz kalmayı tercih edenler de kurbanı olur tüm bu kötülüklerin…
Kaçınılmaz sondur felaket, tüm totaliter rejimler için…
***
Sonu hayırla biten tek bir totaliter rejim olmadığı gibi, hayır ile anılan tek bir totaliter lider de yoktur tarih boyunca…
***
Hükmü ezelden verilmiş, ebede kadar değişmez bir hükümdür bu…
Zalimleri sevmez Allah… Ateş sadece zulm edene değil, meyil gösterene de dokunur… Zulmedenleri de ıslah etmez, Allah!