Hayatta herşeyin mihtahı (anahtarı) durumunda olan ‘Bismillah’, Kur’ân’daki sûrelerin de anahtarı durumundadır. O, arşı âzamdan insanların kalbine uzanmış nûrânî bir iptir. İnsanlar, ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’e tutunarak, insânî arşa çıkabilirler.
Kur’an’ı Kerim, bütünüyle Fâtiha sûresinde, Fâtiha sûresi de ‘Besmele’de hülâsa edilir. İşte ‘Besmele’ bütün Peygamberler’i ve Kitaplar’ı biribirine bağlayan böyle nûrânî bir iptir. Kâinatta var olan bütün hakîkatler bir nüve hâlinde ve muhakkak sûrette Besmele’de mündemiçtir, mevcuttur.
Kur’ân’ın ilk inen âyeti de besmeleyi emrediyor: “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (Alak sûresi, 1) buyrulmaktadır. Yâni, Allah kitâbını besmele ile açıyor. Bu emirde dört mesaj var:
a- Cehâletin giderilmesi, Allah adıyla okumaya bağlıdır. Allah’ın bir sıfatı da Alîmdir (Bilen). Kur’ân’ı Müciz-ül Beyân’da, “…Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyrulmaktadır.(Zûmer sûresi,9)
b- Okumanın bir şartı var. O da Allah’ın adıyla okumaktır. Besmele insana Allah’ı hatırlatır. Yalan söyleyen, kâtil, hırsız, rüşvetçi besmeleyle işe başlamaz. Allah’a inanan ve O’nu hatırlayan, Allah’ın menettiği bu haram ve günah işleri yapamaz, yapıyorsa sahtekârdır.
c- Besmele, Kur’ân’ı Mûciz-ül Beyân’ın fihristi olması itibariyle, O’nun bütün emir ve yasaklarını hatırlatır.
d- Besmele, kul ile Allah arasındaki bağı kurar. Allah huzurunda nasıl olunması gerektiğinin âdâbını öğretir.
Kâinatta her varlık bir âyettir. Kâinattaki mevcut bu varlıklar da besmele ile okunmalıdır.
Kur’ân-ı Azîmüşşan’da birçok âyetler, kullarının mutluluğu için mânevi bir gıda olan Allah’ı anmayı, Allah adıyla hareket etmeyi ve devamlı O’nu zikretmeyi emretmektedir:
“Hac ibâdetlerinizi tamamlayınca, vaktiyle atalarınızı anıp onlarla öğündüğünüz gibi; hatta daha fazla, daha hürmetle Allah’ı anın! Bazı kimseler; ‘Ey Yüce Rabbimiz, bize vereceğini bu dünyada ver!’ derler. Bunların âhirette nasipleri yoktur.” (Bakara sûresi/200)
“Namazı tamamladıktan sonra, gerek ayakta durarak, gerek oturarak ve gerek yanlarınız üzerinde uzanarak hep Allah’ı zikredin! (O’nu kalbinizden hiç çıkarmadığınız gibi dilinizden de bırakmayın). Sefer ve korku hali geçip korkudan güvene erdiğinizde, o vakit namazı tam erkâniyle eda edin. Çünkü namaz belirli vakitlerde müminlere farz kılınmıştır.”(Nisâ suresi/103)
“Rabbinin yüce adını zikret, fânilere bel bağlamaktan kurtul ve bütün gönlünle yalnız O’na yönel.” (Müzzemmil sûresi/8)
“Sabah akşam Rabbinin adını zikret! Gecenin bir kısmında da O’na secde et, geceleyin uzun bir süre de O’na tesbih ve ibâdet et.” (İnsan sûresi, 25)
“Şu insanlar bu peşin dünya hayatını arzulayıp, önlerinde kendilerini bekleyen o ağır günü ihmal ediyorlar.” (İnsan sûresi, 26)
“Onları yaratan ve organlarını birbirine bağlayan ve onlara bu sağlam bünyeyi veren Biz’iz. Dilediğimiz vakit elbette onların yerine başkalarını getirebiliriz.” (İnsân suresi, 27-28)
Kâinat maddî manevî Allah’ın nimetleriyle donatıldığı, insan da akıl, irade ve şuurla mücehhez hâle getirildiği halde, bugün beşerin büyük çoğunluğu Allah’ı, gerçek mahiyette ya hiç tanımamakta ya da doğru olarak bilememektedir. Onun için yüce Rabbimiz İnfitar sûresi 6, 7 ve 8.âyetlerde;
“Ey insan, nedir seni o kerim Rabbin hakkında aldatan? O değil mi seni yaratan, bütün vücud sistemini düzenleyen ve sana dengeli bir hilkat veren. Ve seni dilediği bir sûrette terkib eden?” ikazında bulunmaktadır.
Onun için halk şairi Yunus Emre (r.aleyh);
‘Dağlar ile taşlar ile,
Seherlerde kuşlar ile,
Çağırayım Mevlâm Seni’ deyip inleyerek dolaşmıştır.
‘İhtiyaçların tekrârı usanç değil huzur verir. Yiyip içme, nefes alıp verme usanç vermez. Sürekli Allah’ı anmak da; rûhun, kalbin, aklın ihtiyacıdır. Tekrârı huzur verir.’ (Sözler)
“Dikkat edin! Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olur (sâkinleşir ve huzur bulur)” (Ra’d sûresi, 28)
Besmele bir âyet olduğu halde Kur’ân’da 114 defâ tekrârı, ona olan ihtiyâcı göstermektedir.
Süleyman Çelebi (ks) Mevlid’inde;
‘Allah adı zikredelim evvelâ,
Vâcip oldu cümle işte her kul’a’ der.
Hz.Üstad da Sözler’in başında, ‘Bismillâh her hayrın başıdır, biz dahi başta ona başlarız…’ ‘Herşey mânen ‘Bismillâh’ der. Allah namına, Allah’ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi, ‘Bismillâh’ demeliyiz. Allah namına vermeliyiz, Allah namına almalıyız; Allah namına vermeyen gâfil insanlardan almamalıyız.’ demiştir.
Cenâb-ı Hak ikram ve ihsanda bulunduğu sonsuz lütuf ve nimetlere karşı, kullarından üç şey talep etmektedir. Zikir, şükür ve fikir.. Başta Bismillah, zikir; sonunda Elhamdülillah, şükür; hayatımızın devâmına vesîle olan nîmetleri derin bir şekilde teffekür ve tezekkürde bulunma da fikirdir. Keşke bunları hayatımıza mâl edebilsek!
Kur’ân-ı Azîmüşşan’da, “Allah Resûlü’nde sizler için güzel örnekler vardır.” (Ahzab sûresi, 21) buyrulmaktadır.
Ömer bin Ebi Seleme (ra) şöyle anlatır:
“Ben, Rasulullah’ın (sav) kucağında küçük bir oğlan çocuğu idim. Yemek yerken elim, yemek tabağının içinde dolaşırdı. Rasûlüllah (sav) bana:
-‘Ey çocuk! Bismillah de! Sağ elinle ve önünden ye!’ buyurdu.
Ömer bin Ebi Seleme (ra) şöyle dedi: Bundan sonra hayatım boyu bu tarz yemek yeyişinden ayrılmadım!” (Buhâri, Müslim)
Allah’ın emâneti yavrularımıza, küçük yaşta kendilerini yoktan yaratan Allah’ı tanımalarını, O’nunla hayatlarını sürdürmelerini sürekli tâlim ve tavsiye edip sevdirebilsek! Onun emir ve yasaklarına saygılı hâle getirebilsek!
Başka bir hadiste Efendimiz (sav); ‘Kapını besmele ile aç ve kapat, Besmele’yle kapanan bir kapıyı şeytan açamaz. Besmele çekerek, su kaplarının ağzını ört, yemek kaplarını besmele ile kapat. Lambanı besmele ile (aç) ve söndür’ buyurmuşlardır. (Buhâri, Müslim, Tirmizi)
Efendimiz (sav), soyunma yeri olan banyo, tuvalet vs. gibi yerlerde Besmele’nin insanoğluyla cinler arasında bir perde olduğuna da işâret buyurmuştur. (Tirmizi, İbn-i Mâce)
Peygamber Efendimiz (sav); “Sizden birisi eşine yaklaşmak istediğinde; ‘Bismillâhirrahmânirrahîm, Allah’ım bizi şeytandan, şeytanı da bize ihsân ettiğin çocuktan uzak kıl!’ derse, o çocuğa şeytan ebediyyen zarar veremez.” buyurmuşlardır. (Buhari, Müslim, Nikah bahsi)