Yaşadıkları hayatları okumak ve öğrenmekle teselli bulmaya çalıştığımız altın halkanın zincirlerinden birisiyle daha tanışma şerefine ermenin mutluluğunu yaşıyorum desem mübalağa etmemiş olurum.
Zira on üç asır ötesine cılız ve fersiz fenerimizi çevirip hayallerimizin kahramanı, ruh ve gönül dünyamızın sultanı olan bu gibi büyük zevat-ı kiramın -görebildiğimiz kadarıyla dahi olsa- hayat hikayelerini görüp okuyunca onların hesabına insanın kanatlanıp uçası gelirken, kendi hesabımıza da ümitsizliğe düşüyor ve insanlığımızdan utanıyoruz.
Eğer İslam Dini asr-ı saadetten itibaren bir-iki asrın insanı tarafından pratik hayatta kamil ve mütekamil manada yaşanmamış olsaydı, birkaç asırdan beri insanlık, İslam’ın o dönemde yaşandığı gibi yaşanabileceğine asla kanaat getiremeyeceklerdi; daha doğrusu inanmayacaklardı.
Kuran-ı Kerim’in, haklarında: Kendilerini, ne ticaretin, ne de alış verişin Allah’ı anmaktan, zekât vermekten alıkoymadığı erler. (Onlar), yüreklerin ve gözlerin (dehşetten) ters döneceği günden korkarlar. (Bunlar Allah’ı tespih eder, kıyamet gününden korkarlar) ki Allah onlara yaptıklarının en güzel karşılığını versin ve lütfundan onlara daha fazlasını da ihsan etsin. (Çünkü) Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır. Nur Suresi a. 37-38, buyurduğu erlerin bunlar olduğunda adeta insanın şüphesi kalmıyor.
Hele asrımızda yaşanmasının imkânsız hale geldiği bir kısım fedakârlıklar vardır ki, bu fedakârlıklar sahabe ve tabiin asrı insanının sanki ayrılmaz birer parçası gibidir. Bir de bu gibi ali sıfatların artık bir daha yaşanamayacağı kanaatinin vicdanlara hakim olmaya başladığı zamanımızda bu gibi hayatları yazmaya okumaya ne kadar muhtaç olduğumuzu bir defa daha vurgulayalım.
Kendisini Kuran’a muhatap kabul eden herkesin böyle bir hayat programı olmalı ve yaşadığı hayatın bir ucunu bu insanların hayatına benzetmeye çalışmalıdır ki, dünya ve hayatın cazibedar girdabına kendisini kaptırmasın. İnsan olmaları itibariyle ne sahabe ne de tabiinden olanlar, bizden farklı değillerdi.
Ne var ki, Allah’ın emri olduğu için müspet manada yapılması gereken şeyler onların vicdanlarında öylesine ağırlığını hissettirmişti ki, emirler, amel planında hayatlarının vazgeçilmez birer parçası haline gelmişti. Onların gafletle yaşadıklarını tespit etmek çok güç hatta imkansızdır. Çünkü uzun boylu gafletin, mümini iflah etmesi düşünülemez.
İşte hayatlarını, öğrenebildiğimiz kadar aktarmaya çalıştığımız bu insanların hayat hikayeleri bu bakımdan çok önemlidir. Hele müminde metafizik gerilimi artırması bakımından da cidden çok lüzumludur.
Mısır diyarının fakihi olarak bilinen İmam’ın ismi Leys, babasının ismi Sad’dır. Ebu’l-Haris künyesi ile meşhur olan Leys, hicri 93 veya 94 tarihinde aşağı Mısır tarafında Kalkaşend isimli bir kasabada dünyaya geldiği bilinmektedir. 94 tarihinde doğduğu daha sahih olan rivayettir. Çünkü kendisi de bu tarihte doğduğunu söylemiştir. Aslının İran’ın İsfehan’dan olduğunu dedesi Abdurrahman’ın Mısır’a yerleştiği tahmin edilmektedir. Fehm b. Kays’ın mevlası olmasından ötürü Fehmi nispetiyle de bilinmektedir.
Leys, tebe-i tabiinden sayılmaktadır. Tabiinden şu zatlardan ders ve hadis öğrenmiştir. Ata b. Ebi Rebah, İbn Ebi Müleyke, Nafi, İbn Şihap ez-Zühri, Bükeyr b. Abdillah, Hişam b. Urve, Abdurrahman b. Kasım, Yahya b. Said el-Ensari ve daha birçok büyük alimlerden ilim tahsil etmiştir. Daha küçük denecek yaşta ilmini tamamlayan Leys, 20 yaşında hacca gitmiş ve orada da yine ilim ve irfan tahsilinden geri kalmamıştır.
Aynı zamanda devrinin büyük zevatiyle de görüşen Leys b. Sad’ın meşhur muhaddis İbn Şihab ez-Zühri’den hadis rivayet ettiği bu döneme rastlamaktadır. Leys kendisi de bunu itiraf etmiştir. Daha sonra ilim tahsili için birçok beldeye daha gittiği bilinmektedir. Nitekim Yahya b. Bükeyr ile Ebu Salih’ten yapılan rivayetlerde ilim tahsili için Bağdat’a gittiğini ve orada bulunan büyük zevattan da hadis öğrendiği tespit edilmiştir.
Leys, Mısır ehlinin fakihi, muhaddisi ve reisi olarak tanınır ve onun varlığıyla bütün memleketler iftihar ederlerdi. O kadar ki, Mısır idarecileri, kadıları ve nazırları onun emri altında bulunur, onun görüşüne müracaat eder ve onunla istişarede bulunurlardı. Hatta Abbasi Halifisi Mansur, Leys b. Sad’ı vali ve emir tayin etmek istemiş fakat İmam bunu kabul etmemişti.
Leys b. Sad, bidat ve bidatçılara karşı son derece uzak duran bir insandı. Çünkü zamanında bidatçılar çok yaygındı. Onları kabul etmez ve onlarla asla tartışmazdı. Şartlanmış olan insanlarla münakaşa etmenin vakit zayiinden başka bir işe yaramadığını bilirdi.
Şurahbil b. Cemil anlatıyor: Ben halife Hişam dönemindeki alimleri idrak ettim. Leys b. Sad yaşça onların en gençlerinden biriydi. Mısır’da Ubeydullah b. Ebi Cafer, Cafer b. Rebia, Haris b. Yezid, Yezid b. Ebi Habib ve İbn-i Hubeyre gibi büyük alim
ler vardı. Bu zatların hepsi, Leys’i faziletiyle, Allah’ın nehyettiği şeyleri terk etmekle, yaşının gençliğiyle beraber İslamı her yönüyle güzel bir şekilde yaşadığını bilir ve tanırlardı. Hatta Yahya b. Bükeyr: Ben onun gibisini görmedim, diyerek hayranlığını ifade ederdi.
Öğrenmesi gereken şeyleri öğrenmiş ve öğrendiğiyle yaşamasını bilmiş, bu yönüyle de bütün insanların dikkatini çeken İmam’dan istifade edilme zamanı artık gelmişti. Herkes onun kapısına koşuyor, ondan ilim, ahlak ve faziletin yanı sıra hadis öğrenmeye çalışıyordu.
Yüzlerce insanın yetişmesine ve dine hizmet etmesine vesile olmuştur. Camiu Keramati’l-Evliya sahibi, bu yönüyle Leys’in sahabe ve tabiinden sonra dine en büyük hizmeti yapanlardan biri olduğunu söylemektedir. Yetiştirdiği talebelerinin bir kısmı şu zatlardır: İbn-i Aclan, İbn Lehia, İbn Vehb, Abdullah b. Mubarek, Said b. Şurahbil, İmam Kanebi, Yahya b. Yahya el-Leysi, Mansur b. Seleme ve Kuteybe b. Said gibi imamlar bu cümleden sayılabilir.
Leys b. Sad’ın devrinde bidatçıların tahribatını tamir etmede önemli ve büyük hizmeti olmuştu ki, İbn Vehb, Eğer İmam Malik ile Leys b. Sad olmasaydı insanlar dalalete düşerlerdi. Yine bu zat diyor ki, Leys b. Sad ve Malik olmasaydı ben de helak olurdum.
İnsanları ikna kabiliyeti yüksek olan Leys, herhangi bir mevzuyu anlatınca onu kabul ettirirdi. Zamanında Mısırlılar Hz. Osman’ın noksaniyetine kanaat getirerek hakkında ileri geri konuşurlardı. Fakat Leys b. Sa’d, Hz. Osman’ın fazileti hakkında onları ikna etti ve bu tutumlarından onları vazgeçirdi. Humus’lular da Hz. Ali hakkında aynı şeyi yapıyorlardı. Onları da Osman b. Ayyaş ikna ederek vazgeçirmiştir.
Ahmet b. Hanbel, Leys’in ilminin çok olduğunu salihü’l-hadis, sika ve sebt(doğru sadık) olduğunu söylemektedir. Oğlu Abdullah babasından yaptığı rivayette yine Mısırlılar içerisinde onun salih hadis rivayet eden birisi olduğunu rivayet etmiştir.
İmam Şafii Hazretleri Leys b. Sad’ın büyük bir fakih olduğunu fakat talebelerinin Onun ilmini yazmadıklarını beyan ettikten sonra İbn-i Ebi Zib ile Leys’den ilim alamadığından ötürü çok üzüldüğünü dile getirmiş ve bunun kendisi için bir kayıp olduğunu ifade etmiştir.
Leys b. Sad, devrinde yaşayışı ile de insanlara örnek oluyordu. Kendisi anlatıyor. Medine-i Münevvere’de hacılarla beraber bulunduğum bir sırada sokaklarda hayvan pislikleri vardı. Temizliğe riayet etmem düşüncesiyle üst üste iki mest giyinmiştim. Mescid-i Nebevi’nin kapısına gelince mestlerden birini çıkardım. Bunu gören Yahya b. Said el-Ensari: Böyle yapma. Çünkü sen hareketlerine bakılan örnek alınan bir imamsın dedi. Yahya bu ifadesiyle şunu demek istemiştir: Seni gören insanlar böyle durumlarda iki mestin giyileceğine kanaat getirirler.
Leys b. Sad aynı zamanda çok zengin ve mal varlığı olan bir insandı. Zenginliğinin yanında cömertliği de dillere destandı. Muhammed b. Rumeh anlatıyor. Leys b. Sad, her sene seksen bin dinar para kazanır ve bir sene içerisinde üzerinde zekat farz olacak kadar mal durmazdı. Leys’in oğlu Şuayb de babasından naklen senede 20-50 bin dinar para kazandığını ve sene sonuna yine borçlu çıktığını nakletmiştir. Yalnız başına akşam ve sabah dahil olmak üzere yemek yediğini gören yoktur. Abdullah b. Salih diyor ki, yirmi yıl İmam Leys’le arkadaşlık yaptım, onu akşam ve sabah yalnız yemek yerken görmedim.
Cömertliği ile alakalı vakaları nakletmeden önce Onu veciz bir şekilde tanıtan İbn-i Hibban’ın şu sözünü nakletmek istiyorum: İmam Leys büyük bir fakih Allah korkusundan ötürü O’nun yasaklarına el uzatmayan, takva sahibi, fazilette, ilimde, şecaatte ve cömertlikte dünyada müctehit imamlardan biriydi. Dünyayı hakkı ile anlayan ve ona o kadar değer veren, bütün mesaisini ve imkanlarını ebedi hayatı kazanma yolunda sarf eden Leys b Sad’ın sayılmayacak kadar vasıfları vardır.
O büyük bir fakihtir. Arap lisanına bihakkın vakıftır, güzel Kur’an okur, nahiv ilmini çok iyi bilir, hadis ve şiir ezberler, bildiklerini başkalarına güzel güzel öğretmeyi başaran aynı zamanda iyi de bir muallimdir, öğrendiği ile amel eden takva sahibi abid bir zattır, devrinin alimleri İmam Malik ile Leys’i karşılaştırdıklarında Leys’in daha fakih bir zat olduğunu itiraf ederlerdi.(Tarihu Bağdat 8/6)
Ebu Salih, Leys’den naklediyor: Leys diyor ki: Halife Harun Reşid’in yanına gittim bana ‘memleketinizin insanları ne haldedir’ diye sordu. Ben Nil nehrinin hali gibidir. Nil nehrinin durumu onun kaynağına bağlıdır. Eğer kaynağı saf ve duru olursa Nil nehri de duru olur dedim. Harun ‘doğru söyledin’ diye cevap verdi.
Harun Reşid hanımı Zübeyde ile yaptığı bir münakaşada hanımına Ben cennet ehlinden olmazsam sen boşsun, dedi. Sonra pişman oldular. Harun Reşid bütün fakihleri toplayarak kendisine bir yol bulmalarını istedi. Alimler tatmin edici bir fetva veremediler. Leys b. Sad çağrıldı ve ondan fetva istendi. Leys halifeye bir Kuran-ı Kerim getirtti, Sure-i Rahman’a kadar Kuran’ı çevirmesini söyledi. Bu arada Emirin Allah’tan korkup korkmadığını sordu.
Harun Allah’tan korktuğuna yemin etti. Leys, Sure-i Rahman’ı okumasını söyledi. 46 nci ayeti olan Rabbi’nin huzuruna çıkmaktan endişe duyan mümine iki cennet var. ayeti gelince Leys, Halifeye dur! Dedi. Halife durunca İşte yeminin hânis(bozulmadığı bu ayetle tebeyyün etti” diyerek halifeyi ikna edici fetvayı vermiş oldu. Hafız Zehebi vakayı naklettikten sonra eğer hâdise sahih ise, bu mesele Harun’un hilafetinden önce meydana gelmiştir. kaydını ilave eder.
İhtiyaç içinde olduğunu bildiği herkese ihtiyacını görecek miktarda para dağıtmayı adet edinmişti. Bir defasında İbn-i Lehia, İmam Malik ve Mansur’a biner dinar para vermişti. Bir kadın Leys’e gelerek çocuğunun hastalığından ötürü bal istemiş, O da kadına yüz yirmi rıtıl yani elli bir kilogram bal vermişti. Yanında bulunanlar kadın az bir bal istediği halde neden bu kadar bal verdiniz diye sorunca, İmam O kendine göre istedi ben de bana yakışanı verdim diye cevap verdi. Oğlu Şuayb diyor ki babamla hac için çıktığımızda Medine’ye gelmiştik, İmam Malik bir tabak yaş hurma gönderdi. Babam tabağa bin dinar koyarak geri gönderdi. Mescidlere adam gönderir, ihtiyaçlı olanları tespit ettirir ve onların ihtiyaçlarını giderirdi. Mısır’ın vaizlerinden Mansur’un güzel vaaz ettiğini işitince onu çağırıp, kendisine de vaaz etmesini istedi.
Mansur konuşunca o çok ağladı ve Mansur’a bin dinar çıkarıp verdi ve şöyle dedi: Güzel konuştun alemlerin Rabb’ını böyle meth ettikten sonra mahlukatından hiç kimseyi meth etme, sultanların kapısında durma, her sene bin dinar ben sana vereceğim, diyerek Mansur’a ihsanda bulundu. İbn-i Lehia’nın evinin yandığını duyunca ona bin dinar gönderdi. Oğlu Şuayb da babası kadar cömertdi. Mansur’a babası bin dinar verdiği zaman oğlum duymasın diye tembih etmişti. Sebebini sordular onu azımsar dedi. Oğlu 990 dinar verdi, o da babamın verdiğinden fazla olmaması için 1 dinar az tasadduk ettim diye söyledi. Kuteybe diyor ki, Leys, bütün namazlarda camiye gider ve her gün 300 fakire sadaka verirdi.
Yahya b. Bükeyr’den Said b. Meryem demiştir ki, Leys b. Sad, hicri 175 şaban ayının 15. cuma günü Mısır’da vefat etmiştir. Halid b. Abdüsselam es-Sadefi diyor ki, ben Leys b. Sad’ın cenazesinde hazır bulundum. Ben öylesine kalabalık bir cenaze daha görmedim. İnsanların hepsi mahzundular, birbirlerini taziye ediyorlardı ve herkes ağlıyordu. Ben babama, bu insanların hepsi cenaze sahibi mi? sordum da babam bana oğlum sen artık bunun gibisini ebediyen bir daha göremezsin, dedi.
Leys b. Sad ve oğlu Şuayb b. Leysin kabri Kahire’de İmam Şafii Hazretlerinin kabri yakınlarında sevenleri tarafından ziyarete açıktır Allah her ikisine de rahmet eylesin ve şefaatlerini nasip etsin. “AMİN”