Sevinç Özarslan – GriHat/ÖZEL
“Çok ağır işkencelere maruz kaldım. Ya konuşacaksın, ya öleceksin
dediler. İşkence gördükten sonra beni eşime gösteriyorlardı. ‘Buradan
çıkış yok, eşin de çıkamayacak. Her geçen gün işkencenin dozunu
artırdılar. Eşime tecavüz edeceklerini söyledi. Başıma bir poşet
bağladılar. Nefes alamıyordum. Artık öldüğümü düşünmeye başladım…”
Mustafa K. (40) ve Nilgün K. (37) 2013’te yurt dışındaki bir Türk
okulunda öğretmenlik yapmaya başladı. Mustafa K., sosyal bilgiler
öğretmeniydi. Okulda hem idarecilik, hem öğretmenlik yapıyordu. Eşi ise
fen bilgisi öğretmeniydi ama öncelikle İngilizce öğrenmek için kursa
yazıldı. Ailenin iki çocuğu vardı. Mesut Ekrem (8) ve Büşra Gülsüm (12)
de yeni hayatlarına alışmaya çalışıyordu. Tam her şey yoluna girdi
derken, 2015 yılının haziran ayında Türkiye’ye dönmek zorunda kaldılar.
Mustafa K.’nın babası beyin kanaması geçirmiş ve felç
olmuştu. Annesi ise şizofrendi. Mustafa K., Ankara’da ev tuttu, Sivas’ta
yaşayan anne ve babasını yanına aldı. Bir yandan iş arayıp diğer
yandan onların tedavileri ile ilgilendi. 5-6 ay sonra uluslararası bir
şirkette iş buldu fakat şizofren bir anne, felçli bir baba ve hastane
süreçleri nedeniyle bir yıl, aile için oldukça zorlu geçti.
15 Temmuz 2016’da yani darbe gecesi ise hastanedeydiler. Çünkü Nilgün
K., şimdi 1,5 yaşında olan üçüncü çocukları Ali İhsan’a beş aylık
hamileydi ve diğer hamilelikleri gibi bu süreci de hastanede
geçiriyordu.
Özel okullarda ve dershanelerde 17 yıl öğretmenlik yapan K. çifti,
darbeden sonra geldikleri ülkeye dönmeye karar verdiler. Gülen Cemaati
mensuplarına başlatılan operasyonların kendilerine kadar geleceğini
tahmin etmişlerdi. Fakat gidemediler. 11 Eylül 2016’da Ankara Esenboğa
Havaalanı’nda gözaltına alındılar. Mustafa K., bir itirafçı tarafından
‘bize sohbet yapıyordu, abimizdi’ denilerek ihbar edilmişti. Karı-koca
önce Ankara KOM, sonra TEM şubeye götürüldü. Mustafa K, 30 gün
gözaltında kaldıktan sonra 10 Ekim 2016’da mahkemeye çıkartıldı ve zorla
imzalattıkları ifadenin hatırına ev hapsi alarak bırakıldı.
Nilgün K. ise, gözaltına alındıktan birkaç gün sonra ciddi bir
şekilde rahatsızlanınca acil mahkemeye çıkarılıp serbest bırakıldı.
Mustafa K., gözaltındayken işkence gördü. Neler yaşadığını el yazısıyla
yazdığı ve mahkemeye verdiği 7 sayfalık mektupta anlattı. Şiddetli
dayak, eşine tecavüz ile tehdit, ağır küfürler, tacizler ve çıplak
bırakılarak aşağılamaya kadar her şey var.
‘BURADAN CANLI ÇIKAMAYACAKSINIZ’
“11.09.2016 tarihinde Ankara Havaalanı’nda eşim ile birlikte
gözaltına alındım. Önce eşimi bırakacaklarını söylediler. Ama Ankara
Emniyet Müdürlüğü’ne getirildikten sonra eğer istediklerini söylemezsem
eşimi de gözaltına alacaklarını ağır hakaretler ve küfürler ederek
ikimizin de buradan canlı çıkamayacağını söylediler. Eşim 5,5 aylık
hamile ve çok ağır rahatsızlıklar geçirmişti. Hamileliğine dair bu
dönemde tedavi işlemlerini Ankara Özel Ortadoğu Hastanesi ve Zübeyde
Hanım Kadın Hastanesi’nde yaptırdık. Bunları ifade etmemize rağmen
aşağılayıcı ifadeler ile ‘5,5 aylık hamilelikten ne olacak, hepiniz
teröristsiniz, yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz’ gibi ağır
ifadelerle bizi dinlemediler. Eşim bu hamilelik dönemini çok ağır
geçiriyordu. Çoğu günler yatarak ve dinlenerek geçiriyordu.”
‘EŞİNE TECAVÜZ EDERİZ’
“Bizleri KOM şubesine teslim ettiler. Burada ismini Çetin olarak
hatırladığım bir polis memurunun kontrolünde –diğer komiser ve
polislerin isimlerini hatırlamıyorum- ağır işkence (şiddetli
dayak) yapmaya başladılar. Yaklaşık 4-5 polis hiç acımadan son derece
acımasız bir şekilde çıldırmış gibi bana vurmaya başladılar. Ellerim
arkadan bağlı olduğu için hiçbir şekilde kendimi koruyamıyordum. Bu
arada sürekli ‘bu darbeyi sen yaptın, emri sen verdin’ diyerek bana,
aileme, bütün sevdiklerime çok ağır küfür ve hakaretler ediyorlardı. Bir
Türk polisinin o küfür ve hakaretleri etmesi beni utandırdı. Hayatımda
hiç öyle küfürler duymamıştım. Eşime tecavüz edeceklerini dahi
söylediler. Bir defasında bütün sevdiklerime özellikle eşime çok ağır
küfür etmeye başladılar, hem işkence ediyorlar 4-5 polis, hem de hakaret
ve küfür. Bana bütün küfürleri tekrar etmemi söylediler. Ben de
yapamam, söyleyemem, ben bir öğretmenim dedim. Çok kızdılar,
söyleyeceksin dediler. Aynen şöyle söyledim: Ben hayatımda hiç küfür
etmedim. Bu cümle sonrasında çılgına döndüler. Sonrasını
hatırlamıyorum.”
‘SENİ BURADA ÖLDÜRÜRÜM, SONRA DA BİR RAPOR YAZARIM’
“Sonra beni nezarethaneye gönderdiler. O gece sabaha kadar ağladım.
Sevdiklerime söylenen o hakaret ve küfürler çok ağrıma gitmişti. Bir
Türk polisi bunları nasıl söyler, anama, avradıma, bacıma bu küfürleri
nasıl eder diye çok üzüldüm ve ağladım. Şöyle düşündüm; bu bana
yaptıklarının bana söyledikleri suçla ne ilgisi var, neden insanlar bu
kadar alçaklaşıyor anlam veremedim. 15.09.2016 tarihine kadar KOM şubede
çok ağır işkencelere maruz kaldım. Bana işkence ettikten sonra benim
halimi eşime gösteriyorlardı. Bu manzara karşısında eşim çok sıkıntılar
yaşadı. Şiddet uygularken hep aynı şeyleri söylüyorlardı. “Artık buradan
çıkış yok, bunlar senin daha güzel günlerin, eşin de aynı şekilde
buradan çıkamayacak. Ya konuşacaksın, ya öleceksin, bizim hiçbir şeyden
korkumuz yok. Seni burada öldürürüm sonra da bir rapor yazarım, hepsi bu
kadar, seni artık kimse kurtaramaz.” vs. 15.09.2016 tarihinde sabah
bizi Gazi Mustafa Kemal Hastanesi’ne sağlık kontrolüne götürdüler.”
‘DOKTOR HANIM SAĞLAM RAPORU VEREMEM’ DEDİ
“Araçtan en son beni indirdiler ve muayeneye götürdüler. Doktor hanım
geldi, ismini hatırlamıyorum. Beni muayene etti ve bu arada polislere
dışarı çıkmalarını söyledi. Polisler bu duruma çok kızdılar,
çıkmayacaklarını söylediler. Beni de sürekli tehdit ederek eğer bir şey
söylersen eşini bir daha göremezsin, aynısını ona da yaparız diye
sürekli beni tehdit ediyorlardı. Doktor hanım darp yoktur raporunu
yazamayacağını söyledi. Polisler çılgına döndü, müdürlerini aradılar,
doktor hanıma kızmaya başladılar. Ama doktor hanım, “Benim yeminim var,
yeminimi bozamam, bu adama sağlam raporu yazamam.” dedi. Beni başka bir
araca aldılar, eşimi ve diğerlerini geri götürdüler. Eşim beni bu halde
görünce çok kötü oldu. Sürekli bir yerlerle telefon konuşması yaptılar
ve arabaya bir sivil polis geldi. Tahminim doktordu, bana baktı, “Sen
turp gibisin, hiçbir şeyin yok.” dedi ve beni başka bir hastaneye
götürdüler. Tam yollara bakamadım ama zannımca Dikmen’de bir hastaneye
götürdüler. Bana sağlam raporu aldılar.”
‘TEM’DE İŞKENCENİN DOZUNU ARTIRDILAR’
“O doktorların bana bakarak sağlamdır raporu yazmalarına onlar adına
çok utandım. Bizim yapamayacağımız şey yok dediler ve bunların acısını
senden çıkaracağım diyerek tekrar KOM şubeye götürdüler. Şubeye
geldikten sonra eşimi göremedim, bana hastalandığını söylediler, başka
da bir bilgi vermediler. Çok endişelenmiştim. Çok üzülmüştüm. Beni
hastanede görünce çok kötü olmuştu, çok korkmuştum. Birkaç gün ara
verdikten sonra tekrar işkenceye başladılar. Eşimin başka bir yerde
olduğunu, eğer konuşmazsam serbest bırakmayacaklarını söylüyorlardı. Her
geçen gün işkenceyi artırdılar. Beni KOM şubeden alıp TEM şubeye
götürdüler. Alt katta beni bir odaya kapattılar ve TEM şubesindekilere
“Bu adam bombalayan, (Darbe gecesinde Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne
yapılan saldırı kastediliyor) emri veren kişi diyerek herkese beni böyle
tanıtıyorlardı. Bunu duyan herkes bana işkence yapmaya başladılar.
İşkencenin dozunu bayağı artırdılar.”
‘CİNSEL ORGANIMI ÇIKARMAMI İSTEDİLER’
“Bir gün başıma bir poşet geçirdiler, hiçbir şekilde nefes
alamıyordum. Kendimi kaybetmişim. Artık vücudum dayanamıyordu. Sanki
başka şeyler de vermeye başladılar, ilaç gibi, çünkü artık
düşünemiyordum. Boynumda ameliyat olduğu için işkenceyi genelde aşağı
taraflarıma yapıyorlardı. Bir başka gün geç saatlere kadar işkence
yaptılar, sonra cinsel organımı çıkarmamı istediler. Çok utanmıştım, çok
üzülmüştüm. Sonrasını hatırlamıyorum. Bunları yaparken bana çok
aşağılık sözler söylüyorlardı. Yine başka bir gün aynı şekilde bu
işkence sonrasında başıma yine bir poşet bağladılar. Hiçbir şekilde
nefes alamıyordum. Artık öldüğümü düşünmeye başladım. Tam 30 gün
gözaltında kaldım. Poliste ve sonrasında verdiğim ifadeyi bu işkence ve
şiddet altında vermek zorunda kaldım. Çünkü artık dayanacak gücüm
kalmamıştı ve her geçen gün şiddet artıyordu. İsmini hatırladığı polis
isimleri Talip, Abdülkadir. TEM şubeden.”
Mustafa K. 24 Eylül 2018’de yazıp imzaladığı bu belgeyi bir gün sonra
yani 25 Eylül 2018’de Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen
davasına avukatı aracılığıyla gönderdi. Kendisi mahkemeye gitmedi. Ev
hapsi aldıktan sonra mecburen hep birlikte baba ocağına Sivas’a
döndüler. Mustafa K., 14 ay ayağına takılan elektronik kelepçe
ile yaşadı. Bu arada babasının emeklilik maaşıyla geçindiler. Davası
henüz karara bağlanmamıştı. Terör örgütü kurmak ve yönetmekle
suçlanıyordu. Mahkemede kendisine zorla imzalatılan ifadeyi okuması
isteniyordu. İfade de ‘abi olduğunu, sohbetler yaptığını kabul edip
pişmanım’ demesi gerekiyordu. Böyle yaparsa ya daha az ceza alacak ya da
serbest bırakılacaktı. Ama bunu yapmak istemedi. Avukatı o zaman 10-22
yıl arasında ceza alacağını söyledi. Artık tek çaresi kalmıştı.
6 Ağustos 2018’de ayağındaki kelepçeyi kırıp evden ayrıldı. Birkaç
gün başka yerlerde kaldıktan sonra 11 Ağustos’ta eşi ve üç
çocuğuyla Yunanistan’a geçmeyi başardılar. Mustafa K., “Bir aydan
fazladır Yunanistan’dayız. 20-30 gün kendime gelemedim. Her sabah
uyandığımda Allahım inşallah rüya değildir, diyorum.” diyor.
Mustafa K. ile görüştüğümüzde yaşadıklarının etkisinden daha
kurtulamamıştı. Kendisine işkence yapanları tarif ederken “Ben hayatımda
öyle tipler görmedim. Boylarından tutun da surat ifadelerine,
konuşmalarına, davranışlarına kadar her şey çok tuhaftı.” diyor.
Ankara’da özel bir ekip bulunuyor ve ‘özel odalar’ adını verdikleri
yerlerde işkence yapmak için istihdam ediliyorlar. Orada olanlar hiçbir
şekilde kayıt altına alınamıyor. TEM’deki polislerin Mustafa K.’ya
söyledikleri şu ifadeler ise tarihe bir not: “Biz istediğimizi yaparız.
Senin canının bir kıymeti yok, bir rapor yazarız, her şeyi hallederiz.
Bizim için bir raporluk işin var. Meydan bizim, biz devlet için
çalışıyoruz!”
‘A HABER İFTİRA ATTI’
K. ailesi gözaltına alındığında A Haber’de bir haber yayınlandı.
Habere göre ‘FETÖ imamı’ yurt dışına kaçarken yakalanmıştı. İddiaya göre
yanlarında 17 bavul vardı ve Mustafa K.’nın 5 yaşındaki kızının
üzerinden Amerika ve Tokyo başta olmak üzere 28 para transferi
gerçekleştirmekle itham ediliyordu. K., bu bilgilerin iftira olduğunu
söylüyor: “Toplam sekiz valiz vardı. Zaten yayınladıkları görüntülerde
17 valiz olmadığı açıkça görülebilir. Ayrıca 5 yaşındaki çocuğun
üzerinden milyonluk transfer nasıl yapılabilir? Türkiye’ye geldiğimizde
Bank Asya’da 25-30 bin TL paramız vardı. Bank Asya’ya el konulunca bu
parayı aldık (1000 Dolar’ı kaldı). Alabildiğimiz parayı kızımın adına
hesap açtırıp Türkiye Finans’a yatırdım. O hesapta da hiçbir hesap
hareketi bulunmuyor. Zaten 7 aylık bir hesap. Ben ve eşim tutuklandıktan
sonra Ankara Yenimahalle’deki evimizi aramaya geldiklerinde bu dekontu
buluyorlar. A Haber de dekont üzerinden yalan haber yapıyor. Bank Asya
ve Finansbank’ta kişisel hesaplarım vardı. Bu hesaplardaki hareketleri
de dosyama koymuşlar. Kişisel hesabımdan tabi ki EFT yaptım. Bu normal.
Ama 28 ülke gibi rakamlar tamamen yalan.”