Kanada’da
politik ve diplomatik çevrelerin referans dergisi olarak kabul edilen Diplomat
Dergisi, son sayısında Yunanistan’a sığınan Türk mültecilerin hikayelerine yer
verdi.
Dünyasını Sırtında Taşıyor
‘‘Bir baba, yedi yaşındaki kızını ve iki sırt çantasına sığdırdığı tüm dünyevi eşyalarını omuzunda taşıyor.’’ diyen yazar, Amerika’da tanınmış bir Türk bilim adamı’ diye tanıttığı kişinin aslında Almanya’ya gitmek istediğini ancak parası sadece ona yettiği için 35’er avroya Milano bileti alabildiğini anlatıyor. Daha önce Yunanistan’dan ayrılmayı dört kez deneyen ancak başaramayan bilim adamı, Campbell Atina’dan Ottawa’ya dönerken Münih’e ulaşmış ve 14 yaşındaki kızıyla karısına kavuşmuş. Bu bilim insanının Atina’ya ulaşabilen pek çok Türk mağdurdan sadece birisi olduğunu söyleyen yazar şöyle devam ediyor:
Psikolojik ve Fiziksel İşkenceden Kaçıyorlar
‘‘Memleketlerinden zulümden, hapsedilmeden ve psikolojik, bazen de fiziksel işkenceden kaçtıktan sonra şişirilebilir bir sal ile uzaklaşıyorlar. Hepsinin farklı öyküleri var, ama ortak olan önemli bir şey var: Onlar, Sünni Müslüman vaiz Fethullah Gülen’in eğitim, sivil toplum ve barışa evrensel erişimi savunan dini öğretilerden esinlenen İslami bir toplumsal hareket olan ‘Hizmet’in üyeleri. Gülen 1999’dan beri Pennsylvania’da yaşamaktadır. Hizmet kelimesi İngilizcede ‘Service’ olarak tercüme ediliyor taraftarları bu kelimeyi beğendiklerini söylüyor.’’
‘‘Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan, hareketi bir terör örgütü olarak kabul etti. Temmuz 2018 itibariyle 170.372 kişi görevden alındı. Ayrıca 142.874 kişi gözaltına alındı, 81.417 kişi tutuklandı. Toplam 189 medya kuruluşu kapatıldı ve 319 gazeteci tutuklandı. Görevden alınmış akademisyen sayısı 6,021 iken, 4,463 hâkim ve savcı kovuldu. Türk yetkililer, ‘‘Türkiye Purge’’ adlı bir gazeteci grubundan gelen bu sayılara karşı çıkıyorlar. Savcılar terör suçlamalarını empoze ederken, polis onları evlerinde avlamak zorunda. Şimdi artık Orta Doğu’daki komşularının birçoğuyla ortak bir ülke var.
Kitlesel Göç
‘Hizmet’in üyeleri olarak tespit edildiklerinde, pasaportları ve diğer kimliklerine el konuluyor ya da iptal ediliyor. Başka ülkelere yasal olarak gidemezler. İşlerini kaybedenlerin çoğu daha sonra hapse atılıyor, diğerleri hapishaneye girmemek için yetkililerden kaçıyor. Yunanistan’a kaçanların aileleri Hizmet hareketiyle hiçbir ilgisi olmasa da kaçmış aile fertleri yerine zulüm görebiliyorlar. Bu nedenle, görüştüğümüz kişilerin çoğu, bu hikâye için isimlerini kullanmak istemedi. Onlar Türkiye’den kitlesel bir göçün parçası.
Yunanlılar Hoş Karşılıyor
Yunanistan ile Türkiye arasındaki tarihi uyuşmazlığa rağmen Türkler, özellikle de Gülen takipçisi mülteciler, burada hoş karşılanıyor. Yunan Sığınma Servisi onların hikayesini biliyor. Gülen takipçilerinin kaçma nedeni devletler arasında politik bir konu haline geldi. Yine de Yunanlılar, onları Meriç Nehri kıyılarından uzaklaştırmıyor. Onları alıyorlar ve maddi fonları tükenmiş olsa bile yerleşmelerine izin veriyorlar. Birçoğu çaresizce fakir. Çünkü aylardır işsizler ve geriye kalan birikimlerini de kaçmalarına yardım eden kaçakçılara ödüyorlar. Bazıları ailelerinden yardım alabilirken diğerleri de bir mucize beklerken birikimlerini harcıyorlar. Yunanistan’da sığınma talebinde bulunan Türklerin sayısı son altı yılda bile büyük ölçüde artmış. 2013 yılında sadece 17 Türk, sığınma talebinde bulunurken 2017’de, 1,827 kişi başvurmuş.
Mutluyum Çünkü Özgürüm
Atina’nın merkezindeki kiralık dairede huzurlu bir aile ortamı. Bekir Bey ve eşi Beytül, 8 ve 9 yaşlarındaki erkek çocukları ve 18 aylık bir kızları var. Buraya gelmek için zorlu bir yolculuğa katlandılar. ‘Mutluyum’ diyor Bekir, gözleri yaşarıyor ama aynı zamanda gülümsüyor. ‘Hiç param yok, ama ben özgürüm, ben sağlıklıyım ve ailem güvende.’ Yolculuklarının nerede sona ereceği veya bu işlerin ne zaman biteceği konusunda hiçbir fikre sahip değiller. Bekir, bir üniversite hazırlık dersanesinde kimya öğretmeni ve Beytül Hizmet kuruluşları için gönüllü çalışan bir ev kadınıydı. Erdoğan’ın emriyle dershanelerinin kapatılmasının ardından 2015’te işinden kovuldu. Darbeden sonra o ve ailesi evlerini terk etti çünkü hükümet onların adresini biliyordu. Polisin bulduğu zaman, onu ya da eşini hapishaneye atacakları, potansiyel olarak çocuklarını ebeveynleri olmadan bırakabilecekleri korkusuyla yaşadılar. Mantıksız bir korku değildi -daha önce birçok kez gerçekleştiğini gördüler. Bekir, bir yaşam kazanmak için peynir ve zeytinyağı sattı ve sık sık taşındılar. Sonra Beytül’ün üçüncü çocuğuna hamile kaldığı haberi geldi – şimdi Yunanistan’daki ailesini sevindiren parlak gözlü kız- Ancak bir hastaneye gitmek ya da bir doktora gitmek onları Erdoğan’ın geniş çaplı radarına ve doğrudan tehlikeye atıyordu. Hamileliğine sekiz ay boyunca herhangi bir doktor randevusu olmaksızın katlandı, ancak kanaması nedeniyle doktora gitmesi gerekti. Doğmamış kızlarının güvenliği için, kendini kontrol etmek zorunda kaldı. Ne yazık ki, kocası için doğuma katılmak çok riskliydi, bu yüzden kız kardeşi ve annesiyle birlikte gitti.
Doğumhane Önünde Bekleyen Polisler
Anne birkaç tıbbi komplikasyonla karşı karşıya kaldı. Daha da kötüsü, doğumdan çıktığı zaman dört polis memuru tarafından karşılandı. Kocasını soruyorlardı. Yalan söylemişti, ikisinin ayrıldığını söylüyordu, ama bu açıklamayı kabul etmediler ve doğum saatlerinden sonra, o ve bebeği sorgulanmak üzere bir karakola götürdüler ve daha sonra da savcılığa götürüldüler. Oraya gitmek için, kaptanları onu bir minibüse tırmanmaya zorladı, ancak onlara dikişlerinden dolayı yapamayacağını söyledi. Israr ettiler ve gerginlik dikişlerinin kopmasına neden oldu. Doktoru bir hafta boyunca hastanede kalması gerektiğini söyleyen bir form imzaladı, ancak sonunda doktor da kararı tersine çevirmeye ikna edildi.
Sorguda İki Gün
Beytül girdiğinde sorgu odası çok soğuktu. O ve bebek beş saat boyunca titreyerek bekledi. Neredeyse iki tam gün süren sorgulamadan sonra onu serbest bıraktılar. Aile, sonunda Türkiye’den Yunanistan’a tehlikeli bir yolculuk yapmaya karar verdi. Pahalı olduğu için bir kaçakçının yardımı olmadan yalnız başına gitmeye karar verdiler. Bekir’in erkek kardeşi birkaç ay önce kaçmış ve rotasını onlarla paylaşmıştı. Kendi şişme botlarını ve bir pompayı alacaklar, Meriç Irmağı’nın kenarında şişirecekler ve kardeşin yolundan onlar da gidecekti. Onlardan önce gidenlerin yaptığı gibi, sadece sırtlarına taktıkları çantalarla bir gece gece ayrıldılar. Çocuklar için birkaç küçük oyuncak ile bir sırt çantası vardı…
Birçoğu Öldü
Yolculuk daima uzun bir yürüyüşle başlar. Çoğu aile üç ila beş saat arasında olduğunu söylüyor ki en çok toplam 20 kilometre tahmin ediliyor. Geceleri ormanın içinden yürümeyi, bir ırmaktan bot yolculuğu yapmayı içeren büyük bir macera. Birçoğu bu yolculukta öldü. Bir Yunan gazeteci, dokuz kişi bir botla kaçan bir Türk adamının hikayesini anlattı. 8’i kış kaçışları sırasında Meriç’in buzlu sularında öldü. Kalan 9. adam şimdi Almanya’da ve kendisi için yeni bir yaşam kurmaya çalışıyor.
Çocukları İle Eski Bir Gazeteci
Zaman gazetesinin eski editörlerinden biriyle de görüşen Jennifer Campbell, 40 yaşlarındaki editörün 4-10 ve 12 yaşlarında üç çocuğu ve eşiyle Yunanistan’a kaçtığını anlatıyor. Atina’nın bir banliyösünde tek odalı bir dairede kaldıklarını kaydeden Campbell şöyle devam ediyor:
‘Dördü bir çift kişilik yatakta uyuyor, beşinci, yanındaki yorganda. Fakat bu, Türkiye’deki alternatiften daha iyi. Ülkenin en büyük gazetesi olan Zaman için çalıştı. Aynı zamanda doktora çalışması vardı. Karısı bir Hizmet okulunda öğretmendi. Birçok gazeteci gibi, bir hükümet baskını sırasında işini kaybettikten sonra hapse girdi. 19 ay boyunca hapiste kaldı. 13 kişilik koğuşta 46 kişiyle kaldılar. Haziran 2018 seçimlerinden önce serbest bırakıldı. Bir kaçakçıya 7,500 dolar ödediler.
‘‘Gazeteciler Görüş Yaydıkları için Hapsedildi’’
Makalesinde Türk hükümetinin düşüncelerine de yer vermek isteyen Campbell, Ottawa Büyükelçisi Selçuk Ünal’a ulaştı. Türkiye’de mahkemelerin ‘bağımsız hareket ettiğini’ iddia eden Ünal, Türkiye’de kapattıkları okullarla ilgili olarak ise ‘‘Evet, bazıları işsiz ama her öğretmen tutuklanmadı.” sözleriyle kendini savundu. Ünal, gazetecinin ‘İnsanların pasaportlarına neden el konuldu’ sorusuna ise ‘‘Olası kovuşturmadan kaçamamaları için’’ yanıtını aldı. Campbell Ünal’dan, Türkiye’nin Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi sıralamasında 180’ten 157’ye gerilemesini de izah etmesini istedi. Büyükelçi Ünal, ‘Gazetecilerin terör örgütünün görüşlerini yaydıkları için hapsedildiğini söyleyerek Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ‘‘Türkiye’de haber yazdığı için tutuklu olan tek bir gazeteci yok’’ açıklamasını çürütmüş oldu.