Gazeteci Mustafa Ünal cezaevinde 27. ayını doldurdu. Yakınları ve avukatı, morali ve sağlığının oldukça iyi olduğunu söylüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti vasfının ve adaletin tecelli edeceği günü sabırsızlıkla bekliyor. AKP’ye kırgınlığı ise devam ediyor.
Mustafa Ünal gönderdiği mektubunda bu sitemleri gündeme getirirken, mahkemeye, meslektaşlarına ve kamuoyuna soruyor: Benim, Ali Bulaç, Şahin Alpay, Ahmet Turan Alkan’dan farkım nedir?
İşte o mektup:
AİHM’in Şahin Alpay için verdiği karar pilot karardır ve benim için de geçerlidir. AİHM kararı ve AYM’nin Mehmet Altan kararı ışığında benim bir gün bile tutuklu kalmam hak ihlali. Dava dosyaları adaletsizlikten kırılıyor.
Canlılar için oksijen ne ise devletler için adalet odur.
Devletler adaletle nefes alıp verir. Gezegenimizde oksijen yani adalet tükenmek üzere.
Devletin alarm sinyalleri çalıyor.
Benim tutukluluğum devletin nefes borusunu tıkamaktadır.
Devlet boğuluyor kulak veriniz!
Zaman Gazetesi yazarları Ahmet Turan Alkan, Mümtaz’er Türköne, Mustafa Ünal ve İbrahim Karayeğen, elleri kelepçelenerek duruşmaya getirilmişti.
Tutukluluğumun devamı yönünde karar verilmesi için hiçbir hukuki gerekçe yok.
İçeriği, her bir kelimesi ve her bir harfi tertemiz 9 yazı mı müşahhas delil?
Hayır. Tek gerekçe “konjonktür” .
O da hukuki değil.
Siyasi bile değil politik.
Bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde konjonktür, tutukluluğumun bahanesi asla ve kat’a olamaz.
Ben Ankara gazetecisiyim. Tarihin tanığıyım. Ben bir suçun mahpusu değilim. Konjonktürün kurbanıyım.
Silivri zindanından, tarihin penceresinden Ankara’yı, olup bitenleri ibretle ve hayretle izliyorum. Ak Parti iktidar, dostlarım bakan, milletvekili, ombudsman… ben ise mahpusum. Dört duvar arasında, kör kuyunun dibinde yaşamaya terk edilmiş Yusuf.
Onlar güçlü ben haklıyım. Onların bugünü var, benim yarınım.
Masumum ve mazlumum çünkü. Hak, hukuk, adalet, vicdan benim yanımda ve arkamda. Ben mahpusum, Ak Partinin kapatma davası haberini alkışla karşılayanlar baş köşede oturmakta.
Ben kardeşleri tarafından kuyuya atılmış bir Yusuf’um. Yusuf makamındayım.
Kalem tutan ellerime kelepçe vurdunuz. Bu topraklarda konjonktürler gelip geçicidir. Bir Ankara gazetecisi olarak bu değişimlere yakından şahit oldum.
Bir hukuk devletinde gazetecilik suç olamaz.
Fikir ve düşüncenin peşine böyle pervasızca düşülemez.
Bu davanın sonucu belli. Bu sokağın çıkmaz olduğu gün gibi aşikar. Sorarım size bunu görmek için illa yolun sonuna kadar yürümek mi gerekiyor?
Hapishane şartları ağır olsa da gönlüm rahat, vicdanım huzurlu, imanın kavi. Masum ve mazlumum çünkü. Sadece bedenim mahpus. Sabr-ı Cemil faslındayım. Güzel sabrın meyvelerini daha sonra devşireceğime inancım tam. Tr724 Haber Merkezi