Uluslararası Ekonomi Peterson Enstitüsü uzmanlarından Jacob Kirkegaard Türkiye’de iflasların peşi sıra geleceğini, buna bankaların da dahil olduğunu söyledi.
Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayarak enflasyonla mücadele planını geçen hafta açıklamıştı.Plan kapsamında enflasyon sepetindeki ürünlerde yapılacak yüzde 10 indirim ve zabıtanın esnafta fiyat denetimi işe yarar mı? Uluslararası ekonomi Peterson Enstitüsü uzmanlarından Jacob Kirkegaard, karamsar bir tablo çizdi. Kirkegaard’a göre,enflasyonla mücadele planı sorunu çözmeye yetmez. Kirkegaard, “Türkiye’de ekonomik krizin henüz başındayız” tespitini yaptı. Jacob Kirkegaard, Amerika’nın Sesi’nden Begüm Dönmez Ersöz’ün sorularını yanıtladı.
EN KÖTÜSÜNÜN GERİDE KALDIĞINI DÜŞÜNMÜYORUM
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Türkiye ekonomik krizde en kötüsünü geride bıraktı” dedi, peki ekonomistlere göre Türkiye krizin hangi aşamasında?
Ben bu görüşe katılmıyorum. En azından durum ortalama bir Türk vatandaşı açısından öyle görünmüyor. Türkiye bana kalırsa uzun sürecek bir yüksek enflasyonla karşı karşıya. Enerji ve gıda tedariğini önemli ölçüde dışardan karşılayan bir ülkede döviz kuru yükseldiğinde olan bu. Bu durum tüketiciye de yansıyor. Bu da orta sınıf Türkler için ekonomik sıkıntı demek. Bence krizin henüz başındayız. Önümüzdeki dönemde beklenmedik şeyler olabilir. Türk lirası önemli ölçüde değer kazanmadıkça, iş yerleri kapanacak, borç ödeme zamanı geldiğinde iflas edenler olacak. Bu söylediğim bazı Türk bankaları için de geçerli.
Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayarak enfalsyonla mücadele planını açıkladı. Plan kapsamında enflasyon sepetindeki ürünlerde yüzde 10 indirim yapılacak. Zabıta da bir süredir esnafa sürpriz ziyaretlerle fiyatları denetliyor. Peki enflasyonla mücadelede bu yöntemler fayda sağlar mı?
Yükselen döviz kuru sebebiyle artan fiyatları güç kullanarak aşağı çekmeye çalışmanın işe yaramadığını ekonomik kriz tarihindeki örneklerden gördük. Türk hükümetinin bu tür politikaları benimsiyor olması bence çaresizlik göstergesi. Enflasyon rakamlarının yukarı çıkıyor olmasının siyasi alanda bazı sonuçları da olacaktır. Merkez Bankasının sürpriz şekilde faiz oranlarını yükseltmesi sonrasında Türk lirası çok az miktarda değer kazandı. Bu da işe yaramayınca hükümet şimdi bir anlamda ekonomik baskı seçeneğine yöneldi. İşe yarayacağını sanmıyorum. İşe yararsa da bu pek çok iş yerinin iflas etmesi anlamına gelecek. En vatansever esnafın bile malını satın aldığı fiyattan daha azına satabilmesi zor. Ya da bu malları artık satın almazlar, müşterilerine de satamazlar. O zaman da iş kaybı olur. Bunun sonucu ise ekonomik krizin daha da derinleşmesi.
TÜRKİYE İÇİN ÇARE IMF
Türkiye’nin ekonomik krizi aşması için en iyi reçete ne?
Bana kalırsa Türkiye’nin kısa ve orta vadede sorunları aşması için IMF’in kapısını çalması gerekiyor. Ancak bu şekilde uluslararası yatırımcının güveni yeniden tesis edilebilir. IMF de tabii bunun karşılığında çok şey isteyecek. Bunlar da Erdoğan hükümetinin uyguladığı ekonomik politikaların ana unsurlarıyla uyuşmayan talepler olacak. IMF’in desteğini almak için de ana paydaşlar yani Amerika ve Avrupa Birliği ile iyi ilişki içinde olmak gerekecek. Pakistan’ın yaptığı gibi Türkiye’nin de IMF’e gitmesi lazım. Bunun siyasi bedeli de olacak elbette. Bugüne kadar Erdoğan’ın bu bedeli ödemeye niyetli olduğuna ilişkin bir gösterge yok. Erdoğan siyaseten de Amerika ile gerilimden faydalanıyor.Trump’ın da pek akıllıca davrandığı söylenemez. Tweetleri ve gümrük vergileri ile Erdoğan’ın bir anlamda Fidel Castro kartını oynamasına yani Türk ekonomisindeki olumsuzluklarda Amerika’yı ve ekonomik savaşı sorumlu göstermesine o da imkan tanımış oldu. Bu yaklaşım Erdoğan’a içerde zaman kazandırıyor ama orta vadeli ekonomik sorunları çözmüyor.